Çatalhöyük nerededir? Çatalhöyük neden önemlidir? Çatalhöyük'te dikkat edilmesi gerekenler nelerdir? İnsanın yerleşik yaşama geçişinde Çatalhöyük'ün rolü nedir?
İnsanın Yerleşik Yaşama Geçiş Hikayesi
İnsanoğlu var olduğu andan itibaren beslenme, barınma ve güvenlik gibi en temel ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla büyük bir mücadele ve gayret içerisine girmiştir. Dünya’da ve Anadolu’daki insanoğlunun hayat serüveninin başlangıcından bu yana; ilk yerleşimlere baktığımızda öncelikle göçebe hayat süren bir yaşam tarzı görüyoruz.
Paleolitik Dönemin Önemli Yerleşimlerinden Karain Mağarası
Paleolitik Dönemin mağaralarda yaşamını sürdürmeye çalışan, çakmaktaşını kullanmaya başlayan, ateşi keşfeden insanoğlu; Mezolitik Dönemde avcılık, toplayıcılık yaparak, besinlerini depolamaya başlayarak, günlük hayatını kolaylaştırmak için ilkel aletler icad ederek ve kullanarak bir çağdan diğer bir çağa geçiş yapmıştır. Daha gelişmiş bir şekilde Neolitik Döneme geçen bu devrin insanları; bitki ve hayvanları evcilleştirmiş, ince keskin el aletleri icad etmiş, su kenarlarında verimli topraklarda yerleşik yaşam kültürüne geçmiştir.
IV. Jeolojik zamanın etkisiyle buzulların erimesi, Dünya’nın ısınması, kara parçalarının oluşması ve belirginleşmesi ile doğal yaşam alanlarının insanın yaşam şartlarına daha da uyması insanın daha yaşanılabilir bir doğaya sahip olmasını sağlamıştır. Özellikle yerleşik yaşama geçişte ve Neolitik dönem gelişmelerinde iklim önemli bir rol oynamıştır. Yerleşik yaşama geçmeleri ile yaşam tarzları da değişmiştir. Mağaralarda yaşayan insanlar kendi evlerini yapmaya başlamışlar, kendilerine has ev mimarileri geliştirerek bu evlerde yaşamışlardır. Topluluklar şeklinde yaşayarak bir medeniyet oluşturmuş, kendi toplum kurallarını koymuşlardır. Avcılık-toplayıcılık ile beslenmelerini sağlarken toprağı işlemişler ve besinlerini burada yetiştirerek tarımla uğraşmış, ürünlerini depolamışlar, hayvanlarını evcilleştirip barınaklar yapmışlardır. Dolayısıyla tarımla başlayan tahıl üretimi, insanlık için bir dönüm noktası olmuştur. Bunların bir getirisi olarak da yemek kültürleri gelişmiş ve şekillenmiştir. Bu sayede mutfakta kullanılan kap kacakların gelişmesi kaçınılmaz olmuştur.
Bereketli Hilal olarak bilinen Mezopotamya, bu değişime sahne olan ilk bölge olarak kabul edilmektedir. Bu yönüyle Mezopotamya, üretilen tahılın pişirilmeye başladığı topraklardır denilebilir. Böylece günümüz mutfağının oluşmasında ve bu seviyeye gelmesinde Mezopotamya’nın büyük bir etkisi vardır. İnsanın yaratılışı ile başlayan bu yaşam serüveni hayatta kalma ve yaşamlarını sürdürebilme zorunluluğu bireylerin farklı yeteneklerinin ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Yabani bitkilerin toplanması ve hayvanların avlanması ile süren hayatta kalma mücadelesi yerleşik hayatın başlaması ile birlikte tarım ve hayvancılık ile devam etmiştir.
Paleolitik devir dediğimiz devrin insanı; doğayı olduğu gibi kullanmış, bir mağarayı veya büyük bir ağaç kovuğunu barınak olarak seçmiştir. Bu insan sadece toplayıcıdır; zaman içinde geçirdiği tecrübelerle avcılığı ve bu iş içinde araç kullanmayı öğrenir. Taştan, kemikten ve odundan aletler yapar. Yüksek yerlerdeki mağaraların doğal afetlerden ve vahşi hayvanlardan korunmak için daha emniyetli yerler olduğunu anlar, toplum halinde yaşamanın gerekliliğini duyar. Bu gereksinimlerden mağara kültürünü doğurur. İlk insanların yaşadıkları mağaralar daha sonraki devirlerde mimariye yorum getirmiş, tarımın öğrenilmesi, göçebelikten yerleşik düzene geçmede etkin olmuş, insanların doğadaki mağaralarından tarıma elverişli ovalara indirmiştir.
Ana Tanrıça
Neolitik devir dediğimiz bu devrin insanı, artık tarımı öğrenmiş ve toplayıcı Paleolitik insan hüviyetinden kurtulmuştur. Doğayı olduğu gibi kullanma ve onun verdikleri ile yetinme yaşamında aşama sağlamış, doğayı ihtiyaçlarına cevap verecek şekle koyma yolundaki ilk büyük adımını atmıştır. Bu büyük kültür aşamasına rağmen Neolitik devrin insanı mağara yaşantısının izlerini yeni hayatına taşımış, geleneklerini yeni yaşantısının potasında şekillendirerek sonraki devirlere aktarmıştır.
