Gladyatörler nasıl ortaya çıktı? İlk gladyatör oyunları ne zaman düzenlendi? Gladyatörlerin hayatları nasıldı? Roma için Gladyatör oyunları önemli miydi?
Her dönemin kendine has eğlence kültürü vardır. Bütün bu kültürleri bulunduğu dönem içerisinde ki şartlara göre değerlendirmek gerekir. Gladyatör oyunları da günümüz değer yargılarına son derece ters düşen fakat o dönemin şartlarında insanların ve hatta imparatorların en önemli eğlence şekliydi. Bu oyunların en önemli özelliği ise izleyicilerde yarattığı mutluluk, üzüntü gibi duygulardan ziyade zafer duygusunun hissettirdikleri verdiği haz olsa gerek.
Günümüz şartlarında baktığımız da en popüler olana eğlence, spor kuşkusuz futbol... İnsanlara derdini tasasını unutturan, içinde yaşadığı sıkıntıları anlık da unutturan bir spor dalı... Gladyatör oyunlarını da döneminin futboluna benzetebilirsiniz. Çok daha kanlısı ve vahşet dolu olanı tabii ki...

Spartacus dizisinde, Roma’nın en kanlı eğlencelerinden biri olan gladyatör dövüşleri tüm vahşetiyle canlandırılmıştır.
Gladyatörler ile alakalı bilgi sahibi olabileceğiniz meşhur iki film de var. Daha doğrusu birisi Russell Crowe’nin oynadığı Oscar ödüllü Gladyatör, diğeri ise 4 sezondan oluşan Spartacus... Her filmde olduğu gibi elbette yüzde yüz doğru değil ama genel fikir edinmek amacıyla izlenebilir. Bu yazıyı okuyorsanız büyük ihtimalle izlemişsinizdir ve okuduğunuz her şeyi filmlerdeki sahneleri aklınızda canlandırarak betimlemeye çalışacaksınız.
Günümüzden yaklaşık 2000 yıl öncesine gidecek olursak, işlevi günümüzdekilerden çok da farklı olmayan bir eğlence, spor müsabakası olan gladyatör oyunları karşımıza çıkar.
Gladyatörler, Roma’nın en önemli, en popüler, en masraflı ve en kanlı etkinliğinin başrol oyuncularıdır. İzleyenleri bir anlık da olsa, “Tanrı” durumuna sokan, izleyicilere kendilerini aslında olmadıkları gibi hissettiren bir Roma eğlencesi... “Tanrı” gibi çünkü bazen arenadaki gladyatörlerin ölüp ölmeyeceğine izleyiciler karar veriyordu. İmparatorlar bile kolay kolay arenada izleyicilerin talebinin aksini isteyemiyordu. İstese de bu taraftar kaybedeceği anlamına geliyordu.
İlk Gladyatör Dövüşleri Ne Zaman Ortaya Çıktı?
Gladyatörlerin ya da gladyatör oyunlarının tam olarak ne zaman ortaya çıktığını söylemek biraz zor, en azında kesin olarak şu tarihte başlamıştır demek şimdilik pek mümkün değil.
Kimilerine göre insan kurban etme geleneğinin bir parçası ve devamıdır. Arenada yaşananları düşününce pek de mantıksız değil aslında. Kimilerine göre ise Roma’nın önde gelenleri, soyluları için düzenlenen cenaze törenlerinin bir parçasıdır. Belki de Roma’nın kazandığı zaferlerin halka gösterilme şekli ve büyük bir propaganda aracı.
Gladyatör gösterilerinin Romalılara, Etrüsklerden geçtiği de söylenir. Bunu söyleyen kişi ise M.Ö. I. yüzyılda yaşamış Damascuslu Nikolaos’tur. Roma’daki ilk gladyatör dövüşleri için şunu diyebiliriz ki, hepimizin gözünde canlanan dövüşlerden ziyade, cenaze törenlerinin önemli bir parçasıdır. Ölen soyluların ailelerinin itibarları için çok önemli bir ritüel haline gelmişti. Ailenin saygınlığının korunması, arttırılması, ölen kişinin ruhunun temizleneceğine inanılması ve ölüler dünyasına geçişinin de kolaylaştırılacağının düşünülmesi bu oyunların çıkış noktası olmuş gibi gözüküyor.

