Gelibolu Gezi Notları & Gezilecek Yerler

Gelibolu Gezi Notları & Gezilecek Yerler

Gelibolu'nun tarihi hakkında genel bilgi, Gelibolu'da gezilecek yerler nelerdir? Gelibolu'nun gezi rotası nasıl olabilir? Gelibolu'da ne yenir, ne alınır?

Gelibolu, İstanbul veya Trakya tarafından Çanakkale’ye yaptığımız yolculuklar sırasında yanından geçip giderken ilk anda dikkatimizi çekmez. Çanakkale’nin Avrupa yakasında Eceabat ile birlikte yer alan Gelibolu, uzun yolculuk sonrası ziyaretçilerin iki kıta arasında yapacağı yarım saatlik feribot yolculuğunun başladığı yerlerden birisidir. Zaman zaman uzun beklemelerin ardından biraz bıkkınlık olsa da genelde büyük bir keyifle başladığı yerdir.

Gelibolu’nun içinde bulunduğu yarımadaya ismini veren ilçe olması, bazen karmaşaya da neden olur. Çanakkale’ye gelen ziyaretçilerin savaşın geçtiği yerler olduğunu düşünmesinin ardından şehitlikleri aradığı yerdir. Tabii ki Çanakkale Cephesi ile pek çok bağlantısı olmasına rağmen savaş alanlarının Eceabat ilçesinde olduğu belki de ilk andaki heyecanla akıllara gelmez.

Bu seferki yolculuğumuz da bu tarihi ve kültürel ilçenin yanından geçip gitmektense içerisine girip bir rehber gözüyle gördüklerimizi aktarmaya çalışıp az da olsa bu ilçeyi gezi rotasının bir parçası haline getirmek için güzel ve anlamlı nedenler ortaya koymaya çalışacağız.

Gelibolu Tarihçesi

Gelibolu, her ne kadar nüfus ve yüzölçümü olarak küçük gibi görünse de konumu nedeniyle tarihte oldukça sık yer almıştır.

Çanakkale ve çevresinin Troya, Abydos, Sestos, Parion, Eleaus gibi adını duyuran pek çok eski yerleşimini hatırladığımız zaman Gelibolu’nun tarihinin de en az bu kentler kadar eski olması kaçınılmazdır. Bu uzun geçmiş içerisinde ilk karşımıza çıkan isim Kallipolis ya da Gallipolis’tir. Yani güzel şehir ya da Galya şehri.

Batı Anadolu’dan Avrupa’ya doğru giden Keltlerin, diğer ismiyle Galyalılar’ın, durak noktalarından biri olan bu yer, ilk ismini MÖ 3. yüzyılda almıştır. Ancak ülkemizin %3’lük bölümü olan ve Trakya olarak adlandırılan bu coğrafyanın sakinlerinden Traklar’ı da düşününce onların da ilk yerleşenler olması muhtemeldir.

Ayrıca 62 km boyunca uzanan bir su yolu olan Çanakkale Boğazı’nı kullanarak buraya yönelen Milet ve Foça kolonilerinin de yolunun, boğazın Marmara ile birleştiği bu bölgeye düşmüş olması gayet doğaldır.

MÖ 545’te Lidya egemenliğine son veren Persler, Çanakkale Boğazı çevresinde hakimiyet kurmaya başladı. Pers Kralı Kserkses, MÖ 480 yılında Çanakkale Boğazı’nı geçerken boğaz üzerine yerleştirdiği 674 parça gemiyle Çanakkale Boğazı’na ilk köprüyü kurmuştur. Her ne kadar bu geçiş için bugünkü Çanakkale il merkezine yakın Abydos ve Sestos’u kullansa da devasa ordusunun izleri Gelibolu çevresinde de görülmektedir.

