Trilye'de Gezilecek Yerler | Trilye'nin Tarihçesi

Trilye

Trilye'ye nerede ve nasıl gidilir? Trilye'nin tarihçesi ve isminin hikayesi nedir? Trilye'de gezilecek yerler nerelerdir? Eski bir Rum yerleşimi olan Trilye'nin hikayesi.

Bir tarafta Marmara’nın uçsuz maviliği, diğer tarafta ise asırlara meydan okuyan zeytin bahçeleri ve nice medeniyetlere tanıklık eden kültürel varlıkları ile fotoğraf sanatçılarının gözdesi, sakin ve telaşsız hali ile Mudanya’nın incisi Trilye. Tarihi yapıların içinde keşfe çıkıp bol bol fotoğraf karesine girdiğiniz bir kasabada, bir anda kendinizi denize nazır bulmanın adıdır Trilye.

Trilye’de tarihi ve kültürel değerler var, panoramik manzara var, yöresel lezzetler var, doğa - deniz var ama en çok sizi hamakta sallanırmış gibi dinlendiren, hızlı akıp giden modern Dünya’dan çekip kurtaran dingin yanını seveceğinizden hiç şüphem yok. Sizde Pasiflora (Çarkıfelek bitkisi) etkisi ile doğal bir rahatlama yapacak olan Trilye; doğanın tüm güzelliklerini tek bir rota üzerinde sunuyor bizlere. Mudanya sahilinin korunmuş köşelerinden biri olan Trilye, son dönemde turistik cazibesiyle ön plana çıkan eski bir Rum kasabası. Bursa’da ayrıcalıklı rotaları keşfetmek isterseniz, Trilye’yi ilk 5’e yazmalısınız mutlaka.

Her sokakta sizi selamlayan tarihi konaklar, Rumlardan kalan üç manastır, yedi kilise, üç ayazma ve Ortodoks Rum mezarlığı bulunan Trilye, Mudanya’nın önemli bir turizm değeri. Küçük bir yerleşmede bu sayıda dini yapının bulunması Trilye’nin, Ortodokslar için ne denli önemli bir dini merkez olduğunu bizlere gösteriyor.  İskele Caddesi ismi verilen ve Bursa’nın simgelerinden Çınarlar eşliğinde (İnkaya- Ulu Çınar yazımızı okumanızı tavsiye ediyoruz.) sizi sahile anlamadan indiren bu cadde; Trilye’nin bel kemiği konumunda. Zeytinciler, dükkanlar, kahveler, kent parkı gibi ortak mekanların çoğu bu caddede yer almaktadır.

Trilye’nin sokaklarında dolaşırken sanki televizyon dizilerinden birinin setinde dolaşıyormuş izlenimini uyandırıyor sizlerde. Cumhuriyet, Melekler Adası, Sev Kardeşim, Kezban Yenge gibi film ve dizilere ev sahipliği yapmış olan şirin küçük bir kasaba burası. Bursa’nın en çok bilinen köyü Cumalıkızık’ı turizm sahnesine çıkaran Kınalı Kar adlı dizi olduysa; Trilye’yi de yine aynı şekilde tanıtan Melekler Adası dizisi olmuştu.

Marmara Denizi’nin güneydoğusunda, kurulduğu günden beri zeytiniyle nam salmış ve her adımda tarih kokan eski bir Rum yerleşimi olan Trilye; Bursa merkeze 40, Mudanya’ya 10 km uzaklıktadır. Dünyaca ünlü zeytini ve barbun balığıyla tanınan bu belde halkının geçiminin %90’ı zeytin ve turizm üzerinedir, kısmi olarak da balıkçılık.

Tarih boyunca zeytini ile ünlü bir vadinin iki yamacında kurulmuş tarihi bir yerleşim olan Trilye’de, yaklaşık 100 bin zeytin ağacı bulunur. Bunların arasında bin yaşına yakın ağaçlara da rastlamak mümkün. Bu da bu bölgede zeytinciliğin ne kadar eski bir geçim kaynağı olduğunun en önemli göstergesi.