Bocuklu Höyük - Çatalhöyük Genel Bakış
En az Mezopotamya kadar köklü bir geçmişe sahip Konya’da, beslenmenin en temel unsuru olan tarımın ilk ve en önemli merkezlerinden belki de başında geliyor. Özellikle Konya sınırları içerisinde yer alan ve geçmişi binlerce yıl öncesine dayanan Çatalhöyük, sadece ülkemizde değil tüm dünyanın ilgiyle takip ettiği yerler arasında bulunmaktadır. Bu bölgedeki kazılarda elde edilen odun kömürü, tahıl, tohum ve bitki yumrularının fosillerinin varlığı da söz konusu alanın insanoğlunun gelişimi kadar beslenme ve tarım kültürü için de önemli ip uçları vermektedir.
Ancak Karatay ilçesi sınırları içerisinde bulunan ve 10 bin 300 yıllık geçmişiyle Çatalhöyük’ten de eski olan Boncuklu Höyük, insanoğlunun tarıma ve beslenmeye dair edindiğimiz bilgileri, adeta bir anda değiştirmiştir. Yapılan araştırmalar, insanların geliştirdiği beslenme, mutfak kültürü ve toplumsal değerlerin Çatalhöyük’e Boncuklu Höyük’ten taşındığı kanıtlanmıştır. Dahası, tarımın Anadolu’dan yani Boncuklu Höyük’teki sakinler tarafından Avrupa’ya aktarıldığı ifade edilmiştir. Dünyaca ünlü dergi National Geographic Türkiye’de bu konuyu; "Konya’dan İngiltere’ye tarımın ilk çıktığı her yerde Anadolu çiftçisinin genetik izi var." ifadeleriyle dünya gündemine taşımıştır. Bölgedeki araştırmalar sonucu ortaya çıkan hayvan kemikleri, pişmiş topraktan yapılan çanak-çömlekler, tarımı yapılan buğday, arpa, vb. araç-gereçlerin varlığı pişirme ve saklama yöntemleri sayesinde günümüz beslenme ve mutfak kültürünün temelinin Konya’da atıldığı söylense herhalde yanlış olmayacaktır.
Bocuklu Höyük'te Mutfak Kültürü
Bu araştırma ile; Boncuklu Höyük ve Çatalhöyük’ten günümüze kadar uzanan zaman diliminde insanların ilk yaşam ögelerini oluşturduğu yerleşimin mutfak kültürünü, beslenme alışkanlıklarını, pişirme, saklama teknikleri ile yiyeceklerin gelişimini aktaracağım. Ayrıca insanoğlunun anne karnına düştüğü andan itibaren başlayan ve doğduğu an ile devam eden beslenme, büyüme ve yaşama tutunabilme arzusunu geçmişten günümüze tarihi ve arkeolojik veriler ışığında açıklayan bir kültür öğesi olarak günümüz verileri ve bakış açısı ile mutfak kültürünü yansıtmaya çalışacağım.
İnsanoğlu, kendini zaman içinde geliştirmiş ve bulunduğu çevreye hükmetmeye başladığı andan itibaren tarım ve hayvancılık yaparak beslenme ihtiyacını gidermiştir. Böylece beslenme menüsüne eklediği yiyeceklerin sayısı artmış ve bu süreç içinde beslenme kültürü meydana gelmiştir. Beslenme kültürünün gelişmesiyle insanlar farklı türden yiyecekleri üretme, pişirme ve uygun koşullarda saklama faaliyetlerini ortaya koymuşlardır. İnsanların bu faaliyetlere başlamalarının ve sürdürülebilir hale getirmelerinin önemini; Mezopotamya Bereketli Hilal’de yer alan yerleşmelerde anlayabilir, Boncuklu Höyük ve Çatalhöyük’te de örneklerini görebiliriz.
Mezopotamya ve Bereketli Hilal
Mezopotamya - Bereketli Hilal
Ulaş Tekerkaya. Boncuklu Höyük ve Çatalhöyük 10.000 Yıllık Mutfak Kültürü. Karatay Belediyesi, Kültür Yayınları
Mezopotamya, verimli toprakları ile yüzyıllar boyunca birçok topluluğa ev sahipliği yapan medeniyetlerin doğduğu coğrafya olarak bilinmektedir. Toros Dağları’ndan Basra Körfezi’ne kadar uzanan geniş alanda bölgedeki coğrafi farklılıklar, iklim özellikleri ve kültürel faktörler göz önüne alındığında; Kuzey, Orta ve Güney Mezopotamya olarak belirtilmektedir. Mezopotamya adı, Helen dilinde iki ırmak arasındaki yeri belirten Mesos (orta) ve Potamos (ırmak) kelimelerinden oluşturulmuştur. Mısırlılar bölgeyi Naharine ve İslami dönemde ada anlamına gelen Cezire şeklinde adlandırmıştır. Dünya üzerinde tarım ve hayvancılık uygulamaları en erken yaklaşık 11.000 yıl önce ilk kez Mezopotamya Bereketli Hilal olarak adlandırılan bölgede başlamıştır. Bu bölgede tarım ve hayvancılığı işaret eden bitki ve hayvan kalıntıları, yiyecek hazırlama aletleri, mimari kalıntılar, pişirme ocakları, fırınları vb. arkeolojik veriler bulunmaktadır.
Bereketli Hilal bölgesindeki ilk çiftçiler, binlerce yıllık süreçte Anadolu üzerinden Avrupa’ya göç ederek besin üretimi konusunda bilgi ve birikimlerini bu bölgelere aktardıkları arkeolojik çalışmalarda yer almaktadır. Bu bulgular ışığında M.Ö. 9000 yıllarında Anadolu’nun ilk çiftçilerinin tarım ve hayvancılığa başladığı bildirilmektedir. Mezopotamya’da yemek hazırlığında kullanılan tahıl, sebze ve meyvelere kadar uzanan geniş bir yiyecek listesi mevcuttur. Yiyeceklerin farklı şekillerde hazırlandığı, pişirilip tüketildiği ve bazı saklama yöntemlerinin de uygulandığı bilinmektedir. Özellikle kurutma, tuzlama gibi tekniklerin kullanıldığı ve bunun yanı sıra bazı meyveleri bal içine, bazı balıkları ise genellikle yağ içine koyup muhafaza ettikleri birçok kayıtta yer almaktadır.
