Duha Koca Oğlu Deli Dumrul | Dede Korkut Masallarından

DEDE KORKUT MASALLARINDAN DUHA KOCA OĞLU DELİ DUMRUL

Dede Korkut Masalları nedir? Orijinal nüshaları nerede bulunmuştur? Dede Korkut Masallarından Duha Koca Oğlu Deli Dumrul masalı nasıldır?

Oğuz Türklerinin bilinen en eski destansı hikayeleridir Dede Korkut Masalları. Elimizde olan yazmaları 13. yüzyıldan kalmadır. Orijinal yazmalardan birisi Almanya Dresden Kütüphanesinde “Kitâb-ı Dedem Korkud alâ Lisân-ı tâife-i Oğuzân” ismiyle, bir diğeri Vatikan’da “Hikâyât-ı Oğuznâme, Kazan beğ ve Gayrı.” ismiyle bilinmektedir. Bu eserler on iki destansı hikayeden oluşmaktadır ve Oğuzların inançlarından giyinişlerine, yaşam tarzlarından ekonomilerine, beslenmelerinden nomadik (konargöçer) yaşam tarzlarına kadar pek çok konuda bilgi sağlayan kaynaktır. 2018 yılında Kazakistan’da yeni bir nüsha ve on üçüncü hikayenin de bulunduğu duyurulmuştur.

2018 yılında ise Dede Korkut Mirası: Destan Kültürü, Halk Masalları ve Müzik başlığı ile UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi'ne dahil edilmiştir.

www.kulturportali.gov.tr/turkiye/malatya/kulturatlasi/dede-korkut-

Kalabalık Bayat boyundan Korkut Ata nam bir aksakallı geldi… Boy boyladı, soy soyladı ve bizlere şu güzel hikâyeyi rivayet eyledi…

Duha Koca oğlu Deli Dumrul, bir kuru çay üstüne köprü yapmış. Geçenden beş akçe geçmeyenden döve döve zorla geçirip kırk akçe almaya başlamış. “Benden deli, benden kuvvetli er var mı ki, karşıma çıksın da benimle cenge tutuşsun. Benim şanım ve yiğitliğim tüm Rum diyarını, Şam’ı tutsun; dost düşman herkes bilip duysun.” diye meydan okurmuş. Böyle iş tutup günlerini geçirirken köprünün yakınında bir düzlüğe bir bölük oba gelmiş konmuş. Deli Dumrul uzaktan uzağa bu obayı izler, “Acep şunlar içinden biri gelip de köprümden geçer mi?” diye iç geçirirmiş. Yine bir gün köprünün başına gelende bir yuğ (yas) sesi duymuş obadan yükselen. Kendi kendine öfkelenip binmiş atına gelmiş öteden beriye obaya doğru. Bir bakmış ki kimisi “oğul” deyü ağlıyor kimisi “kardaş” deyü ağlıyor. Çıkışmış oradakilere, şöyle seslenmiş;

– Bre deli gavatlar! Ne dövünür, ne matem edersiniz köprümün yanında, bu kavga, bu yaygara nedir?

Oradakiler demişler ki;

– Han’ım, bir güzel yiğidimiz öldü, ona ağlaşırız.

Deli Dumrul soruştu:

– Bre yiğidinizi kim öldürdü?

Dediler ki:

– Tanrı’dan buyruk koptu. Al kanatlı Azrail yahşi yiğidimizin canını aldı gitti.

Deli Dumrul: “Bre Azrail de kim oluyormuş böyle toy yiğitlerin canını alıyor. O henüz benim gibi yiğit ile karşılaşmamış. Hele gelsin benimle cenge tutuşsun bakalım.” demiş ve otağına dönmüş.

Bu sözler Tanrı’ya hiç hoş gelmemiş. Azrail’e buyruk verip “Hele şu insan azmanına bakın! Benim birliğime şükür kılacağına nizamıma dil uzatıyor. Ey Azrail! Var git şu insan azmanının canını hırlat, benzini soldur.” demiş.  

Deli Dumrul kırk yiğidiyle otağında toy verirken ansızın Azrail çıkageldi otağına. Sırtında kambur, gözleri âmâ ak sakalı yerlere değen kılıkta gelen Al Kanatlı Azraili hiç kimseler görmedi, duymadı. Bir tek Deli Dumrul gördü ama ne görmek gören gözü köreldi, kara başı karardı. Tutan eli tutmaz oldu. Deli Dumrul dedi:

“Bre sen ne heybetli kocasın! Kapıcılar seni görmedi, çavuşlar seni duymadı. Görür gözüm görmez oldu. Tutan elim tutmaz oldu. Altın kadehim elimden düştü. Ağzım buz gibi, kemiklerim toz gibi oldu. Ne kudretli kocasın söyle bana. Yoksa kazam belam dokunur sana.”