Büyük İskender, Asya Seferi sırasında Gelibolu üzerinden gelip yarımadanın en ucunda bulunan, Şehitler Abidemizin altında yer alan Eleaus’tan Troya’ya geçmiştir. Büyük İskender’in ölümünün ardından komutanlarından Antigonos, Troya Kenti’nin merkezini Alexandria Troas’a taşırken çevre kentlerin nüfusunu da zorla nakleder. Diğer komutanı Lyshimachos da 309’da Lyshimicia kentini bugünkü Ortaköy dolaylarında kurarken, bölgenin ilk ve en önemli yerleşimi olan Kardia kenti ve nüfusu da Lyshimicia’ya taşınmıştır. Bunları düşündüğümüzde Büyük İskender ve ardıllarının bu bölgeye olan etkilerini az çok görmüş oluruz.

Ardından Roma ve Bizans dönemi ile beraber özellikle 681-717 yılları arasında devam eden Arap akınları sırasında, İstanbul’a giden en önemli rotalardan olan boğaz ve dolayısıyla Gelibolu, çok kilit bir rol oynamıştır.

1320’lerde Bizans döneminde çok önemli bir üs olan Gelibolu, Aydınoğulları Beyi Gazi Umur Bey’in hedeflerinden biri oldu. Ancak bu çabası başarılı olamadı. Kantakuzenos ile müttefik olarak hareket eden Orhan Gazi’nin oğlu Gazi Süleyman Paşa’ya yardımlarından dolayı bugün Gelibolu ilçesinin kuzeyinde kalan Çimbi Hisar (Çimpe) üs olarak verildi. Bu Osmanlı’nın Avrupa kıtasındaki ilk toprağı oldu. Gazi Süleyman Paşa’nın Gelibolu’ya yaptığı akınlar sırasında 1354 yılında meydana gelen deprem ile beraber savunma duvarlarının yıkılması sonucu gerçekleşen can kayıpları ve diğer sıkıntılar ile kent Osmanlı hakimiyetine girdi. Şehir tekrar onartılıp Türk nüfus getirilerek ayağa kaldırıldı ve Bizans dönemindeki üs faaliyetleri Osmanlı döneminde de devam etti. Gazi Süleyman Paşa, 1357’de ölünce bir süre Bizans’ın eline geçen kent, I. Murat döneminde tekrar Osmanlı hakimiyetine girdi.

İstanbul’un fethine kadar önemli bir üs olan Gelibolu, 1515’te Haliç Tersanesi’nin yapımı sonrası bu önemini yitirdi. Çanakkale Muharebeleri sırasında da önemli bir merkez olan Gelibolu, işgal döneminde 4 Ağustos 1920’de Yunan güçlerinin eline geçse de, 3 Ekim 1922’de tekrar Türk hakimiyetine girdi. 1926’da da ilçe merkezi oldu.

Özetini yaptığımız bu tarihi sürecin izlerini kent merkezi içersinde detayları ile beraber  fazlasıyla görmeye başlayacaksınız. Bunun en büyük işareti ise tarihi yerleri işaret eden yön tabelalarının fazlalığı…

Gelibolu Gezi Rotası & Gezilecek Yerler

Bolayır Gazi Süleyman Paşa Türbesi ve Namık Kemal Anıt Mezarı

İstanbul tarafından gelirken ilçeden 15 km öncesi olan Bolayır tabelası size gezinizin başlayacağı yeri işaret eden ilk tabeladır. Ana yolu terk edip dönünce bir yamaç üzerine kurulmuş ve Gelibolu’nun köyü, Saros Körfezi’ne bakan Bolayır’a varırsınız. Buranın iki önemli ziyaret sebebi vardır. Birincisi; Rumeli Fatihi Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa’nın türbesinin burada olması. Süleyman Paşa,1357 yılında at üzerinden düşüp vefat etmesinin ardından buraya defnedilmiştir.

İkincisi ise; önemli şairlerimizden Namık Kemal’in kabrinin yine burada olması. Namık Kemal, 1888’de Sakız Adası’nda vefat ettiğinde orada bir cami haziresine defnedilir. Ancak vasiyetinde Bolayır’a gömülmek istediğini belirttiğinden mezarı Bolayır’a taşınmıştır.

Gazi Süleyman Paşa Türbesi’nin hemen yanında Aydın ve Saruhan Mutasarrafı ve İzmir Muhafızı Esseyid Hasan Kelami Paşa mezarı da dikkat çeker.