Bölgedeki yazı tabletlerinin incelenmesi sonucunda pişirme teknikleri kullanılarak geyik ve kuzu haşlama, tuzlu haşlama, ekşi haşlama (koruk meyvelerden) gibi yemeklerin yapıldığı bilinmektedir. Yiyecek hazırlamak için kavurma ya da kızartma yöntemi kullanılarak besinlerini yalnızca aleve ya da köze tutmayıp aynı zamanda pişirdikleri yemeğin ısısını ayarlamak için sıcak kül ya da köz üzerine koyulan çömlek ve toprak ağırlıklı kapları da kullandıkları kayıtlarda görülmektedir. Bununla birlikte, Mezopotamya halkı ekmek ve yemeklerini pişirmek için kilden yapılan dikey silindir şeklindeki tandırı andıran fırınları kullanmışlardır. Eski Mezopotamya halkının kullandığı fırın olan Tinuru’dan gelen Tannur’a (tandır) içleri iyice ısındıktan sonra iç çemberlerinin üzerine pişirilmek üzere hamur bezeleri yapıştırılmış ve bu şekilde kullanılmıştır. Ayrıca bu fırınlarda seramikten yapılan tencere (Diqaru) ve bronzdan yapılan kazan (Ruqqu) gibi mutfak ekipmanlarıyla ayrı bir pişirme tekniği kullanılmıştır. Bu tür fırınların aynı tekniklerle ekmek ve yemek pişirme amaçlı kullanıldığı bilinmektedir.
Neolitik Dönem’in gerçekleştiği bölge birbirinden farklı iki çekirdek bölgede belirtilebilir. Bu bölgelerden birincisi Yakındoğu Neolitiği olarak bilinen Güneydoğu Anadolu ile Doğu Anadolu’nun güney kısımlarının dahil olduğu alan, ikincisi ise İç Anadolu’da özellikle Konya ve Niğde çevresindeki alandır. Tarıma ilk başlanan bitkilerden bazıları; buğday, arpa, mercimek, bezelye, burçak, keten ve kenevirdir. Tarımın birincil kanıtı olarak kazı yerlerinde ortaya çıkan kömürleşmiş bitki kalıntıları gösterilmektedir. Arkeobotanik ve Arkeozooloji kanıtlarına göre Boncuklu Höyük ve Çatalhöyük gibi yerleşim yerleri Anadolu insanının geçmişini gözler önüne sermektedir. Bu yerleşim yerlerinin içinde Boncuklu Höyük ve Çatalhöyük’ün özel bir yeri vardır. Yapılan analizler neticesinde; yerleşmenin en erken tabakalarında Neolitik dönemde yaşayan insanlar tarafından ekilmiş, tarıma alınmış hububatlar ve baklagiller olduğu gün yüzüne çıkartılmıştır.
Çatalhöyük
Çatalhöyük, esrarengiz duvar resimleri, sanatsal silahları, hayret verici şekilleri ile 10.000 yıllık insanlık tarihi kalıntıları günümüz insanına veriler sunmaktadır. Bugüne kadar bulunmuş en eski ve en büyük neolitik şehirlerden biri olan Çatalhöyük’te bulunan sanat eserleri, insanların şehirde yaşamaya başladığı ilk zamanlardaki yaşayışa ışık tutmaktadır. Çatalhöyük’ün uluslararası ünü yüksek bir yeteneğin ürünü olan bu sanat eserleri ve karmaşık mimari yapısından kaynaklanmaktadır. Uzak bölgelerle ticaret yapılması, erken metal işçiliği ve hayvancılığın da burada yapılmış olması bu ünü pekiştirmektedir. Son derece gelişmiş bir sosyal yapıya sahip Çatalhöyük’te kadının toplum içindeki önemli yeri ise başka bir ilgi odağını oluşturmaktadır. Konya Ovasında, Ankara’nın 250 km güneybatısında yer alan Çatalhöyük, tarih öncesi arkeolojik alanlarının en önemlilerinden biridir.
Çatalhöyük, Konya ilinin 52 km güney doğusunda yer alan bir yerleşim yeridir. Çumra ilçesi sınırları içindeki höyük; ismini kuzey ucundaki çatallanan yoldan almıştır. Bir diğer kaynağa göre Çatalhöyük, farklı yükseklikte iki tepe düzü şeklindeki doğu ve batı olarak iki höyükten oluşmuş, bu iki yükseltisi nedeniyle de çatal sıfatını almış, Çatalhöyük olarak isimlendirilmiştir. Neolitik dönemde M.Ö. 7400-6000 yıllar arasında iskan gören ve en bilinen doğu höyüktür. Höyük, 13.5 hektarlık bir alana sahip olup yaklaşık 21 metre yüksekliğindedir.