Trilye'nin Tarihçesi

Trilye’nin bulunduğu bölge tarih içinde Mysialılar, Traklar, Helenler, Romalılar, Bizanslılar ve Osmanlılar tarafından yönetilmiştir. Türkiye’de tarihi yapıları önemli ölçüde korunan nadir yerleşmelerinden biri olan Trilye’ye girer girmez, sizi etkisine alan büyüleyici bir atmosferle karşılaşıyorsunuz. Trilye ve çevresi antik çağlardan beri yerleşime açık olmuş. Bu yüzden attığınız her adımda tarihi bir yapıyla karşılaşıyorsunuz. Eskiden yoğun olarak Rum ve diğer Hristiyanların yaşadığı Trilye’nin dar ve dolambaçlı sokaklarında dolaşırken, yıllar ötesinden gelmiş gibi karşınızda duran eski Rum evleri, camiler, kiliseler, çeşmeler, asırlık çınar ağaçlarıyla karşılaşıyorsunuz. Trilye biraz dökük, biraz bohem, biraz masalsı bir sahil kasabası.

Orhan Gazi henüz şehzade iken 1321 yılında Mudanya’yı alınca, Trilye’ye yakın bölgelere Mirzaoba ve Kaymakoba gibi Türkmen köyleri kurdurmuş. Bunların vesilesiyle burayı da hakimiyetine almıştır. Trilye; Osmanlı hakimiyetine geçmiş fakat nüfus yoğunluğu olarak Rum halkı çoğunluğunu sürdürmüştür. Nüfus yoğunluğunu dengeleme adına II. Bayezid döneminde, İstanbul’dan 30 hane Türk getirilmiştir. Eski kayıtlarda "Kitai’nin İskelesi" olarak da anılan Trilye; Osmanlı döneminde Rumların büyük çoğunlukla yaşadıkları zengin bir yerleşim yeri idi. 1908’de 820 hane varmış. O dönem beldede 109 Türk ve 3,657 Rum’un yaşadığı biliniyor.

Bursa; 1920-22 yılları arasında Yunanlılar tarafından işgale uğradığında Kral Konstantin Eylül 1921’de Trilye’yi ziyaret etmiştir. Bu da Trilye’nin Rumlar tarafından ne kadar önemsendiğinin bir kanıtı olarak karşımıza çıkmakta. Bugün 2500 nüfuslu Trilye’de 750 hane bulunuyor. Şimdi ise bir tek Rum bulunmuyor.

Kurtuluş Savaşı’nda Yunan ordusunun yenilmesinden sonra, işgal sırasında onlara yardım eden buradaki Rumların büyük kısmı gemilerle Yunanistan’a gitmişler. Lozan Antlaşmasının ek maddesi olan Mübadele Maddesi gereği; geride kalan çok az sayıdaki Rumlarla, Yunanistan’ın Girit, Selanik, Kavala, Drama gibi çeşitli yerlerinde yaşayan Türkler karşılıklı olarak yer değiştirmişler.

Hicri 1324 (1906) tarihli Hüdavendigar Vilayeti Salnamesi’nde şöyle anlatılmaktadır: "Trilye bucağı Mudanya ilçesinin batısında ve Marmara Denizi kıyısındadır. Hoş bir havası vardır. Kasabada bir Cami-i Şerif, bir islam ve iki Hristiyan okulu, yedi kilise ile eski eser niteliğinde üç manastır vardır. Kemerli denen kilisenin iç bölmelerinde bazı eski eserler bulunmaktadır."

Trilye'nin İsmi Nereden Gelir?

Ziyaret edenlerin en çok sorduğu soru: Trilye ismi nereden gelmiştir?