Zaman zaman burasının Çimpe Kalesi olduğu bilgisini de görürsünüz. Ancak Çimpe Kalesi, aslında Gelibolu’nun 10 km kadar kuzeyinde Karayokuş Mevkiindedir.

Bolayır ziyaretinin ardından ilçe merkezine gitmenin en kolay yolu, feribot tabelalarını takip etmektir. Genel de yoğun olan bu feribot yolu açılacak olan 1915 Çanakkale Köprüsü ile biraz daha rahatlayacaktır.

Rus Anıtı

Bolayır’dan gelirken Gelibolu’ya yaklaştığınızda Rus Anıtı tabelası dikkatinizi çeker. İç savaş sonucunda mağlup olan General Vrangel’in ordusu, Kasım 1320’nin başında Kırım’ı da kaybedince, 130 gemi ve 150 bin mülteci ile İstanbul’a gelir.

Fransız işgal güçleri, sonunda mültecilerin bir bölümünü Limni Adası’na, bir bölümünü Çatalca’ya ve kalanı da Gelibolu’ya yerleştirmeye karar verir. 22 Kasım 1920’de Gelibolu’ya gelen yaklaşık 30 bin kişi hazırlanan kamp alanına yerleşse de gerek iklim, gerekse araziye alışmak oldukça zorluydu. Ordu ise kent içine yerleşmişti. Gelibolu’da kaldıkları 1923 yılına kadar parça parça ayrılmış olsalar da bu döneme kadar bir şehir hayatı kurmaya çalıştılar.

İlk anıt, 16 Haziran 1921’de, 20 bin taş bloktan yapıldı. Ancak zamana yenik düşüp 2008 yılında tekrar ayağa kaldırıldı. O dönem yapılan iki anıttan günümüze kalan tek anıt olan bu yapı, aynı zamanda mezar alanıdır. Mayıs 1921’den itibaren buradan ayrılmaya başlayan Ruslar, arkalarında böyle hatıralar bıraktılar.

Antika Traktör Müzesi

Türkiye’nin ilk Antika Traktör Müzesi’ni Gelibolu’da görmek mümkündür. Otogarı geçince yol kenarında tabelasını dikkatli gözler hemen fark eder. İçerisinde 1884 yılından, biraz daha yakın zamanımıza kadar gelen tasarımları farklı modelleri ile 75 traktöre ev sahipliği yapan bu müzeyi mutlaka görmelisiniz. Pazartesi ve salı kapalı olan müzede, giriş ücreti yetişkinler için 20 TL ve  indirimli ise 10 TL’dir.

Piri Reis Müzesi

İskeleye geldiğimizde hemen solumuzda bölgenin en eski yapılarından olan kale kalıntısı kalacaktır. Yapılışı MÖ 24’e kadar giden bu kale burcu özellikle 681-717 yılları arasındaki Arap Akınları sırasında önemli rol oynayan savunma yapılarındandır. Jüstinyen zamanında da restore edilen bu yapı günümüzde Piri Reis Müzesi olarak kullanılmaktadır.

Tam doğum tarihi net olarak bilinmese de Piri Reis’in Gelibolu’da 1465-1470 yılları arasında doğduğu düşünülmektedir. Piri Reis, yazdığı Kitab-ı Bahriye’si ve çizdiği Dünya haritasıyla denizcilikte çok önemli bir yer tutar. Müzede Piri Reis’in çizimlerinden örnekler, levent maketleri, heykeller, denizcilikle ilgili bilgileri görebilirsiniz. Girişi ücretsiz olan Piri Reis Müzesi, Tuğsavul Caddesi üzerindedir. Piri Reis Müzesi’nin hemen yanında şu an balıkçı teknelerine bir liman görevi gören boşluk, eski Gelibolu tersanesinin günümüze ulaşan havuzlarından biridir.