Kazı ve araştırmaların yoğunlaştığı yerleşim büyüklüğü ile etkileyici buluntularıyla tarihe ışık tutan Çatalhöyük yerleşmesi deniz seviyesinden 980 metre yükseklikteki Konya Ovası’nı sulayan Çarşamba Nehri’nin kıyısına kurulmuştur. Günümüzde tarımsal topraklarla çevrelenmiş bu alanın büyük bir düzlüğe sahip olması yaklaşık 25.000 yıl önce Konya Ovası’nın yerinde büyük bir göl olmasının sonucudur. Binlerce yıl sonra bu çevresel ortam yaşama daha uygun hale gelerek Neolitik dönem insanlarının yerleşip tarımsal etkinliklerini yapacağı bir alan haline dönüşmüştür. İlk Çatalhöyük sakinleri hafif yüksekçe bir alanda az sayıda kerpiç evle ilk yerleşimi oluşturmuşlar ve zamanla yerleşimi geliştirerek büyük bir nüfusu barındıracak bir yaşam merkezi haline getirmişlerdir.
Çatalhöyük ilk olarak 1958 yılında James Mellaart, David French ve Alan Hall tarafından keşfedilmiştir. James Mellaart, Çatalhöyük’ten çok etkilenmiş ve ekibiyle 1961-1965 yılları arasında kazı çalışmaları yapmıştır. Bu çalışmalarla birlikte çok sayıda duvar resimleri, figürler, çanak-çömlekler ve çeşitli buluntular ortaya çıkartılmıştır. 1993 yılında Mellaart’ın öğrencilerinden olan Ian Hodder kazı projeleri için izin alarak yerli ve yabancı uzmanlardan oluşan bilim insanları ile çalışmalara tekrar başlamıştır. Arkeolojik kazılarda ortaya çıkan kalıntılar ve sürdürülen bilimsel çalışmalarla birlikte dünya çapında tanınan Çatalhöyük 2012 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın girişimleriyle UNESCO Dünya Miras Listesi’ne eklenmiştir.
1- Çatalhöyük Yerleşmesinde Ev ve Yaşam
Çatalhöyük, Neolitik Çağ boyunca yerleşmek için en uygun yerlerden biriydi. Zengin bataklıkların kıyılarına kadar uzanan dağ ormanlarının çevrelediği Çatalhöyük, sanki tarım ve hayvancılık yapmak için yaratılmıştı. Buluntular bu bölgenin 10.000 yıl önce bereketli bir bitki ve hayvan kaynağı olduğunu göstermektedir. Çatalhöyük evcil hayvan ve bitkilerin yetiştirildiği ilk yer olmasa da, sığırın ilk olarak burada evcilleştirildiği bilinmektedir. Çatalhöyük, insanların avcı-toplayıcı bir toplumdan tarım toplumuna geçtikleri o kökten dönüşümden sonra kurulmuş en ileri yerleşimlerinden biridir.
Tarihin en eski şehirlerinden biri olan Çatalhöyük’te 3000 ile 8000 arası insan yaşıyordu. Şehrin fazlasıyla düzenli bir yapısı olmasına rağmen bu kadar çok insan bir arada tutan merkezi bir sistemin ya da yönetimin varlığı bilinmemektedir. Aileler yoğun bir şehir dokusu içinde konumlanmış küçük kerpiç evlerde yaşıyorlardı. Bir evdeki yaşam süreci bittikten sonra (evin yapılışından yaklaşık 80 yıl sonra) özenle bu evi toprakla doldurup tam üzerine bir yenisini yapıyorlardı. Yeni evler eskilerinin üzerine yapıla yapıla bugünkü 16 bina katmanını içeren, 21 metre yüksekliğindeki höyük oluşmuştu.
Çatalhöyük yerleşmesinin asıl özelliklerini evler, çöp alanları ve hayvan ağılları gibi yapıları oluşturmaktadır. Evler düz damdan oluşur; kerpiç malzeme kullanılmış, duvarları da birbirine bitişik olarak inşa edilmiştir. Ayrıca evlerin yapımında ahşap malzemeler, sazlar, kamış demetleri kullanılmıştır. Mahalleler oluşturacak şekilde kümelenmiş olan evlerin aralarında herhangi bir sokak yoktur, evlerin aralarındaki boş alanlar ise çöplük ve muhtemelen hayvan ağılı olarak kullanılmıştır.
Yerleşim yerinde yer alan evlerin iç mekan özellikleri çoğu evde ve dönemde aynıdır. Evlerin iç bölümlerinde ortalama 25 metrekare genişliğinde dörtgen planlı bir ana oda ve yiyecek hazırlama, depolama vb. aktiviteler için kullanılan yan odalar bulunmaktadır. Yapılarda herhangi bir kapı ya da pencere bulunmamaktadır. Evlere girişlerin damdaki (çatıdan) bir açıklıktan ahşap merdivenle sağlanmış olduğu belirtilmektedir.
Evin giriş kısmından direk olarak ana odaya inilir. Ana odada farklı yükseklikte platformlar bulunmaktadır. Bu platformları Çatalhöyük sakinleri ölen bireylerini defnetmek için kullanmışlardır. Evin duvarlarını ve zeminlerini sıkça beyaz sıva ile badanalamışlardır. Evlerin duvarlarında bulunan sıva sayısı hesaplandığında; Çatalhöyük sakinlerinin bir evi ortalama 80 yıl kullandıkları tahmin edilmektedir.
Sakinler yeni evlerini yapmak için, eski evlerinin duvarlarının bir bölümünü yıkmışlardır. İç kısımlarını toprakla doldurarak düzleştirip yeni evlerini eski evlerinin üzerine yapılandırmışlardır. Evin kuzey ve doğu duvarlarını kabartmalarla, resimler ve hayvan boynuzlarıyla süslemişlerdir. Ana odanın güney kısmında hemen merdivenin altında ise fırın ve ocak yerleştirmişlerdir. Kirli alan olarak belirtilen bu alan; üretim faaliyetleri ile yiyecek hazırlama aktivitelerin yapıldığı bölümdür. Ayrıca bu bölümde zemine kazılmış bazı sığ çukurlara obsidyen aletler, çanak-çömlek ve hayvan etlerinin konulduğu ve muhafaza edildiği öngörülmektedir.