Gladyatör oyunları, M.Ö. 3. yüzyıldan itibaren cenaze törenlerinin bir parçası olarak Roma’da yavaş ama sağlam adımlarla kendine yer edinmeye başladı. M.Ö. 264 yılında Junius Brutus Pera’nın oğulları, babalarının cenaze törenleri için 6 gladyatörü dövüştürmüştür. (İlerleyen yıllarda binlerle ifade edilecek gladyatör sayılarını düşününce oldukça az bir sayı.)
M.Ö. 216’da Aemilius Lepidus için 44 gladyatör dövüştürüldü.
M.Ö. 200’de Marcus Valerius Laevinius için 50 gladyatör dövüştürüldü.
M.Ö. 174’te Titus Flaminius’un babası için yapılan törenlerde 144 gladyatör ile bu oyunların zirve yapmaya başladığı söylenebilir. Yıldan yıla her törende -tabii kişinin maddi durumuna da bağlı- daha fazla gladyatör boy göstermeye başladı.
Bir süre sonra tiyatro gösterilerinin ve oldukça heyecanlı olana araba yarışlarının bile önüne geçti. İnsanların artık sabırsızlıkla beklediği gösteriler, oyunlar haline geldiler.
Gladyatör oyunları, imparatorlar için de halkı mutlu etmek, sıkıntıların üstüne perde çekebilmek için bulunmaz bir nimet oldu. Ne kadar büyük gösteri düzenlenirse, imparatorlar o kadar çok seviliyor ve taraftar topluyorlardı.
Gladyatör oyunlarının hayatın içinde bildiğimiz şekliyle yer bulması ise M.Ö. 1. yüzyılda gerçekleşti. Bu döneme kadar daha çok şahsi bir mesele gibi görülen ve bazı festivallerde de yer bulan bu oyunlar, artık devletin ve yönetimin önemli ve ciddi bir parçası haline gelmeye başladı. “Ludi” denen, yetkililerinin düzenlediği oyunlar, festivaller ve “munera” denilen, şahısların düzenlediği oyunlar artık imparatorların da önemli bir silahı olmaya başlayacaktı.
M.Ö. 42 yılından itibaren Roma’da iç çekişmeler ortaya çıkmaya başladı. Bu iç çekişmeler, kulaktan kulağa anlatılan dini olaylar ve bu sebeple tanrıları memnun etme düşüncesi gladyatör oyunlarına verilen önemin ve yüklenen anlamın artmasına sebep oldu.
🔶 Peki neler oldu ya da hangi alametler ortaya çıktı da gladyatör oyunlarına bakışın değişmesine sebep oldu?
- Julius Caesar, Brutus tarafından öldürüldü. Ardından Caesar taraftarları ile karşı taraf arasında ortaya çıkan mücaadele Roma’da huzursuz bir ortam oluşturdu.
- Gece yarısı insanların Caesar’ın sarayından kılıç sesleri ve çığlıklar duyduğunu iddia etmesi,
- Roma’da Güneş’in olduğundan daha büyük gözükmesi,
- Genetik bozukluğu olan doğumların gerçekleşmesi (Her iki elinde de 10’ar parmak olan çocuğun doğması),
- Circus Maximus’ta Tanrıça Minerva’nın arabasının paramparça olması,
- Jüpiter heykelinin omzundan kan fışkırdığının söylentisi ve bunun kulaktan kulağa yayılması,
- Nehirlerin kuruması
Bu gibi doğa olayları, dini içerikli söylentiler ve imparatorlukta yaşanan çekişmeler yetkilileri çözüm bulmaya sevketti. Bulunan çözüm ise gladyatör oyunları oldu.
