Panorama Konya Müzesi Rehberi | Müzede Neler Sergileniyor?

Panorama Konya Müzesi Rehberi | Müzede Neler Sergileniyor?

Panorama Konya Müzesi’nin mutlaka gezilmesi ve görülmesi gereken bölümleri nelerdir? Panorama Konya Müzesi'ndeki eserler nelerdir? Panorama Konya Müzesi Rehberi...

Konya gezinizde Panorama Konya Müzesi’ni gezi programınıza eklemeniz gezinize ayrı bir anlam katacaktır. Özellikle listenin en başına almanız, ziyaret edeceğiniz diğer destinasyonları daha anlaşılır bir şekilde ziyaret etmenizi sağlayacaktır.

Müzeye giriş, Selçuklu Taç Kapı tarzında yapılmış giriş kapısından sağlanmaktadır. Avlu bölümünde göreceğiniz seçilmiş Mevlevihane minyatürleri sizi geçmişin Mevlevi okullarına götürecek; ana bölüme geçişi sağlayan koridora renk katan, Konya’daki Selçuklu Dönemi eserlerinin detaylarının verildiği yağlı boya tabloları da size Anadolu Selçuklu Devleti’nin başşehri Konya’nın 800 yıl öncesi inceliklerini gösterecektir.

Panorama Bölümü'nden Bir Detay - Konya Pazarı - 1245'li Yıllardan Bir Canlandırma

13. yüzyılda; ilmi yönden gelişmiş bir şehir olan Konya, yüzlerce âlim ve mutasavvıfa yurt olmuştur. Bu nedenle; ilim ve sanat erbabına saygı ve sevgi gösterilen bir şehir olarak anılmıştır. Dolayısıyla müze; Selçuklu Dönemi’nin derin izlerine ışık tutar ve ziyaretçilere sunar.

Panorama Konya Müzesi’nde göreceğiniz eserler ve bölümler kentin zengin geçmişi hakkında fikir edinmeniz açısından faydalı bir kaynak olacaktır. Panorama Konya Müzesi hakkında bilmedikleriniz, müzedeki eserler ve bölümler nelerdir?

Panorama Konya Müzesi’nin Konumu

Panorama Konya Müzesi, Konya ilimizin merkez ilçesi Karatay sınırlarında bulunan Aslanlı Kışla Caddesi’nde yer almaktadır. Konya iline giriş yaptığınız andan itibaren turistik levhalar sayesinde müzeye kolayca ulaşabilirsiniz. Konya merkezde yer alan Alaaddin Tepesi’nden Mevlana Müzesi’ne doğru tramvay hattı boyunca ilerlediğinizde yolun sağ tarafında bulunan Panorama Konya Müzesi’ne ulaşıyorsunuz. 

Mevlana Müzesi’nin yaklaşık 500 metre ilerisinde bulunan müzenin hemen yan tarafında yer alan müze otoparkına aracınızı park ettikten sonra müzeye giriş yapabilirsiniz. Tabi bu arada müzenin Selçuklu tarzında yapılmış ihtişamlı giriş kapısı, size Selçuklu’nun müzedeki ilk havasını yansıtmaya başlayacak.

Panorama Konya Müzesi Konum için Tıklayınız...

Panorama Konya Müzesi Giriş Ücreti ve Çalışma Saatleri

Panorama Konya Müzesi’nin tüm bölümlerini gezebilmeniz için girişteki gişeden tek bir bilet almanız yeterlidir. Panorama Konya Müzesi, Konya Büyükşehir Belediyesi Müzeler Müdürlüğü’ne bağlı özel müze statüsünde olduğu için Müzekart geçerli değildir. 65 yaş üstü, 6 yaş ve altı, engelli vatandaşlar ücretsizdir. Şayet diğer grupta yer alıyorsanız ödemeniz gereken giriş ücreti yetişkinler için 6 tl. öğrenciler için 2.5 tl’dir. (Ücretler her yıl değişiklik gösterebilir).

Panorama Konya Müzesi, ziyaret saatleri yaz-kış farklılık göstermektedir. Yaz dönemi 09:00 – 18:00 arası ziyarete açık olan müze kış dönemi 08:30 – 17:30 arası ziyaret edilebilmektedir. Müze haftasonları açık olmakla birlikte, haftada sadece Pazartesi günleri kapalıdır. Pandemi döneminde 10:00 – 16:00 arasında ziyarete açık olmakla birlikte pandemi şartlarına göre düzenlemeler yapılabilmektedir. Bunun için ziyaret planlamadan önce müzeyi arayabilir güncel durumları öğrenebilirsiz.