Bursa çok yönlü bir şehir. Hristiyanlık tarihi açısından en önemli olaylardan ikisi İznik ilçesinde gerçekleşen ve bugünkü Hristiyanlığın temel kaidelerinin kabul edildiği konsillerdir. 325 yılında Nikaia’da (İznik) toplanan Birinci Ekümenlik Konsili İncil ile ilgili konuları incelemeye alır. Toplantıya katılanlar arasında görüş ayrılıkları doğar. Teslis inancına karşı çıkan Ariuscu Muhalifler arasında bulunan Aya Yani, Aya Yorgi ve Aya Sorti adlarında 3 papaz, diğer katılımcıları da etkilemeye başladıklarından dolayı başpiskopos tarafından aforoz edilirler.

Kendilerine inanan destekçileriyle birlikte Trilye’ye kaçan bu üç papaz, ilk olarak bugünkü Mirzaoba Mahallesi yakınlarındaki Papazini denilen mağarada inzivaya çekildikleri kabul görmüş bir rivayettir. Trilye’de manastırlar, kiliseler kurarlar. İşte; Trilye’nin adının da bu üç papazdan geldiği bilinmektedir. Rumca da "tria" 3, "ielie" aziz veya papaz anlamındadır. 3 Papaz ya da Aziz anlamındaki Trilye’de ki bu oluşumun; zamanla Ortodoks mezhebinin temel fikir ve kaidelerine çok katkısı olur. Roma’nın bölünmesi ve Doğu Roma Başkentinin İstanbul olması (Trilye’ye yakınlığı dolayısıyla) da bu akımı destekler.

Bir diğer anlatı ise kırmızı barbunu ile meşhur olan Trilye isminin barbunun Rumcası olan “Trigleia”dan gelmesidir.

En sonuncusu ve en az kabul göreni ise; Cenevizliler zamanında üç köyün sürekli korsan saldırılarına uğradıkları için Trilye’de toplandıkları ve Yunancada üç anlamına gelen ‘tri’den türetilerek bugünkü ismin verildiği.

Tarihi kayıtlarda “Bryllion”, “Trigleia”, “Triaielia” isimleriyle anılan bu mahallenin adı 1909 yılında Osmanlı İmparatorluğu Sadrazamı Mahmut Şevket Paşa’nın burada suikasta uğraması sonrasında köyün adı “Mahmut Şevket Paşa” olarak değiştirilmişse de yerleşim Trilye olarak anılmaya devam etmiştir. 1963 yılında Zeytinbağı adını almış olsa da hatta bazı tabelalarda ve bazı cep telefonu harita uygulamalarında Zeytinbağı olarak karşımıza çıksa da, 2012 yılı itibariyle halk arasında tercih edilen ismi Trilye’ye kavuşmuştur.

Trilye'de Zeytin ve Zeytin Yağı

Kendisi küçük ama söz konusu zeytin olunca ismi büyük bir yer Trilye. Türkiye’de ve Dünyada Trilye olarak anılan bu cinsin, kendine has bir tadı ve özellikleri var. Yörenin zeytini bu adla Dünya literatürüne geçmiş. Trilye zeytini orta büyüklükte, ufak çekirdekli ve çekirdeği etine yapışmayan, hemcinslerinin en ince kabuklusu ve lezzetlisi. Her ne kadar Bursa’nın başka bir ilçesi Gemlik ön plana çıksa da, ülkemizde siyah sofralık zeytinin en iyi türü ve Dünya’da kabul görmüş tipi bu bölgede yetişiyor. Bölgeden edindiğimiz bilgiye göre, Trilye zeytini salamura yöntemiyle 3-4 yıl saklanabiliyor.

Trilye; bir dönemler Marmara kıyılarının en zengin ve en kalabalık yeriydi. Avrupa’ya hatta Amerika’ya dahi zeytin ve zeytinyağı ihracatı yapılırdı. Osmanlı sınırlarında olsa da, Osmanlının hakim olamadığı tek yer diyebiliriz. Bunun en önemli sebepleri; zeytin-zeytinyağı ticaretinden dolayı halkın çok zengin olması, Osmanlının azınlıklara din, dil ve ticari anlamında hiç baskı yapmamış olması.