İlk yerleşme (şehirleşme) insanların bir arada yaşama gereksinmeleri neticesinde doğmuştur. Çatalhöyük’teki yerleşimin yani şehirciliğin en iyi bilinen dönemi VII. ve II. katlardadır. Dörtgen planlı evlerin duvarları birbirine bitişiktir. Ortak duvar yoktur. Her evin kendi müstakil duvarı vardır. Evler ayrı ayrı planlanmış ve ihtiyaç duyulunca yanına başka bir ev yapılmıştır. Evlerin bitişik duvarları nedeniyle şehirde sokaklar mevcut değildir. Ulaşım düz damlar üzerinden yapılmaktadır. Evler genelde iç avlu niteliğinde bir meydan etrafına veya bir kutsal ev çevresine kümelenmiş durumdadırlar. Böylece, genelde şehir bir plan dahilinde olmayan, ihtiyaca göre genişleyip daralabilen bir görünüme sahiptir.
Şehri sınırlayan ve koruyan sur duvarı niteliğinde herhangi bir buluntuya da rastlanılmamıştır. Şehrin dış kenarında kalan evlerin duvarları bu görevi yükleniyor olmalıdırlar. Bina yapımında kullanılan malzeme kerpiç, ağaç ve kamıştır. Evlerin temel derinlikleri azdır. Duvar kalınlıkları kerpiç ölçülerindeki farklılıklarla orantılı olarak 50-80 cm arasında değişmektedir. Duvarlar arasında ağaç (ardıç, meşe) dikmeler vardır. Bu dikmeler üzerine gelen kirişler düz tavanı taşımaktadırlar. Tavan üst örtüsü kamış üzerine sıkıştırılmış kil topraktır.
Evler tek katlıdır, fakat yüksekliklerinin farklı olduğu tespit edilmiştir. Ev içine giriş damda açılan bir delikten ahşap merdivenle inilerek sağlanmaktadır. Bu delik aynı zamanda baca ve ışıklık görevi de görmektedir. Evlerin büyüklüğü 20-30 m arasında değişmektedir. Ev duvarları birbirleri ile dik açı yapmazlar. Her ev bir oda ve bir depodan oluşur. Odaların içinde kenarları yükseltilmiş dörtgen ocaklar, duvarların ön kısımlarında taban döşemesinden yüksekliği 10-30 cm arasında değişen sekiler ve duvar içinde dörtgen nişler bulunmaktadır.
Duvarlar sıvalıdır, sıva üzeri beyaza boyandıktan sonra sarı, kırmızı, siyah renk ve tonlarda resimler yapılmıştır. Resimleri yaptıkları boyaların renklerini bitki köklerinden kök boya olarak elde etmiş oldukları tahmin edilmektedir. Ayrıca demir ağırlıklı kırmızı renkteki killi topraklar veya daha açık renkler için alüminyum metal içeren topraklar sulandırılarak duvar resimlerinin çizimlerindeki renkleri vermiş oldukları, yapılan araştırmalarda belirtilmiştir.
Kutsal odalar diğer odalara nazaran daha büyüktürler. Bu evlerin içindeki duvar resimleri yanında orijinal boğa başı, koç başı ve geyik başlarının sıkıştırılmış kil ile konserve edilmiş trofeleri duvarlara aplike edilmiştir. Bunların yanında rölyef halinde insan figürleri ile hayvan figürleri de görünmektedir.
2- Çatalhöyük'te Buluntular ve Sanat
Çatalhöyük’te gerçekleştirilen kazı çalışmalarında; insan ve hayvan figürleri, ok ve mızrak uçları, pişmiş topraktan yapılmış çanak-çömlekler, kemikten yapılmış aletler, kemer tokaları, boncuklar, topuz başları, taştan yapılmış bilezikler, damga mühürleri, duvar resimleri ve kabartmalar gibi gündelik hayat ve sanatla ilişkili birçok kalıntı ortaya çıkarılmıştır. Bu kalıntıların içinde ayrıca doğumu, bolluğu ve bereketi simgeleyen ana tanrıça kadın heykelleri bulunmaktadır. Vücudu şişman ve abartılı biçimde tasvir edilen bu kadın figürü, taht üzerinde oturur ve muhtemelen doğum yapar vaziyette yapılmıştır. İki yanında da leopar yer almaktadır.
Çatalhöyük'te bulunan Ana Tanrıça Heykelciği Ankara'da Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde sergileniyor.
Ayrıca beslenme kültürü ile ilgili bilgi veren pişmiş topraktan yapılmış çanak-çömlekler, taş ve ahşap kaplar, kil topları, kemikten kaşıklar, spatulalar, ezgi ve öğütme taşları, kilden tuzluklar gibi buluntular yer almaktadır. Çatalhöyük evlerinde duvar tasvir sanatı da çok önemlidir. Genellikle evlerin duvarlarında geometrik motifler, el baskıları, ev sahneleri, vahşi hayvanları betimleyen resimler yer almaktadır. Ayrıca duvarlarında leopar gibi vahşi hayvan tasviri içeren kabartmalar bulunmaktadır. Çatalhöyük insanının sanat ve sembolizmle ilgili olması, bu resim ve kabartmaları ortaya koyması; günümüzde Çatalhöyük’ü diğer arkeolojik bölgelere göre daha ayrıcalıklı kılmaktadır.