PANORAMA KONYA MÜZESİ

Panorama Konya Müzesi Hakkında Genel Bilgi

Müzenin Kuruluş Amacı, Hedefleri, Yapısal Özellikleri ve Proje Ekibi

Panorama Konya Müzesi, Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından yaptırılmış ve 07 Aralık 2017’de açılışı yapılmıştır. Türkiye’de Hz. Mevlana’nın hayatının dönüm noktalarını anlatan ilk ve şuan tek müzedir. Aynı zamanda 13.yy. Panoraması 1245’li yılların Konyası ile de bu anlamda bir ilke imza atmıştır. 360 derecelik kubbeli panoramadır. Türkiye’de İstanbul 1453 Panorama’ dan sonra 2. kubbeli panoramadır.

Konya Panaroma Müzesi; Mevlana ve Mevlevilik ile ilgili bilgileri aktarabilmemizi sağlayan, Konya'mızın manevi büyüğü Hz.Pir’in hayatındaki dönüm noktalarına kadar inebileceğimiz görsel yağlı boya tablolarla da taçlandırılmış bir müzedir. Böylece gelen ziyaretçiler hem Hz. Mevlana’nın hayatını ve düşüncelerini doğru bir şekilde anlamakta hem de daha derin bilgilere sahip olabilmektedirler.

Müzenin hedefi; Konya’ya gelen misafirlere, Konya'nın tarihi mekanlarını tanıtmak, o yapıların inşa edildiği dönemde yaşayan Hz. Mevlana ve ailesinin hem Konya hem de Konya halkı üzerinde bıraktığı etkileri gösterebilmektir. 

Aynı zamanda Konya; Erken Hristiyanlık Dönemi’nin en önemli merkezlerinden biridir. Diğer din mensuplarının  Hz. Mevlana’nın Konya’ya gelişiyle İslamiyet'i kabul etmeye başlamaları ve onun hoşgörüsü ile beraber burada Türkler, Müslümanlar ve diğer din mensuplarının da kardeşçe yaşadıkları vurgulanmaktır.

Müzede; Hz. Mevlana’nın hoşgörüsü ile beraber Konya’da tüm din mensuplarının kardeşçe yaşadıkları vurgulanmaktadır. Hatta Hz. Pir’in vefat töreni sahnesinde çoklu dinlere mensup olanların da büyük bir üzüntüyle cenaze törenine katıldıkları belirtilmiştir.

Müze; Hz. Mevlana ve Mevlevilikle ilgili geçmişi, kentin 13.yy. Selçuklu Dönemi’nin aynası mahiyetindedir. Anadolu Selçuklu Devleti’nin yaklaşık 220 yıl başkentliğini yapmış  bir şehrin sultanları, başkentte ona yakın medrese yaptırmışlardır. Bu medreselerde insanları yetiştirilmesi maksadıyla Hz. Mevlana’nın babasını Konya’ya davet etmişler böylece Konya’yı ilim merkezi haline getirmişlerdir.  İlim-irfan güneşi, aşkın sembolü Hz. Mevlana’nın babasının Alimlerin Sultanı olarak bilinmesi, medreselerden birinde vaazlara başlaması Selçuklunun ilim-irfan yolundaki dünyaya ilim yayma maksadını açıkça göstermektedir. Böylece müze, tarihteki bu dönemin şartlarını günümüze aktarmaktadır.

Panorama Konya Müzesi Türkiye’nin 2. Panorama Müzesidir. İstanbul ve Bursa’daki modellerinden ayrı olarak tam panoramik olmayan ve Avrupa’daki örneklerinden farklı kısmen gökyüzünün de görüldüğü koni tavanlı ara bir biçime sahiptir.

Diğer ayrıştırıcı özelliği ise maketlerin bulunduğu alanda yurtdışında yapılıp müzeye getirilen çok gerçekçi silikon insan heykellerine sahip olmasıdır. Türkiye’de İstanbul 1453 Panoraması’ndan sonra 2. yapılan 360 derece kubbeli panoramadır. Müze, içindeki geniş avlu ile birlikte 2017 yılı faaliyet raporuna göre bodrum ve zemin kat  olmak üzere toplamda 4460 metrekare alana sahiptir.