Osmanlı döneminde sadrazamlar, yabancı büyükelçilere verilecek davetlerde büyükelçilerden ne yiyeceklerine dair bir liste isterlermiş. Her büyükelçi, kendi yemek listesine ek olarak bir şeyden vazgeçemezdi: Trilye Zeytini.

Orhan Gazi döneminden beri, Osmanlı Sultanlarının ve Saray’daki kahvaltıların vazgeçilmezi hep Trilye zeytini olmuştur.

Hicri 1324 (1906) tarihli Hüdavendigar Vilayeti Salnamesi’nin son paragrafında şöyle anlatılmaktadır: “Başlıca üretimi; zeytin, koza ve ev içi imalat sanayi olarak da oda dokumalarından oluşmaktadır. Zeytin ürünü doğu Rumeli ve Karadeniz kıyıları ile İskenderiye dolaylarına gönderilmektedir.’’

Dünyaca ünlü ve tür olarak kabul görmüş Trilye zeytini sadece bu topraklarda yetişiyor. Bu zeytin türünün ticari potansiyelini farkeden zeytin üreticisi iki ülke İspanya ve Yunanistan, Trilye tipi zeytin yetiştirmeyi denemiştir. Bu bölgeden söktükleri zeytin fidelerini aynı zamanda deniz seviyelerini de saptayıp kendi ülkelerinde ekmişler fakat bu topraklardaki kadar lezzetli olmamış. O yüzden, Dünya’nın peşinden koştuğu zeytini tatmak istiyorsanız, Trilye’de adım attığınız her yerde karşınıza çıkacak olan zeytincilerde lezzet turunu ihmal etmeyin ya da her sene düzenlenen Trilye Zeytin Festivalini kaçırmayın. Tarihi Zeytin Yağı Fabrikasını da gezilecek yerler listesine eklemeyi unutmayın.

 

Trilye Gezilecek Yerler

1. Çamlı Kahve

Trilye’nin balkonu ya da seyir terası diyebiliriz. Marmara Denizinin uçsuz bucaksız maviliğini asırlık çınarlar eşliğinde seyreyliyebileceğiniz, adeta tablo gibi bir manzara sunan Trilye’nin Panaroması. Mudanya’nın meşhur poyrazının verdiği esinlikle kahvelerinizi yudumlayıp bol bol fotoğraf çektirebilirsiniz. Hava açık ve net olduğunda İmralı Adası bile gözükür. Yine Yalova’nın Armutlu sahillerine el sallayabildiğiniz yerdir burası. Denize en yakın yere konumlanın, telefonunuzu uçak moduna alın işte zamana dur diyebileceğiniz en özel yerlerden birindesiniz.

Çamlı Kahve sadece ziyaretçilerin hayran kaldığı bir yer değil aynı zamanda yazarlara da ilham kaynağı olmuş bir yer. Edebiyatımızın tanınan ve çok satan kitaplarına sahip Canan Tan’ın "Yüreğim Seni Çok Sevdi" kitabı Trilye ve özellikle Çamlı Kahve’den esinlenerek yazılmıştır. Her satırı Bursa kokan bir eserdir.

Buraya kadar gelmiş misafirlerimize bir de Eşkel (Kentin antik dönemdeki adı Daskyleion), Eğerce ve Ayazma sahillerine gitmelerini mutlaka ama mutlaka tavsiye ediyoruz. Hani dünyaca kabul görmüş Miami plajları vardır ya işte buralarda Marmara’nın Miami plajları diyebiliriz. Tabii vakti olanlara, 23 kilometre uzunluğu ile Türkiye'nin en uzun doğal plajı Karacabey Boğazı Plajı’nı ve Longoz Ormanlarını görmeden dönmeyin notunu da düşüyoruz buraya.