Çatalhöyük kazısında ele geçen heykelcikler bize ana tanrıça kültürünü (tapınma) başlangıcı olarak ve zamanın inançları hakkında özgün bilgiler vermektedir. Pişmiş toprak ve taştan yapılmış bu heykelcikler 5 ile 15 cm arasında değişen büyüklüktedirler. Şişman, iri göğüslü, büyük kalçalı ve zaman doğum yapar vaziyette tasvir edilmişlerdir. Bu özellikleri bolluk ve bereketi temsil eder. Doğumun çokluğu bir kabilenin kalabalık ve dolayısıyla kuvvetli olmasının sembolüdür. Bütün bunları sağlayan da Ana Tanrıça’dır. Pars ve Boğa, Ana Tanrıça’nın kutsal hayvanı olarak onun yanında tasvir edilmiştir. Neolitik devrin bu Ana Tanrıçası anlamda aynı kalmak üzere kavimden kavime geçmiş, isim ve şekil değiştirmiştir. Hititler’de Hepat, Frigler’de Kybele, Greklerde Artemis adı altında bereketin sembolü olarak işlevini devam ettirmiştir. Çatalhöyük’te ele geçen alet ve malzemenin hemen hepsi taş, pişmiş toprak, ağaç, kemik ve obsidyendir.
Kemik Aletler
Taştan yapılmış olanlar topuzlar, el baltaları, sığ tabaklar, yüksek kabartma bereket tanrıçası motifleri ile süs eşyası olarak kullanılan bilezik ve kolyelerdir. Ana Tanrıça ve Mukaddes hayvan figürleri, ritonların küçüğü olan ve dini törenlerde kullanılan hayvan şeklindeki kaplar pişmiş topraktan yapılmıştır. Ayrıca pişmiş topraktan yapılmış ve mülkiyet kavramının bu devirde var olduğunu belgeleyen damga mühürler de ele geçmiştir. Damga mühürler yuvarlak ve oval formlarda olup damga yüzünde geometrik motifler yer almaktadır. Bu Anadolu’nun en eski mühür tipidir. M.Ö. 2000 yılından sonra Asurlu tüccarlar vasıtası ile Anadolu’ya giren silindir mührün yanında varlığını asırlarca devam ettirmiştir.
Hasan Dağı
Kemikten yapılanlar ise boncuk, bilezik, bıçak sapı, iğne vb. malzemelerdir. Bazı hayvan boynuzlarının iç kısımlarına keskin ağızlı çakmak taşları doldurularak orak olarak kullanıldığı ele geçen malzemelerden anlaşılmaktadır. Çatalhöyük Neolitik dönem insanının toplayıcılık ve avcılık yanında yerleşik düzeninin esasını teşkil eden çiftçiliği de yaptığını buluntular belgelemektedir. Obsidyen ve Sileks volkanik malzemedirler, volkanik bir dağ olan Hasan Dağ’ında bol miktarda bulunmaktadır. Bu volkanik taşların yongalarının kesici ve delici özelliğinden dolayı ok başı, mızrak başı ve bıçak yapımında kullanılmıştır. Yansıtıcı özelliğinden dolayı da bir yüzü perdahlanarak ayna olarak kullanılmış obsidyen örneklerde ele geçmiştir. Çatalhöyük evlerinde resmedilen volkanik dağın Hasan Dağı olduğu tahmin edilmektedir.
Çatalhöyük'te bulunan arka fondaki yükseltinin Hasan Dağı olduğunun düşünülen bu duvar resminin Dünya'nın ilk şehir planı olabileceği düşünülüyor. - Anadolu Medeniyetleri Müzesi
3- Çatalhöyük'te Tarım ve Hayvancılık
Çatalhöyük, insanoğlunun yerleşik toplum düzenine geçtiği yerleşimlerden biridir. Bu düzenin kurulması, tarım faaliyetlerinin başlaması ve besin üretiminin yapılması; bu yerleşimin tarihimiz açısından ne kadar önemli bir yerleşim olduğunu gözler önüne sermektedir. Tarımı yapılan ürünler içerisinde Einkorn, Emmer buğdayı, arpa, acı bakla, mercimek, bezelye ve nohut yer almaktadır. Yabani olarak toplanmış ürünler; yerleşmede uzun süre tarımı yapılmış bitkilerle birlikte kullanılmıştır. Bu bitkilere yabani fıstık ağacı yemişleri, yabani erik, yabani badem, meşe palamudu, kuş kirazı, çitlembik, menengiç, yabani incir, yabani hardal, yabani ot tohumları, yabani gül örnek olarak verilebilir. Bu bitkilerin yanı sıra ardıç tohumları, sumak, kapari, alıç ve armut yerleşimde bulunanlardandır.
Kazılarda karbonlaşarak iyi bir şekilde korunmuş kavuz, buğday, ot tohumları, arpa, yumru parçası, burçak tohumları ve bazı tahıllar bulunmuştur. Tohumların bulunduğu alanın tahıl işleme ya da hayvan barınağı olabileceği tahmin edilmektedir. Evlerde ekin temizleme, kabuk kırma, hayvan dışkısı yakma gibi faaliyetler yapılmıştır. Kazılarda bitki kalıntılarının toplu halde bulunduğu görülmektedir. Buna sebeple tahıl atıklarının ev içinde yakacak olarak kullanıldığı tahmin edilmektedir.