Roma’nın En Büyük Propaganda Silahı: Gladyatörler
Gladyatör oyunları, Roma Döneminde bir eğlence ve spor olarak görülse de, imparatorlar için çok daha fazlasıydı. Önemli ve etkili bir propaganda aracıydı. İmparatorlar tanrısallaştırıldığından gladyatör oyunları çok daha önemli bir hal aldı. M.Ö. 22’de çıkarılan bir yasa ile şahısların düzenleyeceği oyunlarda en fazla 120 gladyatöre izin veriliyordu.
Amaç maddi imkanı olsa bile imparatorun düzenlediklerinden daha görkemli oyunların düzenlenmesini engellemekti. Çünkü imparatorlar, oyunlarla insanları mutlu ettikçe, onları coşturdukça ve kendilerine hediyeler dağıttıkça insanlar onu seviyor ve onun taraftarı oluyorlardı. Bu sebeple hiçbir imparator da başkaları daha görkemli oyunlar yaparak kendisine rakip çıksın istemiyordu.

Parion Antik Tiyatrosu’nda taşlara kazınmış bu gladyatör çizimleri, Roma döneminde izleyicilerin arenaya duyduğu tutkuyu gösteren örneklerden biri.
Birçok imparator fanatiklik derecesinde bu oyunlara bağlıydı. Hatta kendilerini binlerce seyircinin önüne, arenanın kumları üstüne atıp gladyatör olarak dövüşlere katılanlar da vardı. İşte bu kadar sevmişlerdi bu gladyatör oyunlarını. Caligula ve Commodus, gladyatör olarak bilinen iki imparator. Tabii bu çok hoş karşılanan bir durum değil, ama bunu isteyen kişi imparator olunca, tepkiler de halk içinde sessiz dedikodular olmaktan öte geçemezdi.
Augustus, 5 kez gladyatör oyunları düzenledi. Yaklaşık 10000 gladyatör dövüştü. Av gösterilerinde ve insan-hayvan mücadelelerinde 3500 hayvan öldürüldü. Dövüşler mart ve aralık aylarında düzenleniyordu.
Tiberius, gladyatör oyunlarına çok sıcak bakmadı. Bu sebeple halk tarafından çok sevilmedi. Hatta öldükten sonra cesedini Tiber Nehri’ne atmaya kalktılar. O dönemde bir insan için en aşağılayıcı davranışlardan birisi de buydu. M.S. 27 yılında Fidena’da düzenlenen oyunlar sırasında ahşaptan olan amfitiyatro çöktü. İçinde ve civarında bulunan 50 bine yakın insan yaralandı ya da hayatını kaybetti.
Roma’yı yakan Nero ise gladyatör oyunlarına farklılık katmayı düşünecek kadar ilgiliydi. Oyunlara ilgiyi arttırmak için kadın gladyatörler de artık arenaya çıkmaya başladı.
Vespasianus, gladyatör oyunlarına yeni bir boyut kazandırdı. Onun dönemine kadar oyunlar, Forum Romanum’da, Circus Maxinus’ta ve imparatorların çeşitli yerlere yaptırdığı ahşap amfitiyatrolarda gerçekleştiriliyordu. Vespasianus, gladyatörlerin mabedi olan Colosseum’un (Kolezyum) inşasını başlattı.
Roma’nın kazandığı büyük zaferlerin halka gösterilmesinin, hatırlatılmasının en büyük aracıydı gladyatörler. Oyunların düzenlendiği arenanın büyüklüğüne bağlı olarak yüzlerce ve hatta binlerce gladyatör Roma’nın savaşlarını canlandırıyordu. Bunun sonucunda hem insanlar eğleniyor, hem de imparatorlar halkının desteğini alıyordu.

Pompeii’deki bu gladyatör okulu, savaşçıların arenaya çıkmadan önce eğitim aldığı alanlardan biridir. Bugün bile duvarlarında gladyatörlerin izleri görülebilir.
Kara savaşlarının yanında deniz zaferleri (naumachia) de buralarda canlandırıldı. Bunun için Roma’da yapay olarak yapılan göllerde deniz savaşları yüzlerce gemi ve köle – gladyatör eşliğinde canlandırılıyordu. Fakat her yerde böyle göller olmadığından tiyatro ve amfitiyatrolar gerekli hazırlıklar yapılarak küçük bir göle dönüştürülüyor ve birkaç gemi ile de olsa Roma’nın denizlerdeki gücü insanlara gösteriliyordu.