Deli Dumrul böyle deyince, Azrail gazaba geldi:

“Bre deli gavat! Benim kör gözümü ne beğenmezsin. Nice gökçe gözlü kızların canını almışlığım vardır. Ak sakalımı ne beğenmezsin nice köselerin, nice ak sakallı, kara sakallıların canını almışlığım vardır.  Sırtımdaki kamburu ne beğenmezsin nice benim diyen yiğitlerin sırtını kündeye vurmuşluğum vardır. Hani dövünüp dururdun Azrail gelsin benle cenk etsin diye. İşte deli gavat canını almaya geldim, vermeye razı mısın; yoksa savaşmaya hazır mısın?” dedi.

Deli Dumrul:

“Bre Azrail denen mahlûk sen misin? Ben seni geniş yerde arar iken sen dar yerde elime geçtin.” diyerek yerinden doğruldu, kara kılıcını kınından sıyırıp Azrail’e ansızın hamle etti. Azrail güvercin oldu. Otağın şangırağından (Şangırak veya Çangırak: Otağların tavanının ortasındaki yuvarlak pencere) uçup gitti.

Koca gövdeli Deli Dumrul böbürlenip kahahalarla güldü. Dedi:

“Bre yiğitlerim siz görmediniz lakin Azrail denen mahluk geldi. Kara kılıcımı görünce korkusundan geniş kapıları bırakıp dar pencereden kaçtı. Madem güvercin olup uçtu, ben de yiğitliğim hakkı içün doğanıma onu yakalatmaz mıyım?” dedi ve ansızın atın atladı, koluna doğan kuşunu aldı, Azrail’in ardına düştü.

Dere tepe düz gitti, birkaç güvercin avladı. Otağına geri dönerken Azrail geldi, atının gözüne göründü. At ürktü, bir şaha kalktı, sırtındaki dev cüsseli Deli Dumrul’u yere serdi. Azrail gökten inip ak göğsünün üstüne adım attı. Deli Dumrul’un kara başı karardı. Demin hırlıyorken şimdi mırlamaya başladı. Beti benzi soldu. Tatlı canı bedenden ayrılmaya başladı. Dedi ki:

“Bre Azrail aman! Tanrı’nın birliğine yoktur güman (şüphe). Ben seni böyle bilmez idim. Sessizce can aldığın duymadım. Sarhoş idim ne dediğim bilmedim. Gençliğime, yiğitliğime doymadım. Beylikten usanmadım. Canımı alma Azrail aman.”

Azrail: “Bre deli gavat! Bana ne yalvarırsın. Ulu Tanrı’ya yalvar. Benim elimde ne var? Emir onun, buyruk onun.” dedi.

Deli Dumrul: “Gerçekten canları alıp veren Ulu Tanrı mıdır?” diye soruştu.

Azrail: “Elbette. Canlar bahşeden, canlar alan, bu dünyayı doldurup doldurup boşaltan Ulu Tanrı’dır.”

Deli Dumrul: “O halde sen ne eğlemekli belasın. Sen çekil aradan. Ben Tanrı ile haberleşeyin."

Deli Dumrul şöyle yakardı:

“Yücelerden yücesin. Kimse bilmez nicesin. Ulu Tanrı! Niceleri seni gökte arar, yerde ister. Sen müminlerin gönlündesin. Daim duran, kaim Tanrı! Benim canımı alacaksan sen al, Azrail’e bırakma.”

 Bu yakarışı işiten Tanrı merhamet buyurdu, Azrail’e şöyle nida etti:

“Ey Azrail! Madem ki bu insan azmanı benim varlığımı bildi. Birliğime şükür kıldı. Kendi canı yerine can bulsun, öz canı azât olsun.” dedi.

Bunu işiten Deli Dumrul yattığı yerden kalktı, atına atlayıp sürdü atını babasının yanına…

“Ak sakallı, gani baba! Bilir misin neler oldu! Ben sarhoş idim küfür sözler söyledim. Bu sözler Tanrı’ya hoş gelmedi. Al kanatlı Azrail’i başıma musallat etti. Şimdi ise canıma karşılık can isterler. Baba, senden dilerim, verir misin; yoksa can oğul, Deli Dumrul deyü ağlar mısın?” dedi.

Babası demiş bakalım neler demiş:

“Oğul, oğul, can oğul! Canımın parçası oğul! Altın kubbeli otağımın direği oğul! Karşıdaki kara dağlarım gerek ise söyle gelsin Azrail’e yaylak olsun. Şırıl şırıl akan ırmaklarım ona içit olsun. Tavla tavla şahbaz atlarım gerek ise ona binit olsun. Katar katar develerim gerek ise ona yüklet olsun. Akça koyunlarım gerek ise kara mutfak altında ona şölen olsun. Altın gümüş gerek ise ona harçlık olsun. Dünya şirin, can aziz. Canıma kıyamam oğul. Benden daha yakın anandır. Oğul ona var."

Deli Dumrul boyun büktü vardı ak pürçekli anasının yanına:

“Ana bilir misin neler oldu! Gökten al kanatlı Azrail uçup geldi. Benim akça göğsüme basıp kondu. Canımı hırlatıp almaya kalktı. Babamdan can diledim vermedi. Şimdi senden dilerim ana. Canını bana verir misin; yoksa oğul deyü ağlar mısın?” dedi.