Ressam, Mimar Prof. Dr. İlham Enveroğlu ve Ressam Yaşar Zeynalov’un çalışması olan 28 metre çapında ve 10 metre yüksekliğindeki panoramik resim; dijital olarak resmedilmiş ve dijital baskıların yan yana birleştirilmesi ile oluşturulmuştur. Panoramanın yapım sürecinde 3 boyutlu maketlerde Atilla Tunca, silikon figürlerde Bülent İşcan, Sanat Tarihi ile ilgili danışmanlıkta Prof. Dr. Haşim Karpuz, Mevlevilik ve Mesnevi konusunda bilgi temininde uzman Doç. Dr. Nuri Şimşekler ve tarihle ilgili danışmanlıkta Doç. Dr. Çağatay Benhür hocadan faydalanılmıştır.

Müzenin ana giriş kapısı Selçuklu Taç Kapıları tarzında yapılmış ve giriş avluda ziyaretçileri mevlevihane minyatürleri karşılamaktadır. Ortasındaki açık avluda Türkiye’den ve dünyadan seçilmiş 20 adet Mevlevihane minyatürü bulunmaktadır.

Avluyu çevreleyen 17 kubbe Mevlana Dergahını temsil etmektedir. Avludan müze bölümüne geçerken iki merdiven girişi sağlanmıştır. Bu girişler Mevlana Kapısı ve Şems Kapısı’dır. Girişler arasında oluşturulan kabartmalı panoda Selçuklu Devleti’nin kullandığı sembol ve motifler yer almaktadır.

Merdivenlerden indikten sonra galeri bölümü başlamaktadır. Buradaki yağlı boya tablolarda Hz. Mevlana’nın hayatındaki dönüm noktaları vurgulanmaktadır. Ayrıca camekanlardaki küçük minyatürlerde bu amaçla yapılmıştır. Burada orta bölümde yeniden bir merdiven çıkışıyla panorama bölümüne gidilmektedir. 13.yüzyılda Konya ve Hz. Mevlana Panoraması, o dönemin Konya’sını yansıtmaktadır.

Ayrıca müzede; hipergerçekçi kuklalar, silikon heykeller, 3 adet dekoratif pano ile birlikte Selçuklu kültürünü anlatan seramik panolar da bulunmaktadır. 2017 yılında yapımı ve kurulumu tamamlanan müzemizde görülen, sergilenen her eser yenidir. Fakat anlatılan tarihi sahneler ise 800 yıl öncesini yansıtmaktadır.

Müzenin Bölümleri

1- Avlu Bölümü

Bu bölümde; Hz. Mevlana’nın vefatından sonra Anadolu’da kurulmuş ve Osmanlı Devleti’nin idaresindeki diğer bölgelerde varlığını sürdürmeye devam etmiş Mevlevihaneler yer almaktadır. Mevlevihane olarak bilinen tekke ve dergahlar tarih boyunca önemli bir konuma sahip olmuşlardır.

Türk kültür hayatının şekillenmesine büyük katkıları olan Mevlevihanelerin aynı zamanda İslam dini ve kültürüne de sıkı sıkıya bağlı olması, uzun yıllar insanlığa Hak yolunda hizmetler etmesine sebep olmuştur. Bu yapılar; çeşitli alanlarda eğitimlerin verildiği kurumlar olarak kullanılmışlardır.

Mevlevi mukabelelerinde musikinin de kullanılması Mevlevihanelerin sanat dalında da eğitim verilen mekanlar olmasını sağlamıştır. Hz. Mevlana’nın vefatından sonra ortaya çıkmış olan bu kurumlar, tekke ve zaviyelerin kapatıldığı 1925 yılına kadar faaliyetlerine devam etmişlerdir.

Mevlana yaşadığı dönemde tasavvuf anlayışını ve yaşantısını bir tarikat sistemi amacıyla uygulamamıştır. Mevlevilik tarikati,  Mevlana’dan sonra gelen takipçileri tarafından kurulmuştur.

Mevlevihanelerin ilk örneği ve merkezi Konya Mevlana Dergahı’dır. Sonrasında yapılan Mevlevihaneler de merkeze bağlanmıştır. Bu dergahın ilk oluşumu Mevlana’nın hayatta olduğu dönemde başlamıştır. Mevlana’nın ders verdiği medreseye birkaç derviş hücresi eklenerek Mevlevihanelerin ilk yapısı oluşmuştur. Bundan sonra gün geçtikçe gelişen Mevlevihaneler, derviş hücreleri, türbeler, semahane, mutfak, çilehane gibi bölümler eklenerek eğitim merkezi kimliklerini geliştirmişlerdir.