Gazi Süleyman Paşa Camii

Piri Resi Müzesi’nin ardından çarşıya yapacağınız yürüyüş ile Cami Hüdavendigar olarak  da bilinen ve Avrupa tarafında inşa ettirilen ilk cami olan Gazi Süleyman Paşa Camisi’ne ulaşırsınız. 1385 yılında I. Murat zamanında eski bir kilisenin kalıntıları üzerine yapılan cami görülmeye değerdir. Eskiden Aya Yorgi Kilisesi idi.

Havra

Müzenin önünden devam eden yolu takip ederek, sağınızda kalan ordu evi ve öğretmen evinin ardından Havra Sokak’a dönerseniz, isminden de anlaşılacağı üzere harap durumdaki sinagoga ulaşırsınız. Tam yapım tarihi bilinmese de Avram oğlu Seboil adına kayıtlıdır. Yapılacak düzenlemelerle ayağa kaldırılması beklenmektedir.

Hallac-ı Mansur Türbesi

Yolun devamında sizi bir türbe karşılar. Aracınızı Azaplar Camii ve diğer ziyaret noktalarının bulunduğu parka bırakınca dar bir alanda pek çok eser görme imkanımız olur. Onlardan biri de Hallac-ı Mansur Türbesi’dir.

858 yılında İran Horasan’ın Tür Köyünde doğar; babasının mesleğinden dolayı Hallaç diye anılır ve bu lakabı alır. Asıl adı Hüseyin olmasına rağmen babasının adıyla anılır.

İslamla tanıştıktan sonra yaptıklarıyla ve şiirleriyle yaptığı uzun yolculuklarda pek çok taraftarı olur. İslam’ı yaymak için yaptığı bu yolculuklarda taraftarlarına Mansuri adı verilmeye başlanır. Sayıları artmaya başlayınca, Abbasilere karşı bir tehdit olduğu düşünülür ve En-el Hak yani “Ben Hakk’ım.” dediği bahane edilerek 922 yılında Abbasi Halifesi Muktedir Bi'llah'ın emriyle idam edilir. Birçok İslam ülkesinde 7 türbesi olduğu bilinse de asıl türbesi Bağdat’tadır.

Mehmed-i Bican ve Ahmed-i Bican

Hallacı Mansur Türbesi’nin hemen karşısında Yazıcıoğlu Parkı’nda, tasavvuf eğitimlerini Hacı Bayram-ı Veli’den alan ve Muhammediye adlı eseriyle tanınan Yazıcıoğlu Mehmed (Mehmed-i Bican)’in kardeşi Ahmed-i Bican’ın kabri bulunur. Ağabeyi Mehmedi Bican’ın kabri de karşısındaki Yazıcızade Camii’nin haziresindedir. 

Yazıcızade Mehmet Efendi Türbesi’nin arkasında, Gelibolu’nun fethi sırasında Gazi Süleyman Paşa’nın yanında savaşan bir derviş olan Şerbetci Baba’nın kabri bulunmaktadir. Savaşlar sırasında askere verdiği moral ve maneviyat ile bilinen dervişlerdendir.

Azaplar Camii (Namazgah)

Devamında boğazın Marmara Denizi’nin girişine hakim olan Azaplar Camii’ne varırsınız. Azap, evlenmemiş gençlerden oluşturulan; donanma ve orduya katılan askerlere verilen isimdir.

Askerlerin sefere çıkmadan önce toplu halde namaz kıldıkları bu açık hava camii, 1407 yılında Hacı Paşa oğlu İskender Bey zamanında inşa edilmiştir.

Bayraklı Baba

Hemen yanında Azaplar Camii’nin giriş yolunda bayraklarla kaplı bir türbe dikkat çeker. Bayraklı Baba olarak bilinen bu türbede asıl adı Karaca Bey olan ve Osmanlı Ordusu’nda bayraktarlık yapan bir asker yatmaktadır.

Savaş sırasında düşman eline geçmesin diye, parçalara ayırdığı sancağı yutar. Savaş ardından sağ kalınca sancağı soran komutanına “Düşman eline geçmesin diye yuttum.” der. Komutanı buna inanmayınca da yaptığını ispat etmek için karnını yarar. Bunu yapmadan önce de “Yerim burasıdır, beni buraya gömün ve üzerimden bayrağı eksik etmeyin.” der. Karnını yarınca da gördükleri bayrak parçaları Karaca Bey’in söylediklerinin ispatı olur. Vasiyeti üzerine de buraya gelen her ziyaretçi de kenarına bir bayrak bırakır.