Çatalhöyük’ün ilk sakinleri yerleşim alanına geldiklerinde yanlarında evcilleştirdikleri hayvanlarını da getirmişlerdir. Evcilleşmiş koyun ve keçiler zamanla çoğaltılıp besin olarak kullanıldıkları bilinmektedir. Özellikle günlük beslenme için gerekli olan etin büyük bir bölümü koyunlardan sağlanmıştır. Yine yabani sığırların evcilleştirilerek yerleşmede besin olarak kullanılmaya devam edildiği bilinmektedir. Ayrıca yerleşimde bulunan kuş kemikleri bazı yabani kuşların besin olarak tüketildiğini işaret etmektedir. Bununla birlikte bazı kaz ve ördek yumurtalarının da yiyecek ve besin olarak tüketildiği düşünülmektedir.
4- Çatalhöyük'te Beslenme ve Gıdalar
Dibek Taşı
Çatalhöyük’te buğday, arpa, bezelye, badem, mercimek, nohut, çavdar ve burçak en yaygın tüketilen gıdalardandır. Buna ek olarak Çatalhöyük’te yaşayanların menengiç, yabani hardal, turpgiller, palamut, erik, yabani armut, yabani fıstık ve çeşitli bitki köklerini de kullandıkları bilinmektedir. Yapılan araştırmalara göre yerleşim yerinde bulunan buğday kabuklarının yoğunluğuna göre en yaygın yiyecek olarak buğdayın kullanıldığı görülmektedir. Böylece tarımsal ürünlerin miktarları, yiyeceklerin işlenmesi ve hazırlanması bakımından gıdaların içeriğini hakkında bilgiler vermektedir.
Yerleşmede hayvansal gıdalar bakımından koyun, keçi ve yabani sığırın sıklıkla tüketildiği düşünülmektedir. Ayrıca bazı hayvan kalıntılarını incelediğimizde yabani domuz, kirpi ve balık tüketildiği de muhtemeldir. Bazı hayvan kemiklerinde yer alan kesme ve fileto izleri; bazı etlerin sıyrılarak bazı etlerin ise parçalanarak tüketildiğini göstermektedir. Çanak-çömleklerde yapılan analizlere göre birden fazla gıda türüne ait kalıntılar bulunmuştur. Ayrıca bazı kaplardaki kalıntılar incelendiğinde bazı hayvanların süt ve süt ürünlerinin besin olarak tüketildiği belirtilmektedir.
5- Çatalhöyük'te Pişirme
Çatalhöyük’te evler iç içe geçmiş şekilde sosyal bir örgütlenme sistemi biçimindedir. Evlerde fırın, ocak, depo, yaşam alanı ve faaliyet alanları vardır. Evler arasında sosyal bir hayatın varlığı, işbirlikçi bir yapıya sahip olduklarını göstermektedir. Evlerin büyük bir kısmında yiyeceklerin işlenmesi, pişirilmesi için gerekli mutfak araç gereçlerine erişilebildiği görülmektedir. Ezgi taşlarının yerleşim alanındaki dağılımlarına bakıldığında; Çatalhöyük evleri sakinleri birbirleriyle karşılıklı paylaşım içerisindedirler. Ayrıca tahıl öğütme, besin işleme gibi bazı faaliyetlerin ortak olarak yapıldığı tahmin edilmektedir. Çatalhöyük’te genellikle pişmiş topraktan yapılmış, ince çeperli, orta boyutlu, çukur ağızlı çömlekler; pişirme kabı olarak kullanılmıştır.
Çömlek Kap
Evlerin güney bölümünde fırınların yanında da üstü açık, oval ya da dörtgen şeklinde ocaklar bulunmaktadır. Bu ocaklar yemek pişirmek amacıyla kullanılmışlardır. Ayrıca bunların dışında çamurdan kubbe şeklinde yapılan fırınlardan (günümüz tandırları gibi) faydalanıldığı düşünülmektedir. Fırın ve ocakların tabanındaki kullanım aşamaları incelendiğinde, uzun süre kullanıldıkları fark edilmiştir.
Çatalhöyük'te Pişirme Aracı Olarak Kullanılan Kil Topları
Pişirilen yemeğin ısısını ayarlamak için kaplar; sıcak kül ya da köz üzerine konulmuştur. Ayrıca kazılarda fırın ve ocakların üzerinde dairesel ve yuvarlak formlu kil topları çıkartılmıştır. Kil toplarının fırın ve ocakların içlerinde ısıtılıp pişirme aracı olarak kullanıldığı düşünülmektedir. Kil topları üzerinde yapılan analizlerde bazı hayvansal yağ kalıntılarına rastlanmıştır. Bu rastlantıya göre; kil topları ısıtıldıktan sonra üzerinde etlerin pişirildiği düşünülebilir.
6- Çatalhöyük'te Yemek Hazırlama ve Sunum Araçları
Çatalhöyük'te Yemek Hazırlamada Kullanılan Aletler
Çatalhöyük insanları yemek yapılacak ürünlerin ön hazırlıklarında; çanak çömlekler, ezgi ve öğütme taşları, kilden yapılmış 3 ayaklar (saç ayağı), sepetler, kemikten yapılmış spatulalar, obsidyen ve çakmak taşı aletler kullanmışlardır. Tahıllar ve bitkiler önce öğütülüp pişirmeye ve tüketilmeye hazırlanmıştır. Bu hazırlıkta ezgi ve öğütme taşları kullanılmıştır. Etlerin kesilip doğranması, filetonun hazırlanması ve iliklerinin çıkartılması için obsidyen taşından yapılmış bıçaklar kullanılmıştır. Ayrıca hazırlanan ürünlerin bazılarının bir araya getirilerek karıştırılmasında; kaplar, sepetler ve kemikten yapılmış spatulalar kullanılmıştır.