Dünya üzerinde 170, Türkiye’de ise 35 kadar Mevlevihane bulunmaktadır. Bunların en büyüğü Türkiye’deki Gelibolu Mevlevihanesi’dir.

*Avluda Bulunan Dünya’dan ve Türkiye’den Seçilmiş Mevlevihaneler şunlardır:  Kahire, Şam, Filibe, Kıbrıs-Lefkoşa, Kilis, Afyon, Kütahya, Eskişehir, Antalya, Tokat, İstanbul-Yenikapı, İstanbul-Üsküdar, İstanbul-Galata, Gelibolu, Gaziantep, Şanlıurfa, Edirne, İzmir-Tire, Ankara, Mevlana Türbesi/Dergahı Mevlevihaneleri.

2- Selçuklu Panosu

Bu pano üzerinde Selçuklu Devletinin yapılarında kullandığı sembollerin kabartmaları bulunmaktadır. Galeriye inen girişlerin tam ortasında büyükçe bir alanda ziyaretçilerin dikkatini çekmektedir.

Bu tablo üzerinde; sekiz köşeli yıldız, çift başlı kartal, kanatlı insan-melek figürü, insan başlı kuş (tuğrul, siren, simurg, zümrüdü anka), gergedan ve boğa kabartması, 24 kollu yıldız sembolleri yer almaktadır.

Örneğin; 8 köşeli yıldız, cennetin 8 kapısı ve 8 manevi değeri sembolize etmektedir. Bunlar; merhamet ve şefkat, sabretmek, doğruluk, sır tutmak, sadakat, fakirliğini ve acizliğini bilmek, cömertlik ve Tanrıya şükretmek olarak sıralanmaktadır. Aynı zamanda Güneş ışınlarının dünyaya 8 dakikada bir gelmesi bakımından sekiz sayısı kozmik dengenin sayısı olarak da kabul edilmektedir.

Çift başlı kartal kabartması, Selçuklu Devletinin ve Sultan Alaeddin Keykubat’ın armasıdır, koruyucu güç ve kuvveti sembolize etmektedir. Bu sembol Roma ve Bizans dönemi yapılarında da görülmektedir.

24 kollu yıldız Orta Asya’dan gelen Türk boylarının toplamını sembolize etmektedir. Oğuzlar 12 Bozok, 12 Üçok olarak ikiye ayrılmaktadırlar. Selçuklularda bu figüre sıkça rastlanmaktadır.

İnsan başlı kuş kabartması Konya Kalesinden bir kabartma örneğidir. İnsan başlı kuş gövdeli bu insani yaratık, Türk kültüründe olduğu gibi Mezopotamya uygarlıklarında, Yunan mitolojisinde de yer almaktadır. Bu figüre; İranlılar siren yada simurg, Araplar anka, Türkler tuğrul, Osmanlılar da zümrüdü anka demişlerdir. İyilik ve yardımseverliği temsil eden, her zaman imdada yetişen efsanevi bir kuştur. Özellikle kale, mezar taşı ve saraylarda kullanılmıştır. Koruyucu ve uğur getirici olarak benimsenmiştir. Konya Kalesinin yanı sıra Kılıçarslan Köşkü ve Kubad Abad Sarayı çinilerinde de görülmektedir.

3- Galeri Bölümü

Bu bölümde; Hz. Mevlana’nın çocukluğundan vefatına kadar, hayatında dönüm noktası niteliğindeki olayların anlatıldığı devasa yağlı boya resim tabloları bulunmaktadır. Ayrıca camekanlar içerisinde hipergerçekçi kuklalar ve 3 adet dekoratif pano yer almaktadır.

TABLO 1: Hz. Mevlana’nın Çocukluğu:

Hz. Mevlana şuan ki Afganistan’ın Horasan kentinin Belh şehrinde dünyaya gelir. Babası Alimlerin Sultanı olarak bilinen, Hz. Ebu Bekir Sıddık’ın soyundan Bahaeddin Veled, annesi de Alaeddin Muhammed Harizmşah’ın kızı Mümine Hatun’dur.