2. Taş Mektep

Trilye’nin en ikonik binası olan 4 katlı Taş Mektep aynı zamanda Trilye’nin en görkemli binası. Trilye’de doğan ve Yunanistan’da eğitim gördükten sonra Metropolit (Hıristiyanlığın Ortodoks mezhebinde, patrikten sonra gelen ve bir bölgenin din işlerinde en yetkili makamda bulunan din adamı) olarak Türkiye’ye dönen Chirisostomos tarafından 1904- 1909 yılları arasında yaptırılmıştır. Kıbrıslı Rum lider Başpiskopos Makarios’un eğitim gördüğü rivayet edilen bu okulda müdür olarak görev yapan Christosmos daha sonra İzmir Metropoliti olmuştur.

Gizliden Papaz okulu olarak da kullanılmış olan Taş Mektep, neo-klasik tarzda yapılmıştır. 1839 Tanzimat Fermanı sonrası batılılaşma hareketinin simgesel binasıdır. Papaz (Ruhban) okulu gibi bir faaliyete girmek, Helence öğretmek Osmanlı’da adeta ezberleri bozmak ve açıkça seni tanımıyorum demekti. Bir yandan da Rum nüfusunun bu bölgede ne kadar zengin ve hakim olduğunun da bir kanıtıdır Taş Mektep. Batı cephesinde ki bir taşın üzerinde kazılı olarak yapım tarihi ve mimarı yazmaktadır. 1909 –Myrides.

Mübadele sonrası, Trilye’de Rum nüfusun iyice azalması nedeniyle Kazım Karabekir Paşa tarafından 1924’te yetim ve öksüz çocukların eğitimi için Darü’l-Eytam Okulu olarak hizmete açıldı. İlkokul ve ortaokul olarak 1986'ya kadar işlevini sürdüren bina, can güvenliği açısından sakıncalı bulunarak 1989’da boşaltıldı. Kültür derslerin yanı sıra marangozluk, demircilik gibi sanatlar da öğretildi. İskele Caddesi girişinde solda olan, şu an Trilye Kültür Merkezine çevrilen 19. yüzyıl eseri Aziz Vasil Kilisesi; 1924 yıllarında okulun yemekhanesi olarak da kullanılmış. Sonraki dönemlerde de sinema ve düğün salonu olarak kullanılmış. 2009’da restorasyonu tamamlandıktan sonra da kültür merkezine dönüştürülmüş.

3. Tabut Ev

İnternet arama motoruna Trilye yazınca karşınızda bulacağınız resimlerden biri de Tabut Ev. Bu eve girenlerin birkaç gün içinde açıklanamayan sebeplerle ortadan kaybolmasından ötürü gizemli güçlerin yaşadığına inanılıyor!!!  Tabii ki şaka! Mimari bir zeka ürünü olan bu binaya, Trilyeliler sadece ince uzun tipinden ötürü, tabutu anımsatan bir modellemesi olduğundan böyle bir isim koymuşlar. İki sokağın arasına sıkışmış, 200 yıllık çok tatlı bir yapı. Mühendislik harikası.

4. Fatih Cami

8. yüzyıldan kalan ender Bizans mimarisi yapılarındandır. Asıl ismi Hagios Stephanos Kilisesidir. (Hagios, Hagia Aziz ya da Azize anlamındadır.)

Kapalı Yunan haçı planının en erken örneklerinden biridir. Doğu batı doğrultusunda dikdörtgen planlıdır. Trilye, Osmanlılar tarafından 1321 yılında alınmasına rağmen, kılıç hakkı olarak 16. yüzyılda kiliseden çevrilmiştir. Ücreti ödenerek alınan bu yapının 240 yıl sonra camiye çevrilmesindeki en büyük sebep Rumların çok yoğun ve güçlü olması, bölgedeki ekonomik gücün Rumlarda olması ile Türk ve Müslüman nüfusunun bir türlü artış gösterememesi. 1560 yılında sonradan minare ve mihrap eklenerek camiye dönüştürülmüştür. İslami mabet gereğince kiliseden kalma figürlerin üstü kapatılmıştır. Ancak binanın genel yapısı korunmuştur. Girişinde Bizans sütunları korunmuştur. Kubbesi 19 metre yüksekliğindedir.