Kolezyum da yapıldığı ilk yıllarda bu şekilde kullanıldı fakat daha sonra Domitianus tarafından altına ahırlar vb. bölümler eklenince bu özelliğini kaybetti. Anadolu’da Efes tiyatrosu, Laodikya tiyatrosu, Kibyra tiyatrosu gladyatör oyunları yanı sıra bu şekilde su ile doldurulup deniz savaşlarının canlandırıldığı tiyatrolardan birkaçı.
Kullandığı Silaha ve Kalkana Göre Gladyatörler
Gladyatörler savaşlarda esir alınan, köle olarak ele geçirilen kişilerin arasından uygun olanlar seçilerek tespit ediliyordu. Galyalılar, Traklar olarak adlandırılmalarının yanı sıra kullandıkları zamanla uzmanı oldukları silahlarla da adlandırılmaya başladılar. Tabii bunun uzmanı olabilmek için yeteri kadar eğitim alabilmek ve bu eğitimi alabilmek için de yeteri kadar uzun yaşayabilmek en önemli şarttı.

Roma döneminde farklı gladyatör türleri, kullandıkları silah ve zırhlara göre sınıflandırılmıştır. Her biri arenada ayrı bir savaş tarzını temsil ederdi.
Murmillo, uzun bir kalkanı ve ve uzun bir kılıcı vardı. Kalkanı uzun olduğundan bacaklarının bir kısmı açıkta kalıyordu ve bu sebeple kısa bir bacak zırhı vardı.
Retiarius, Poseidon’un ya da Roma’da Neptün’ün arenada vücut bulmuş hali gibiydi. Büyük bir ağı ve 3 uçlu mızrağı ile dövüşüyordu.
Thraex, küçük kılıcı ve küçük kalkanı ile dövüştüğünden vücudunun birçok yeri açıkta kalıyordu. Dolayısıyla uzun bacak zırhları da kullanıyordu.
Equites, at sırtında arenaya girerken, orta büyüklükte bir kalkanıyla kendini savunuyor ve kılıcın yanı sıra mızrakla da dövüşüyordu.
Dimachaerus, oyunlarda iki kılıçla mücadele eden gladyatördür.
Bu bahsettiğimiz arenada en meşhur olan gladyatör tiplerine ek olarak secutor, provacator, essedarius, laquearius, hoplomachos, veles, samnite olarak adlandırılan çeşitli ebatlarda silah ve kalkanla mücadele eden gladyatörler de vardı.
Bir de yaşlanmış, artık arenada insanları coşturacak gücü kalmamış olan ve büyük dövüşlerin arasında boş geçmesin, insanlar eğlensin diye kullanılan gladyatörler vardı. Bunlar gözleri bağlanarak dövüştürülürler ve paegnarii olarak adlandırılırlardı.
Kadın Gladyatörler – Gladiatrixler
Roma arenalarında yalnızca erkekler değil, cesaretini kanıtlamak isteyen kadınlar da dövüştü.
Roma İmparatorluğu’nun son dönemlerinde arenalarda beliren kadın gladyatörler, yani gladiatrixler, hem halkın merakını hem de aristokrasinin tepkisini çekti. Kadınların dövüşmesi Roma değerlerine aykırı görülse de, imparatorların şov tutkusu bu tabuyu yıktı.
🔶 İlk Görüntüler ve Kayıtlar
Kadın gladyatörlerle ilgili en bilinen kaynaklardan biri, Halicarnassus (Bodrum) yakınlarında bulunmuş bir rölyeftir. Bu taş kabartmada, iki kadın gladyatörün isimleriyle birlikte (Amazon ve Achillia) karşı karşıya dövüştüğü betimlenir. Dövüş missio yani beraberlikle sonuçlanmıştır. Her ikisi de halkın alkışlarıyla affedilmiştir.
Bu sahne, kadınların da erkekler kadar cesur ve yetenekli olabildiğini göstermek için sergilenen bir gösteriydi; ama aynı zamanda Roma toplumundaki cinsiyet rollerine meydan okuyan bir olaydı.