Hz. Mevlana daha çocuk yaşlardadır (1212). Bahaeddin Veled, Belh şehrinden göç etme kararı alır. Aile yakınları ve yakın arkadaşları ile yola çıkarlar. Bu kararın nedenlerinden biri de Moğol İstilalarıdır. Göçleri esnasında Nişhabur (İran)’dan geçerler. Dönemin değerli alimlerinden Feridüddin-i Attar Hazretleri, Bahaeddin Veled’i ziyaret eder ve bir süre sohbet ederler. Sohbet esnasında çocuk yaştaki Mevlana’nın zeka ve ilgisine hayran kalır ve ona Esrarname adlı kitabından bir nüsha hediye eder. Babasına döner ve “Senin oğlun çok zaman geçmeyecek, alemde yüreği yanıkların yüreğine ateşler salacaktır” der… Bu tabloda, çocuk yaştaki Mevlana, babası ve Attar’ın Nişhabur’da yaşadıkları bu an sahnelenmiştir.

TABLO 2: Göç Haritası:

Belh’ten yola çıkıp, Nişhabur, Bağdat, Kufe, Hicaz, Şam ve nihayetinde Rum diyarına(Anadolu) ulaşan kafile Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri, Niğde’den geçerek, 10.yılın sonunda Karaman’a gelirler. 7 yıl Karaman’da yaşarlar ve bu esnada Hz. Mevlana ilk evliliğini burada Gevher Banu ile gerçekleştirir. Gevher Banu, Belh’ten yola çıkan kafilenin içerisinde bulunan ailelerden birinin kızıdır.

Hz. Mevlana; asil ve itibarlı biri olan Semerkantlı Hoca Şerafettin Lala’nın güzel huylu kızı Gevher Banu ile evlendiğinde henüz 18 yaşındadır. Mevlana, burada annesi Mümine Hatun’u kaybeder ve annesinin kabri şerifi Karaman’da şuan ki Aktekke Camisi içerindedir. Annesinin ardından ağabeyi Muhammed Alaaddin’i  kaybeder. Mevlana ve babası Bahaeddin Veled’in üzüntülerini bir nebze olsun dindiren Hz. Mevlana’nın burada dünyaya gelen evlatları Sultan Veled ve Alaaddin Çelebi olmuştur. Mevlana’nın 2. oğluna, babası Bahaeddin Veled vefat eden oğlunun adını koymuştur. Artık Konya’ya o işaret edilen beldeye, muhabbetine gönüllerin aç olduğu şehre, göçün son noktasına hareket etme zamanı gelmiştir. Bu tabloda, ailenin Belh’ten Konya’ya göç rotası çizilmiş ve uğrak noktaları belirtilmiştir.

TABLO 3: Sultanın Daveti Üzerine Ailenin Konya’ya Teşrifleri:

13.yüzyılda Selçuklunun başkenti olan Konya, bilginlerin, alimlerin, sanatkarların, şairlerin Moğol zulmünden kaçıp yerleştikleri güvenli ve refah düzeyi yüksek bir şehir olmuştur. Selçuklu sultanlarının yaptırdığı sayısız medreseleri, ilim-irfan arayan talebeler doldurmuştur. İlim ve sanat aşıklarına saygıda kusur etmeyen Selçuklu sultanları da ilmi yönden kendilerini geliştirmişlerdir. Ayrıca Konya; yaklaşan Moğol saldırılarına karşı önlemler alınan, kalesi bulunan güvenli bir şehir konumundadır.

Hz. Mevlana’ya kadar Konya’da birçok alim yaşamış ve şehrin bu anlamda gelişmesine katkı sağlamışlardır. Nihayet dönemin sultanı Alaeddin Keykubad şehirde yaşayan bu alimler geçidine Bahaeddin Veled’i de dahil etmek istemiştir. Israrlı davetler sonuç bulmuş ve aile Konya’ya yerleşme kararı almıştır.

Sultan Alaattin, Konya Kalesinin kapılarından biri olan Karaman-Larende Kapısı’nda, dönemin ileri gelenleri ve emirleri ile beraber aileyi karşılamıştır. Saraylarına buyurmalarını istemiş fakat Bahaeddin Veled bize bir medrese tahsis etmeniz yeterlidir diyerek bu teklifi geri çevirmiştir. Bunun üzerine onlara İplikçi (Altun-Aba) Medresesi tahsis edilmiştir.