Gelibolu Feneri

Bayraklı Baba’nın devamında Gelibolu Feneri dikkat çeker. 1856 yılında inşa edilen bu fener, deniz seviyesinden 34 metre yüksekliktedir. 9 metrelik kulesiyle, başlangıçta kandil ile başladığı yol gösterme görevine şimdilerde de devam eden tarihi bir fenerdir.

Deniz Şehitleri Anıtı

Bayraklı Baba Türbesi’nin hemen karşısındaki rampada denize doğru 100 metre yürüyünce çilehaneler karşımıza çıkar. Neredeyse Çanakkale Boğazı’nın başlagıç noktası durumundaki kordona vardığınızda yaklaşık 100 metrelik bir yürüyüşle Türk Denizcilik Tarihi’nin çeşitli dönemlerinde meydana gelen Refah, Atılay ve Dumlupınar denizaltı facialarında şehit olan 247 denizci adına yapılmış olan anıtı görürsünüz. Biraz daha yürüdüğünüzde de Hamzakoy’a ulaşırsınız.

Fransız Mezarlığı ve Anıtı

Hallacı Mansur Türbesi’nin devamında, Muhittin Reis Caddesi üzerinde, 2 dakikalık yürüyüşle yamaca yapılmış Fransız Mezarlığı’na ulaşırsınız. Burası 1851-1854 yılları arasında; sonrasında özellikle Kırım Savaşı sırasında Osmanlı’ya destek veren 5 bine yakın Fransız askerinin ve I. Dünya Savaşı dönemindeki kayıplarının bir bölümünün gömüldüğü anıt mezarın bulunduğu yerdir. Görüntüsü itibariyle Seddülbahir’deki Morto Koyu’nda bulunan Fransız Anıtı’na benzer.

Saruca Paşa Türbesi

Fransız Anıtı’nı gezerken yanındaki türbe dikkat çeker. Bu türbe, Gelibolu Tersanesi’ni kuran, kurduğu donanma ile pek çok sefere çıkan Saruca Paşa’ya aittir.  I. Murat zamanında orduda komutanlık, I. Beyazıd zamanında da Gelibolu Sancakbeyliği yapmıştır. 1392 yılında vefat etmiştir.

Hamzakoy

Bu bölgede ayrıca Hamzakoy dikkat çeker. Restaurantların ve otellerin olduğu güzel bir sahil olan bu koyun ismi ise Hamza Bey’den gelmektedir. Hamza Bey, II. Murat döneminde, Saruca Paşa’nın kurduğu donanmayı yenileyip Ege’de seferler yapar. Selanik’in alınmasında önemli katkılar sağlar. Özellikle İstanbul’un fethi sırasında görevden alınan Baltaoğlu Süleyman’ın yerine Donanma Komutanlığı’na atanıp gemilerin karadan yürütülüp Haliç’e indirilmesinde büyük emeği olan bir komutandır.

1456 yılında bir başarısızlığından dolayı görevden alınan Hamza Bey, Anadolu ve Rumeli Beylerbeyliği görevlerinde bulundu. Eflak’a elçi olarak gönderildiğinde elçi olmasına rağmen Kazıklı Voyvoda (Vlad Tepeş) tarafından öldürüldü. Türbesi, Bursa’da Hamza Bey Camii’ndedir.

Kaptan-ı Derya Emir Ali Baba Türbesi

Osmanlı Devleti’nin ikinci amirali olan Emir Ali, İmralı Adası’nı alan kişidir. Bu sebeple adaya da kendi ismi verilmiştir. Gelibolu’nun fethi sırasında görev alan Emir Ali, Gazi Süleyman Paşa Camii, eski haliyle Aya Yorgi Kilisesi, civarındaki savaşta şehit olmuştur.

Hamzakoy’un devamında II. Beyazıd’ın kızı ile evli olan Kaptan-ı Derya Sinan Paşa’nın da türbesi bulunur. Eşiyle bu türbede yatmaktadır.