🔶 İmparatorların Gösteri Tutkusu
Kadın gladyatörlerin sahneye çıkması genellikle Nero ve Domitianus dönemlerinde oldu. Bu dönemde arenalar, imparatorların gücünü gösterecek her türlü alışılmadık gösteriye sahneydi. Kadın gladyatörler, vahşi hayvanlara karşı dövüşürken veya erkek gladyatörlerle birlikte arenaya çıktıklarında seyircinin ilgisini ikiye katlıyordu.
Ancak Roma Senatosu bu durumu ahlaka aykırı buldu ve M.S. 200’de İmparator Septimius Severus döneminde kadınların gladyatör olarak arenaya çıkması resmen yasaklandı.

Hierapolis Tiyatrosu, Roma döneminde yalnızca gösteriler değil, gladyatör dövüşleri ve av sahneleriyle de halkı büyülüyordu.
Gladyatör Oyunları Nasıl Önemini Kaybetti?
3. yüzyılda Roma İmparatorluğu’nun dört bir yanında gladyatör oyunları düzenleniyordu. Anadolu’da, Kuzey Afrika’da, Fransa’da, İspanya’da ve daha birçok yerde ya tiyatrolar bu oyunlar için düzenlenmiş ya da arenalar inşa edilmiştir.
Bu maliyetli oyunlar bir süre sonra Roma’nın büyümesinin durması, uğradığı akınlar, istilalar ve bu sebeple gelirlerin düşmesi sonrası büyük bir yük olmaya başladı. Gladyatör oyunlarının önemini kaybetmesinin sebeplerinden birisi de ekonomik durumun yanında ortaya çıkmış ve günden güne güçlenen Hristiyanlıktır.
Hristiyanlık, Doğudan geldiğinden önce Doğu Eyaletlerde gladyatör oyunları azalmaya başladı. Zamanla yavaş yavaş Roma’da da etkisini göstermeye başladı. Bu oyunlar Hristiyanlık öğretilerine tamamen ters düşüyordu. Zaten yüzyıllar boyunca Erken Hristiyanlık Döneminde, Pagan Roma’da bu yeni inancın kabul görmesi ve yayılması pek mümkün olmadı. 1. ve 2. yüzyıllarda birçok Hristiyan idam edildi. Hem de arenada vahşi hayvanlara yem edilerek, vücutları parçalanarak.
Hristiyanlığa sempati ile bakan Konstantin, M.S. 325 yılında gladyatör oyunlarını yasakladı. Fakat bu dilek ve temenni olmaktan öte geçemedi. Yüzyıllardır süren ve izleyicileri bu denli içine çeken gladyatör oyunlarının bir yasayla ortadan kalkması o kadar kolay değildi elbette. Zaten oyunlar da birçok yerde düzenlenmeye devam edildi. Ama artık eski ihtişamı görkemi de pek kalmamıştı aslında.
M.S. 367’de Valentinianus, Hristiyanların arenaya çıkarılmasını ve arenada cezalandırılmalarını yasakladı.
M.S. 393’te ise Theodosius, Hristiyanlığı resmi din ilan etti. Bütün bu gelişmeler zaman içerisinde insanların yavaş yavaş bu oyunlardan uzaklaşmasına ve kendiliğinden oyunların ortadan kalkmasına sebep oldu.
Gladyatör oyunları ortadan kalktı ama arenalar bunun dışında yapılan av gösterileri, hayvan dövüşleri ve insan-hayvan dövüşleri bir süre daha devam etti. İmparator Justinianus, M.S. 536 yılında insan hayvan dövüşü ve av gösterisi içeren oyunlar düzenledi. Tabii bu dönemde Roma’nın yerini “Yeni Roma” yani Konstantinopolis’in (İstanbul) aldığını da söylemek lazım.