Burada öğretilerine devam eden Bahaeddin Veled, Konya’ya geldikten yaklaşık 2 yıl sonra 80 yaşında vefat etmiştir. Oğlu Mevlana bu sohbetlere devam etmiştir. Alimlerin Sultanı, ailenin Konya’ya gelişi nedeniyle onlara hediye edilen ve sultanın feyz aldığı Selçuklu Sarayının Gülbahçesi’ne defnedilmiştir. Şuanki Mevlana Müzesi’nin bulunduğu bahçe bu bahçedir. Bu tabloda; Sultan ve Konya ileri gelenlerinin Mevlana’nın ailesini şehrin kale kapısından karşılama anı sahnelenmiştir.

TABLO 4: Halaviye ve Makdemiyye Medreseleri:

Hz. Mevlana; çocukluğunda eğitimiyle meşgul olmuş, babasının da müridlerinden olan Burhanettin Muhakkik Tirmizi Hazretleri’nin isteği üzerine şu anki Suriye sınırları içerisinde Halep’te bulunan Halaviye Medresesi’ne gitmiştir. Babasının vefatından 2 yıl sonra bu medreseye zahir ilimlerinde ilerleyebilmek için gönderilmiştir. Yaklaşık 4 yıl burada kalan Mevlana, fıkıh, tefsir ve hadis gibi ilimlerde eğitimler almış ve Konya’ya geri dönmüştür. Bu medresede Kemaleddin İbnül Adim’den ders almıştır.

Kemaleddin Adim; hem şehrin yöneticisi hem de dünyadan öğrencilerin ilimlerine ilim katmak için geldikleri bu medresenin müderrisidir. Bu tabloda medresenin avlusunda Adim, Mevlana ve medresede eğitim gören öğrenciler sahnelenmiştir (Risale-i Sipehsalar, Feridun; s: 24,25,30). Ayrıca burada Mevlana’nın Şam Makdemiyye Medresesinde Muhyiddin İbnu'l-Arabi ve Sadreddin Konevi ile görüşmeleri de aktarılmaya çalışılmıştır.

TABLO 5: Hz. Mevlana ile Şems-i Tebrizi’nin Buluşma Sahnesi:

Şems-i Tebrizi (Tebrizin Güneşi), Azeri Türklerinden olup, asıl adı Muhammed Şemseddin’dir. Diğer lakabı da Şemsi Perende (Uçan Şems)’dir. İlme doymayıp ilim deryasına yenilerini eklemek için diyar diyar gezmesi, bir noktada çok uzun süre duramaması sebebiyle bu lakapla anılmıştır.

Çocukluk ve gençlik yıllarında yaşıtlarından çok farklı davranışlar sergileyen çok farklı algılara sahip olan Şems, İran’da doğmuştur. Nihayet gönlüne muhabbet edebileceği denk birini bulmak için yollara koyulmuştur. Aradığı Hak aşığının Diyarı Rum’da olduğu bildirilmiş ve Konya’ya gelmiştir (Menakıbü-l Arifin, Eflaki; 1,84; 2,618). Muhtemelen Şems Konya’da Şekerciler Hanı’na yerleşmiştir.

Bir gün Hz. Mevlana medresedeki sohbetini bitirip öğrencileri ile beraber katırının üzerinde ilerlerken, Şems kaldığı hanın penceresinden onu görüp dışarı çıkmıştır. Katırının önüne geçmiş ve gemini tutmuştur. Onun aradığı ilim deryası olduğunu anlamış ve ardı ardına zorlu sorular sormuştur (Hz. Muhammed mi büyüktü yoksa Bayezid-i Bistami mi?). Aldığı cevaplar karşısında Şems mest olmuştur. Mevlana’ya sarılmış, büyük bir dostluk başlamış ve medreseye çekilmişlerdir.

Mevlana’nın dünyasında yeni bir pencere açan Şems onu büyük bir sorgu deryasına daldırmış ve hal aleminde arayışlara sürüklemiştir. Mevlana aşkın en demlenmiş şarabı, Şems ise ona kadeh olmuştur. Nihayetinde bu dostluğu onlara çok görenler tarafından bir gece dergahtan çağırılmış ve Şems’i o dönemden sonra bir daha gören olmamıştır (1247). Bu sebeplerden dolayı pek çok kez Konya’dan uzaklaşmış fakat Mevlana için geri dönmüştür. Fakat bu son gidişi olmuştur.

Hz. Mevlana artık hiçbir zaman eskisi gibi olamamıştır. Artık onun göğsünde Şemsle beraber çerağlar yanmıştır. Şemsin öğrencileri onun meclislerdeki sözlerini vefatından sonra bir araya getirmişlerdir. Şemsin Makalat adlı eseri bu şekilde ortaya çıkmıştır. Konya’da olduğu gibi birçok ülkede temsili türbesi bulunmaktadır. Bu tabloda, buluştukları yere Meracel Bahreyn denilen yer ve bu iki deryanın karşılaşması sahnelenmiştir.