Yahudi Mezarlığı

Gelibolu, Yahudi nüfusunun önemli izlerini taşıyan bir mezarlığa sahiptir. 30 dönümlük alana yayılmış olan mezarlıkta tespit edilebilen 2200 civarında mezar taşı vardır. Bunlardan yaklaşık 900’e yakın mezar taşı ise okunabilir durumdadır. Yapılacak düzenleme çalışmaları ile daha hak ettiği bir görünüme kavuşması planlanmaktadır.

Mevlevihane

Derviş yetiştirilen 15 büyük Mevlevi asitanesinden biri olan Gelibolu Mevlevihanesi, geniş arazisi ve geniş semahanesiyle bilinir. Tahminen 1621 yılında yapılmıştır. Ağazade Dergahı adıyla da anılan Mevlevihane, I. Dünya Savaşı’nda Mevlevi Alaylarıyla da adını duyurmuştur. İşgal döneminde cephanelik olarak kullanılmıştır. Yapılan restorasyon sonrasında, 2005 yılında ziyarete açılmıştır ve zaman zaman Semah gösterileri yapılmaktadır. Pazartesi ve Salı günleri ziyarete kapalıdır.

Görüldüğü üzere yanından geçip giderken pek de dikkat çekmeyen Gelibolu, barındırdığı tarihi ve kültürel değerleriyle ziyareti kesinlikle hak ediyor. Bu bölgeye yapılan ziyaretlerin en önemli sebeplerinden bir tanesi olan Çanakkale Savaş Alanları ziyaretlerini planlarken bu yazıyı okuduktan sonra ziyaretinize en azından ekstradan bir gün daha eklemeniz gerektiğini düşüneceksiniz. Tarihi, kültürü, maneviyatı, yazın çevresindeki sahilleriyle Gelibolu, her ziyaretçinin yolunun düşmesi gereken bir yer durumunda. Yürüyüşü seven ziyaretçilerin araca fazla gerek duymadan gerçekleştirebileceği bu ziyareti mutlaka yapmalısınız.

Gelibolu ziyaretlerinizi yaparken;

Liman ve çevresine sıralanmış balık restaurantlarını denemeden,

Sardalyesini tatmadan,

Tuzsuz tane peynirden yapılan peynir helvasını denemeden,

Geçmişi 1920’li yıllara kadar kadar giden Alaeddin ve Yakşi Balık Konservelerinden almadan,

Ayarlayabilirseniz 1970 ‘li yıllardan beri Ağustos ayında düzenlenmekte olan Sardalya Festivali’ne katılmadan kesinlikle DÖNMEYİN.

İyi geziler…

Seyahatleriniz RehberName Tadında Olsun…

Popüler Yazılar

SÖZLEŞME

Bu internet sitesine girilmesi veya mobil uygulamanın kullanılması sitenin ya da sitedeki bilgilerin ve diğer verilerin programların vs. kullanılması sebebiyle, sözleşmenin ihlali, haksız fiil, ya da başkaca sebeplere binaen, doğabilecek doğrudan ya da dolaylı hiçbir zararlardan REHBERNAME A.Ş. ('REHBERNAME') nun sorumluluğunun olmadığını, tarafımdan internet sitesinde E-Bültene üye olmak için veya başkaca bir sebeple verdiğim kişisel verileri, özellikle de isim, adres, telefon numarası, e-posta adresi, banka bilgisi, yaş ve cinsiyetle ilgili benzeri bilgileri kendi rızam ile paylaştığımı, REHBERNAME A.Ş. ('REHBERNAME') nun nin bu bilgileri kullanmasına muvafakat ettiğimi, bu bilgilerin 3.gerçek ve/veya tüzel kişilerin eline geçmesi ve bu şekilde olumsuz yönde kullanılması halinde ve/veya bu bilgilerin başkaca kişiler ile paylaşılması halinde REHBERNAME A.Ş. ('REHBERNAME') nun sorumluluğunun olmadığını gayri kabili rücu, kabul, beyan ve taahhüt ederim.