Yunan işgali sırasında kısa bir süre tekrar kilise olarak kullanılsa da halen cami özelliğini korumaktadır. Şu bilgiyi de hemen verelim kafalarında yanlış bilgi olanları düzeltmiş olalım. Osmanlı fethettiği yerlerdeki tüm kiliseleri camiye çevirmemiştir. Sadece Fetih nişanı olarak konum ve önemine göre 1 tanesini camiye çevirmiştir. Geri kalan kiliselere dokunmamış, ibadet özgürlüğüne çok önem vermiştir.

Fatih Camii yanında, Yavuz Sultan Selim tarafından yaptırılmış olan Avlulu Hamam da önemli tarihi yapılardandır. Şu an kültür merkezi işlevinde ki hamam, Yavuz Sultan Selim zamanında beldedeki Türk nüfusu artırmak maksadıyla Kastamonu, Kütahya ve Tokat’tan getirilen Türk aileleri için yaptırılan bir hamamdır.

5. Kemerli Kilise

Ortodoks Dünyası için beldedeki en önem arz eden kilise diyebileceğimiz Kemerli Kilise’nin sütunları Mısır’ın İskenderiye şehrinden getirtilmiştir. 13. yüzyıl sonunda yapıldığı düşünülmektedir. 1676 yılında Dr. J. Covel tarafından hazırlanan el yazması belgede, kilisenin Bakire Meryem’e (Panagia Pantobasillissa) adandığı anlatılıyor. Dünya’da duvarlarına tamamen resim yapılan (fresk) ilk kilise olarak biliniyor.

Kemerli Kilise, Panagia Pantobasilissa Kilisesi ve Trigleia Manastırı Kilisesi olarak da adlandırılıyor. Kemerli Kilise denmesinin nedeni, payandalar üzerindeki kemerlerden oluşmasıdır. Kemerler ve kubbesi 4 sütun üzerine yerleştirilmiş ve kubbeyi taşıyan sütunların üzerine süslü başlıklar konmuştur. Halk arasında Küçük Ayasofya olarak da bilinir. Yüksek bir kubbesi vardır. Yaptıran kişiyi ve yapıldığı tarihi tam olarak belirten bir kitabesinin bulunmaması nedeniyle, uzun yıllar boyunca değişik isimlerle anılmıştır.

Kilisenin içi, dışına göre daha görkemliyken, motifler, resimler ve süslemeler göz alıcı bir görüntü oluşturuyor. Duvarlarda insan fresklerinin izleri bulunan yapıda, elinde kılıç tutan asker kıyafetli bir figür, yüzü belirgin şekilde seçilebilen, sağ elinde bir küre tutan mızraklı bir asker ile başka bir bölümünde, Baş Melek Mikhael’in kanatlı freski ve Hz. Meryem’in yaşamının anlatıldığı resim sahneleri görülür. Kilise 1855 depreminde büyük hasar görmüş, çan kulesi ve kubbesi yıkılmıştır. 1883 yılında onarılmışsa da özgün niteliğini yitirmiştir.

Mübadeleden sonra şahıs mülkiyetinde depo olarak kullanılan kilise, yıllarca metruk halde kalmış, bir süre önce İstanbul Fener Rum Patrikhanesi’nin, Bursa Metropolitliği’ne atadığı Elpidophoros Lambriniadis tarafından aynı Kumyaka Baş Melekler Kilisesi gibi satın alınmıştır. Şu an ziyarete kapalı olan kilisenin, restorasyon yapılıp eski ihtişamına kavuşmasını umut ediyoruz.