TABLO 6: Hz. Mevlana ve Şems-i Tebrizi’nin Kitapları Havuza Atma Hikayesi:

Medresede geçirdikleri günlerden birinde Şems, Hz. Mevlana’nın kitaplarını havuza atmıştır. Yıllarca okuduğu bu kitaplar artık onun hayatının bir parçası olmuşlardır. Kimi babasının kimi onu eğiten ilim deryası hocalarının kitaplarıdır. Havuz mürekkebe boyanmıştır. Aralarında yaşanan her bir olay gibi bunda da Şems Mevlana’nın zihninde devrimler yaratmış, hal ilmini maddede aramaması gerektiğini, aksine maddeden ayrılmadığı sürece manaya ulaşamayacağını öğretmeye çalışmıştır. Bu tabloda, Şems ve Mevlana havuz başındayken, havuzun içinde Mevlana’nın kitapları resmedilmiş ve bu olay sahnelenmiştir.

TABLO 7: Hz. Mevlana ve Selahattin Zerkubi:

Zerkubi; Şems ile Mevlana buluştuktan sonraki ilk zamanlarda onların yanına girebilen, hizmetle görevlendirilmiş kişilerden biridir. Konya’da bir gölün kenarında balıkçılıkla geçinen bir ailenin oğludur. Gençliğinde Burhaneddin Tirmizi’nin sohbetlerinden feyz almıştır. Zerkubi, bir kuyumcu dükkanında altın varak yaparak geçimini sağlayan biridir. Mevlana, Şems’i kaybettikten sonra kendisine Zerkubi’yi dost edinmiş ve üzüntüsünü dindirmeye çalışmıştır. Onun altın dövme sesleri ile aşka gelip semaya durmuştur. Büyük oğlu Sultan Veled’i onun kızı Fatma Hatun ile evlendirmiş aralarındaki bağı kuvvetlendirmek istemiştir. Bu tabloda; işte bu zat ile Mevlana’nın dostluğu ve Şems’in yokluğundaki teselli anı sahnelenmiştir.

TABLO 8: Moğol İstilası Anında Hz. Mevlana’nın Duruşu ve Konya’nın Kurtuluşu:

Moğollar, 1256’da Selçuklu ordusunu dağıtıp Konya’ya girmişlerdir. Çok yüksek miktarda haraç alıp, yağmalama, tahrip ve öldürme işine girişmemişlerdir. Moğol komutanı Baycu’nun, “Selçuklu payitahtı Konya’yı yıkıp yerle bir etme” sözünün yerini bulması için sadece kale burçlarından bir kaçı yıkılmıştır. Halk canının derdine düşmüş ve birbirileriyle helaleşmeye başlamışlardır. Aynı zamanda şehrin kurtuluşu için o dönemde Konya’da yaşamakta olan Mevlana’dan da dua istemişlerdir.

Yeşil cübbesini giyinen Mevlana bir kuşluk vakti yüksekçe bir yere Moğol askerlerinin görebileceği bir noktaya geçerek kuşluk namazını kılmaya başlamıştır. Hz. Mevlana’nın olduğunu fark eden Baycu Noyan onun heybetinden etkilenmiş, kıyım yapmadan şehri terk etmişlerdir. Bu tabloda, şehri kuşatan Moğol ordusu, Komutan Baycu Noyan ve Hz. Mevlana’nın bu anı sahnelenmiştir.

TABLO 9: Dünya Üzerindeki Mevlevihanelerin Bulunduğu Harita:

Dünya üzerinde yaklaşık 170 kadar Mevlevihane bulunmaktadır. Bulundukları ülke ve şehirler bu haritada gösterilmiştir. Büyük çaplı Mevlevihaneler de asithaneler şeklinde belirtilmişlerdir. Osmanlı döneminde devletin hüküm sürdüğü topraklarda bu dergahlar kurulmuş, alınan yerlerde ilim ve eğitim kurumları olarak görev yapmışlardır. Halkın ilim açısından gelişimine yardımcı olmuşlar ve hizmetlerde bulunmuşlardır. Aynı zamanda Cumhuriyet Dönemi, Kurtuluş Savaşı mücadelesinde de Anadolu insanını bilinçlendirme ve milli bilinci uyandırma konusunda da önemli roller oynamışlardır. Bu tabloda; mevlevihaneler ve bulundukları noktalar belirtilmiştir.