Seramik Tuzluk
Bunlar yemek hazırlığında kullanıldığı düşünülen mutfak araç-gereçleri arasında olduğu bilinmektedir. Hazırlanan yiyeceklerin sunum aşamasında; ahşap, kil ve taştan üretilen tabaklar, kemikten yapılmış yemek kaşıkları, tuzluk vb. aletlerin kullanılmıştır. Ayrıca pişen yemeğin muhafaza edilmesinde kilden yapılmış derin çömleklerin ve sepetlerin kullanıldığı düşünülmektedir. Sıvı malzemelerin taşınmasında ise su kabaklarının kullanıldığı tahmin edilmektedir. Bu araç-gereçleri Çatalhöyük insanları; gündelik hayatlarında yeme ve içme ihtiyaçlarını karşılamak için kullanmışlardır.
7- Çatalhöyük'te Depolama
Çatalhöyük yerleşiminde bulunan evlerde ürünlerin depolanması ve saklanması için kilden yapılmış tahıl ambarları (tahıl peteği) saz ve kamıştan yapılmış sepetler kullanılmıştır. Yan odalarda bulunan kilden yapılmış saklama bölümleri; Çatalhöyük insanının tahıllarını, bitkilerini ve bazı besinlerini muhafaza ettikleri bölümlerdir.
Çatalhöyük çevresinde yapılan etnografik çalışmalarda ve kazı çalışmalarında çıkan sepet kalıntılarından yola çıkarak; sepetlerin ve ahşap kapların saklama kabı olarak kullanıldığı düşünülmektedir. Besin depolama ile ilgili faaliyetlerin olduğu alanlarda; ekin temizleme, kabuk kırma, hayvan dışkısı yakma gibi uygulamaların yapıldığı ve artıklarının bulunduğu karmaşık bir depolama şeklinin olduğu yapılan çalışmalar ışığında söylenebilir. Buna ek olarak insanların evlerinin zeminlerine açtıkları birtakım sığ çukurları, bazı besin kaynaklarını depolamak için kullanmış olabilecekleri tahmin edilmektedir.
8- Çatalhöyük'te Duvar Resimleri
Çatalhöyük’te duvar resimleri en erken X. en geç III. tabakada bulunmuştur. En güzel ve gelişmiş olarak ortaya çıkarılanlar ise VII. ve V. tabakalara aittir. Bu resimler Paleolitik insanın mağara duvarlarına yaptığı resimlerin bir gelenek olarak devamıdır. Konular aynıdır. İnanç olarak avın bereketi için yapılan resimlerdir. Kutsal sayılan hayvanların avcılığı ile ilgili olup kutsal hayvan ve insan figürlerini içerirler. Bunlar boğa, koç ve geyik motifleridir. Daha sonraki devirlerde Tanrı’nın mukaddes hayvanı veya tanrı olarak kavimden kavime devir olunan bir inanç zincirinin ilk halkasını teşkil ederler.
Geç döneme doğru duvar resimlerinde av sahnelerinin azaldığı ve kuş motifleri (Balıkçıl, akbaba vb.) ile geometrik desenlerin ortaya çıktığı görülür. Bunların yanında akbabalar tarafından parçalanan başsız cesetler, insan eli figürleri ve arka kısmında faaliyet halinde volkanik dağ bulunan bir şehir planı tasviri, VII. tabakada ele geçen önemli duvar resimleridir. Burada görülen volkanik dağ; iki birleşik dağ şeklinde resmedilmiştir. Volkanik püskürme esnasında çizilmiş resimler de mevcuttur. Bu dağın o dönemlerde ev gereçlerinde kullandıkları obsidyeni elde ettikleri bir dağ olduğundan bu dağı resmettikleri düşünülmektedir.
Obsidiyen Aletler
9- Çatalhöyük'te Ölüler ve Mezarları
Çatalhöyük sanatı, kafası kopmuş insan cesetlerinin etlerini didikleyen akbabaları resmetmiştir. Bunun bir çeşit cenaze töreni olduğu düşüncesiyle açılan, sayıları ev başına 60’a kadar çıkabilen mezarlarda bulunan iskeletlerde böyle bir olayın izine rastlanmamıştır. Ancak, belki de belirli bir önemi olan birkaç ölünün kafası mezarlarından alınmıştır. Bu kafalar saklanıp daha sonra törenlerde kullanılmış olmalıdır. Şu ana kadar höyükten çıkarılan çoğu heykelcik de kafası kopmuş olarak bulunmuştur.
Akbabalar, Başsız İnsan Figürleri ve Hocker Pozisyonunda Bir Gömü
Duvarlara resmedilmiş olan AKBABALAR tarafından parçalanan BAŞSIZ İNSAN figürlerinin ölü gömme adetleri ile ilgili olduğu sanılmaktadır. Akbabalar tarafından et kısmı yenerek temizlenen kemikler toplanarak hasırdan yapılmış bir örtüye sarılır. Ve ev içindeki sekilerin altına gömülürdü. Sekiler altında yapılan araştırmalarda çok sayıda iskelet ortaya çıkarılmıştır. İskeletler genellikle HOCKER şeklinde, yani bebeğin ana rahminde durduğu pozisyonda idiler. Cesedin bu pozisyonda gömülmesi geleneksel bir gömme adeti olmuştur. Ölü hediyeleri olarak kemikten yapılmış kesici aletler, tahta kaplar, hasır sepetler, taştan el baltaları, topuz başları ele geçmiştir.