6. Dündar Evi

Günümüzde Dündar Evi olarak bilinsede, aslında Hagios Ioannes Rum Kilisesi (Yuannes Kilisesi) adında bir 19. yüzyıl kilisesidir. Duvarlarında taştan oyma Bizans işlemeleri var. Mübadele sonrası özel mülk olan yerlerden. O dönemde Giritli bir ailenin yaşadığı bina, daha sonra burayı bir apart otel haline dönüştürmek isteyen bir iş adamına satılmış. Ancak bürokrasi yüzünden işler umduğu gibi gitmeyince o da vazgeçip satılığa çıkarmış. Şu an 1 milyon TL.

İsmail Akbay; Bir Trilyeli

 NASA'da çalışan ilk Türk mühendis. 17 Ekim 1930 yılında Trilye’de doğdu. Uzay Kampı Türkiye düşüncesinin fikir babası. Aya ilk gönderilen Apollo 11 roketinin arka planındaki isim.

Apollo 11’den hemen sonra Türkiye ziyareti

Akbay’ın Apollo 11 uzay aracının 16 Temmuz 1969’da uzaya fırlatılmasının ardından daha 1 ay geçmeden doğduğu kasabaya, Trilye’ye ziyareti basında da oldukça geniş yer bulmuştu. Kendisini Mudanya iskelesine taşıyan emektar Sus vapuru iskeleye yanaştığında sanki bir bayram havası yaşanıyor, annesi, babası ve akrabaları onu bağrına basarken, görmeye gelenler de “yaşa” diye coşkuyla haykırıyordu. Akbay, Trilye’de en çok özlediği barbun balığını tutup, kızartmayı istediğini belirtiyordu.

Mudanya’da onu karşılamaya gelenlere, dört saat yaptığı vapur yolculuğundan yakınarak “Bu süre içinde Apollo 11 ile dünyayı beş-on defa dolaşırdık” diye de takılmıştı.

Trilye Ziyaretinde Görmeden Dönme

Roma döneminden kalma Kapanca Antik Limanı (Germenicopolis) ve Kapanca bölgesinde deniz kenarındaki Trilye’yi kuran 3 keşişten biri olduğuna inanılan Aya, yani tarafından inşa edilen Pelekete Manastırı’nın kalıntılarını görebilirsiniz. Manastır; Grekçede tek ve yalnız anlamında kullanılan “Monos” kelimesinden türetilmiştir. Aslı “Monakso”dur. Türkçemize manastır olarak geçmiştir.

Daha sonra zeytin bahçelerinin içinden devam eden yol aynı zamanda Antik Roma yoludur ki, Trilye’den Kapanca’ya, Kapanca’dan Eşkel (Esence)’e devam eder. Trilye Çarşı, Yat Limanı, Köylü Pazarı ve Sahil hattı mutlaka görülmesi gereken yerlerdir.

 

Popüler Yazılar

SÖZLEŞME

Bu internet sitesine girilmesi veya mobil uygulamanın kullanılması sitenin ya da sitedeki bilgilerin ve diğer verilerin programların vs. kullanılması sebebiyle, sözleşmenin ihlali, haksız fiil, ya da başkaca sebeplere binaen, doğabilecek doğrudan ya da dolaylı hiçbir zararlardan REHBERNAME A.Ş. ('REHBERNAME') nun sorumluluğunun olmadığını, tarafımdan internet sitesinde E-Bültene üye olmak için veya başkaca bir sebeple verdiğim kişisel verileri, özellikle de isim, adres, telefon numarası, e-posta adresi, banka bilgisi, yaş ve cinsiyetle ilgili benzeri bilgileri kendi rızam ile paylaştığımı, REHBERNAME A.Ş. ('REHBERNAME') nun nin bu bilgileri kullanmasına muvafakat ettiğimi, bu bilgilerin 3.gerçek ve/veya tüzel kişilerin eline geçmesi ve bu şekilde olumsuz yönde kullanılması halinde ve/veya bu bilgilerin başkaca kişiler ile paylaşılması halinde REHBERNAME A.Ş. ('REHBERNAME') nun sorumluluğunun olmadığını gayri kabili rücu, kabul, beyan ve taahhüt ederim.