Gladyatörlerin Mabedi Colosseum – Flavius Amfitiyatrosu
Roma’da oyunlar o kadar popüler olmaya başladı ki imparatorluğun ihtişamına yakışacak yer bulmak da imparatorlar için problem olmaya başladı. Forum Romanum, Circus Maximus, Statilus Amfitiyatrosu ve zaman zaman inşa edilen ahşap amfitiyatrolar (Çoğu yangın ve depremlerde yok oldu.) gladyatör oyunları için yetersiz kalıyordu.
En sonun İmparator Vespasianus, imparatorluğa yakışır bir amfitiyatro inşa ettirmeye karar verdi. Yapıldıktan 2000 yıl sonra Dünya’nın 7 Harikasından biri seçilecek olan Colosseum’un inşası tam 10 yıl sürdü. 70 yılında başlayan inşa süresi 10 yıl sürdü ve Titus zamanında bitirildi. M.S. 70’te Kudüs’ten getirilen 10000 Yahudi’nin de yapımında çalıştırıldığı Colosseum’un asıl ismi ise Flavius Amfitiyatrosu’dur.

Colosseum, Roma’nın en büyük amfitiyatrosu ve gladyatör dövüşlerinin simgesidir. Binlerce insan burada zaferin ve ölümün buluşmasına tanıklık etti.
Amfitiyatronun inşa edileceği yerde bulunan göl kurutulduktan sonra, binlerce ton traverten kullanıldı. Sayılarla Coloesseum’u inceleyecek olursak; çevresi 527 metre, dış duvarların yüksekliği 52 metre, 188x156 metre ölçülerinde 50 bin kişilik bir gladyatör mabedi adeta. Bu yapı inşa edildikten sonra gladyatör oyunları adeta zirve yaptı ve imparatorluğun dört bir yanından insanlar, oyunları izleyebilmek için geziler düzenlenmeye başladı.
Tahmin edilebileceği gibi oyunlar sırasında herkes için belirlenmiş yerler vardı. İmparator en altta ve ortada, en iyi görüş açısının olduğu yerde oyunları izlerdi. Tam karşısında oyunların organizatörü, Vesta bakireleri, imparatorun eşi ve yüksek memurlar bulunuyordu.
Bir üstte küçük yerleşimlerin yöneticileri, düşük rütbeli memurlar; bunun bir üstünde ise saygıdeğer Roma vatandaşları otururdu. Bir üstte de diğer vatandaşlar, yabancılar ve azad edilmiş köleler için ayrılan yerler vardı. En üstte ise senatörlerin eşleri, kızları bulunurdu. Roma Döneminde gladyatörlerin birçok kadının ilgisini çektiğinden, ki birçok imparator ve senatör eşinin gladyatörlerle beraber olduğundan bahsedilir, soylularla gladyatörlerin en azından yakından birbirlerini görmesinin önüne geçildiği düşünülüyor.
Ludus Magnus – Gladyatörlerin Okulu
Arenada bir gün bile hayatta kalmak, Ludus Magnus’ta geçirilen ayların sonucuydu.
Kolezyum’un hemen doğu tarafında yer alan Ludus Magnus, Roma İmparatorluğu’nun en ünlü ve en büyük gladyatör okuluydu. Bugün Roma’da hala kalıntıları görülebilen bu yapı, yalnızca bir eğitim alanı değil; aynı zamanda gladyatörlerin disiplin, hiyerarşi ve ölüm arasında yaşadığı kapalı bir dünyaydı.
🔶 Kuruluşu ve Mimari Yapısı
Ludus Magnus, İmparator Domitianus (M.S. 81–96) döneminde inşa edildi. Kolezyum’a yeraltı bir tünel sistemiyle bağlıydı. Bu tünel sayesinde gladyatörler, arenaya doğrudan okullarından geçebiliyorlardı. Böylece halk onları hazırlık sırasında göremez, gizemleri ve tanrısal savaşçı imajları korunurdu.
Kompleks; ortasında küçük bir mini arena, çevresinde dört tarafı kaplayan seyirci tribünleri, antrenman odaları, silah depoları (armamentarium), hamam, yemekhane ve uyuma koğuşlarından oluşuyordu.