Anası şöyle cevap verdi:

“Oğul, oğul, can oğul! Dokuz ay karnımda taşıdığım oğul! Onuncu ay diyende dünyaya getirdiğim oğul! Ak beşiklerde belediğim oğul! Akça burçlu hisarlarda tutsak olaydın, altın akçe ile seni kurtarırdım oğul. Yaman yere varmışsın varamam. Dünya şirin can tatlı, canıma kıyamam.”

Deli Dumrul boynun büktü, en yakınları dahi can vermediler. Otağına vardı. Meğer otağında bir helalliği ve iki de oğlancığı varmış. Hanımı sordu:

“Neyin vardır ey yiğidim! Neden böyle mahzunsun?"

 Deli Dumrul eyitti:

“Bilir misin neler oldu? Gökten al kanatlı Azrail geldi. Benim akça göğsüme basıp kondu. Tatlı canıma kast etti. Babama can istedim vermedi. Anama vardım, vermedi. Dünya şirin can her şeyden aziz dediler. Şimdi yüksek yüksek kara dağlarım sana yaylak olsun. Soğuk soğuk sularım sana içit olsun. Tavla tavla atlarım sana binit olsun. Katar katar develerim sana yüklet olsun. Ağıllarda akça koyunum sana şölen olsun. Benim ömrüm tamam oldu. Günleri sayıyorum. Gözün kimi tutar, gönlüm severse, sen ona var, şu iki oğlancığı öksüz bırakma.”

Dede Korkut Heykeli, Aşkabat, Türmenistan

(tr.wikipedia.org/wiki/Dede_Korkut_Kitab%C4%B1)

Helali Deli Dumrul’a şu cevabı verdi:

“Göz açıp gördüğüm, gönül verip sevdiğim. Koç yiğidim, şah yiğidim. Karşıda yatan kara dağları, senden sonra neyleyim? Yaylar isem mezarım olsun. Soğuk soğuk sularından içer olsam kanım olsun. Tavla tavla atların biner olsam tabutum olsun. Senden sonra bir er sevip varır olsam ala yılan olup beni soksun. Bir can değil senin için bin canım var ise yoluna feda olsun. Söyle o Azrail kim ise gelsin senin yerine beni alsın.” demiş.

Azrail gelip Deli Dumrul’un hanımının canını alacakken bütün bunlara şahit Ulu Tanrı Azrail’e buyruk bildirdi:

“Bu iki helallik aşkları uğruna canlarından vaz geçiyorlar da benim şanıma yaraşır mı sevenleri ayırmak. Ey Azrail var git Deli Dumrul’un anasının, atasının canlarını al getir. Deli Dumrul ile yoldaşına yüz kırkar sene ömür verdim.” demiş.

Al Kanatlı Azrail Tanrı’nın buyruğunu yerine getirdi, Deli Dumrul’un hem ak perçemli anasının hem ak sakallı atasının canlarını aldı. Deli Dumrul ve hayat yoldaşı yüz kırk yıl daha hayat yaşadılar.

Dedem Korkut geldi, boy boyladı, soy soyladı.

“Bu boy Deli Dumrul’un olsun. Benden sonra alp ozanlar söylesin, alnı açık erenler dinlesin.”

Ulular ulusu Tanrı’ya yakarayım.

“Han’ım, karlı yüce dağların yıkılmasın. Gölgelice ulu ağaçların kesilmesin. Daim akan coşkun suların kurumasın. Her şeye kudreti yeten yüce Tanrı seni haine muhtaç düşürmesin. Ak alnına mümin kalple dua ettik kabul olsun. Derleyip toplayıp günahımızı, adı güzel Muhammet hakkı içün bağışlasın.”

 

SÖZLEŞME

Bu internet sitesine girilmesi veya mobil uygulamanın kullanılması sitenin ya da sitedeki bilgilerin ve diğer verilerin programların vs. kullanılması sebebiyle, sözleşmenin ihlali, haksız fiil, ya da başkaca sebeplere binaen, doğabilecek doğrudan ya da dolaylı hiçbir zararlardan REHBERNAME A.Ş. ('REHBERNAME') nun sorumluluğunun olmadığını, tarafımdan internet sitesinde E-Bültene üye olmak için veya başkaca bir sebeple verdiğim kişisel verileri, özellikle de isim, adres, telefon numarası, e-posta adresi, banka bilgisi, yaş ve cinsiyetle ilgili benzeri bilgileri kendi rızam ile paylaştığımı, REHBERNAME A.Ş. ('REHBERNAME') nun nin bu bilgileri kullanmasına muvafakat ettiğimi, bu bilgilerin 3.gerçek ve/veya tüzel kişilerin eline geçmesi ve bu şekilde olumsuz yönde kullanılması halinde ve/veya bu bilgilerin başkaca kişiler ile paylaşılması halinde REHBERNAME A.Ş. ('REHBERNAME') nun sorumluluğunun olmadığını gayri kabili rücu, kabul, beyan ve taahhüt ederim.