Bu küçük arena, Kolezyum’daki dev gösterilerin bir provası niteliğindeydi. Yeni gladyatörler burada eğitmenleri (doctores) eşliğinde dövüş teknikleri, savunma biçimleri ve farklı silah türlerini çalışırdı.
🔶 Eğitim ve Disiplin
Ludus Magnus, askeri bir kışla kadar disiplinliydi. Gladyatörler sabahın erken saatlerinden itibaren antrenmana çıkar, kütük, deri hedef ve tahta kılıçlarla savunma çalışırdı.
Yemekleri yüksek karbonhidrat içerikliydi; çünkü amaç kas geliştirmekten çok yağ tabakası oluşturarak kesiklerde hayatta kalma şansını artırmaktı. Bu yüzden Romalılar onlara bazen alaycı biçimde “hordei comedenti” yani arpa yiyenler derdi.
Eğitmenler arasında, daha önce arenada dövüşmüş ama yaşlanmış eski gladyatörler de bulunurdu. Onlara Doctores veya Lanistae denirdi. Bu kişiler hem taktik öğretir hem de psikolojik hazırlık yaparlardı; çünkü bir gladyatörün en büyük sınavı korkusunu yenmekti.
🔶 Gladyatörlerin Sosyal Hayatı
Ludus Magnus, yüksek duvarlarla çevriliydi. İçeri giren gladyatör, artık özgür bir insan sayılmazdı. Ailesiyle görüşemez, dışarı çıkamaz, yalnızca izin verilen günlerde ziyaretçi kabul edebilirdi. Ancak bu tutsaklık içinde bile hiyerarşi vardı. Başarılı olan gladyatörler daha iyi yiyecek, özel hücre ve özgürlük sözüyle ödüllendirilirdi.
Arenada kahramanlık gösterenlere halk palma (zafer dalı) ve rudis (tahta kılıç) armağan ederdi. Rudis, azad edilmenin simgesiydi.
🔶 Arkeolojik Kalıntılar
Bugün Roma’da Via Labicana yakınlarında, Kolezyum’un doğu tarafında Ludus Magnus’un kalıntıları hala görülebilir. Arena kısmı, tribünlerin bir bölümü ve bazı hücre temelleri ortaya çıkarılmıştır. Bu kalıntılar, Roma’daki ölüm endüstrisinin ne kadar sistematik bir hale geldiğini somut biçimde gösterir.
Arkeologlar, duvarlarda gladyatörlerin kazıdığı semboller, silah şekilleri ve adak yazılarını bulmuştur. Bu yazıların bir kısmı, arenada ölen dostlarına adanmış kısa dualardan oluşur.
Halkın Gladyatörlere Bakışı Nasıldı?
Gladyatörler, insanlarda karşılıklı zıt duyguları uyandıran kişilerdi: Hayranlık ve tiksinme. Gladyatörlerde bulunan güç, cesaret, korkusuzluk, ve savaşma yeteneği dönemin şartlarında insanların hayran duyduğu özelliklerdi. Hatta hor görülen bir insan topluluğu olmalarına rağmen, Roma vatandaşı olup gönüllü olarak gladyatör olanlardan bahsedilir.

Bu kafatasında görülen kesik izleri, gladyatörlerin arenada ölümcül darbelerle karşılaştığını somut biçimde gösteriyor.
Roma İmparatoru Commodus’un bile hayranlık duyduğunu ve arenada gladyatör olarak dövüştüğünden bahsetmiştik. Fakat her ne olursa olsun gladyatörler sahipleri olan birer kölelerdi.
Özellikle arenalarda gladyatörleri izleyen birçok kadının onlara hayranlık ötesinde aşık olduklarından da bahsedilir. İmparator Antoninus Pius’un kızı Faustina ve birçok üst düzey Romalının eş ya da kızlarının gladyatörlere platonik duygular beslediklerinden bahsedilir.
Gladyatörler; Ölüm ya da Azad

Hierapolis nekropolünde bulunan bu mezar, savaşlarda ölen bir gladyatöre aittir. Kabartmalarda kalkan ve kılıç motifleri görülür.
Aslında iki tür gladyatör var. Birincisi va asıl olanı savaşlarda esir alınanlar, köleleştirilenler arasından seçilenlerdir. İkincisi ise para kazanıp daha huzurlu ve zengin bir hayata ulaşabilmek ya da borçlarını ödeyebilmek için sözleşmeli gladyatörlük yapanlar. Hangisi olursa olursa “ludus” olarak adlandırılan gladyatör okuluna girdiğiniz andan itibaren artık özgür değilsinizdir.
Sözleşmeli olanlar kendileri için belirledikleri parayı kazandıklarında tabii ölmezlerse günlük hayalarına dönebiliyorlardı. Fakat diğerleri için şartlar biraz daha ağırdı. Arenada çıktıkları bir dövüş sonrası, kaybederlerse hayatları oyunları izleyen binlerin dilinde oluyordu.
İmparatorlar çoğunlukla izleyicilerin dediğini yapardı. Özgürlüklerini kazanabilecek kadar para kazanıp bunu başaranlar oluyordu ama bu küçük bir azınlık. Çoğunluğu arenada kendilerince şerefli sayabilecekleri bir ölümle bu dünyadan göçüp gidiyorlardı. Bunların arasında gladyatör okulunda ya da arenaya çıkmak için beklerken intihar edenler de var.
Gladyatör Mezarları

Gladyatörlerin çoğu belirli bir mezara sahip değil. Birçoğu toplu bir şekilde ya yakıldılar ya da gömüldüler. Fakat bunların arasında yeteri kadar para biriktirebilenler, öldükten sonra kendileri için saygın bir tören yapılmasını ve bir mezara sahip olmayı sağlayabiliyorlardı. Para kazanamamışsa bile iyi arkadaşlarınız varsa ya da o dönemde bahsedilen bir meslek örgütüne üyeyseler bir mezar taşları olabilirdi.
Gladyatörler ve Hayvanlar
Roma İmparatorluğu, çok geniş bir alana yayıldığından, İtalya’da olmayan birçok vahşi hayvanı da yakalayıp getirmeye başladılar. Bir süre sonra bu işlerle uğraşan meslek grupları da ortaya çıktı ki bazı gruplar sadece tek bir hayvanda uzmanlaşıp onları yakalamaya başladılar.
M.Ö. 3. yüzyılda başlayan bu vahşi, egzotik hayvan furyasının ilk esirleri filler oldu. Ama kuşkusuz zamanla en ilgi çekenleri ise aslanlar, leoparlar gibi hayvanlar oldular. Bunların dışında timsah, ayı, maymun, sırtlan, gergedan, hippopotam, yaban domuzu gösterilerde kullanılan başlıca hayvanlardı.

Xanthos Tiyatrosu, Roma döneminde gladyatör dövüşlerinin düzenlendiği Anadolu’daki önemli arenalardan biriydi.
Bu hayvanlar av gösterilerinde ve insan-hayvan dövüşlerinde kullanıldılar. Maalesef her bir oyunda neredeyse binlerce hayvan katledildi. Arenaya çıkan bir hayvanın sağ kurtulma şansı yok. İlk seferde sağ kalsa bile bir sonrakinde büyük bir yarası yoksa mutlaka öldürülüyordu. Trajan döneminde oyunlarda 11000’den fazla hayvan öldürüldü. Zaten rekor da kendisine ait.
M.S. 3. yüzyılda ekonomik durum bozulmaya başladığından bu maliyetli hayvan temin etme işi de sıkıntı olmaya başladı. Maddi sıkıntılara ek olarak imparatorluk topraklarında o kadar fazla hayvan toplandı ve öldürüldü ki birçok yerde bulunamamaya başladılar. Avcılar da bunlardan bulabilmek için çok daha uzaklara gitmeye başladılar.
Bu durum maddi sıkıntılarla birleşince aslanların, leoparların yerini geyikler, devekuşları, yaban domuzları almaya başladı. Herkesin hayranlıkla beklediği aslan gibi vahşi hayvanların sayısı yıldan yıla azaldı. Hristiyanlığın da etkisi ile gladyatör oyunları ortadan kalktı ama hayvan gösterileri bir süre daha devam etti.