TABLO 10: Hz. Mevlana’nın Hasta Yatağındaki Son Günleri:

Mevlana, artık son anlarını yaşadığını, özlediği ebedi alemine kavuşacağını sezmiştir. Ansızın hastalanıp yatağa düşmüştür. Başucunda oğlu Sultan Veled ve Hekim Gazanfer bulunmaktadır. İnsanlar, şifalar dilemeye, duasını almaya gelmektedirler. Bunlardan biri de dönemin alimlerinden Şeyh Sadreddin-i Konevi hazretleridir. Talebeleriyle birlikte Mevlana'yı ziyarete gitmiştir. Üzüntüsünü beyan edip şifa dileklerinde bulunmuştur.

Mevlana buna karşılık; aşığın maşuğuna kavuşmasını istemez misin, Allah bundan sonra sizlere sıhhat versin, artık kavuşma zamanı gelmiştir diyerek cevap vermiştir. Çok geçmeden 17 Aralık 1273 yılında ikindi vaktinin sonu akşamın kızıllığında Yüce Sevgilisine kavuşmuştur. Kavuşmadan önce vasiyetlerde bulunmuştur. Ölümümden sonra yas tutmayın, ah vah etmeyin demiştir. Çünkü kendisi büyük bir sevinç ve heyecan içindedir. Bu yüzden de benim ölüm günüm benim düğün günümdür, gelin gecemdir demiş ve heyecanının boyutunu anlatmaya çalışmıştır. Onun Şebi Arus’u tüm dünyada can bulmuş, her yıl törenlerle kutlanmakta ve anılmaktadır. Bu tabloda, hasta yatağındaki Mevlana, onu ziyarete gelenler ve bu anlar sahnelenmiştir.

TABLO 11: Hz. Mevlana’nın Hakka Yürüyüşü ve Cenaze Töreni, Şeb-i Arûs (Düğün Gecesi):

Mevlana, Selçuklu Sarayı doktorlarının bütün tedavi çabalarına rağmen hastalıktan kurtulamamış ve 17 Aralık 1273 günü vefat ederek Sevgili’sine kavuşmuştur. Mevlana'nın vasiyeti üzerine Şeyh Sadreddin Konevi cenaze namazını kıldırmak istemiş, ancak yakın arkadaşını kaybettiği için üzüntüsünden küçük bir baygınlık geçirmiş bu namazı kıldıramamıştır. Onun yerine dönemin Kadısı, Kadı Siraceddin Urmevi son vazifeyi tamamlamıştır.

Namazda, Selçuklu sarayının tüm ileri gelenleri, müderrisler, talebeler, her dinden, mezhepten insanlar ve liderleri hazır bulunmuştur. Oğlu Sultan Veled'in İbtidânâme'sinde, sadece Müslümanların değil Hıristiyanlar ve Musevilerin de bu vefattan dolayı son derece üzüntü içinde oldukları belirtilmiştir. Alemde bir kandil sönmüştür. Ancak öğretileri ilelebet tüm cihanı aydınlatmaya devam edecektir. Ebedi mekanına, şuan Mevlana Müzesi’nin bulunduğu yerdeki kabrine babasının başucuna defnedilmiştir. Bu tabloda; Hz. Mevlana’nın cenaze töreni ve törene katılanlar sahnelenmiştir.

Galeri Bölümündeki Dekoratif Camekanlı Sahnelemeler

Buradaki 3 adet sahne ile sanatçılar olayları detaylandırmaya devam etmişlerdir. Küçük minyatürlerle hikayenin kahramanları hipergerçekçi kuklalar şeklinde verilmiştir.

CAMEKAN 1: Hz. Mevlana ve Burhaneddin Muhakkik Tirmizi:

Babası vefat ettiğinde Mevlana yirmi dört yaşındadır. Babasının vasiyeti, Selçuklu sultanının buyruğu ve Bahaeddin Veled'in müritlerinin ısrarlarıyla (Mevlana) babasının yerine geçmiştir. Sonra, babasının vefatını öğrenen onun öğrencilerinden olan Burhaneddin Muhakkik Tirmizi; Tebriz’den Konya’ya gelerek Celâleddin’i yalnız bırakmamıştır. Babası ile başladığı eğitim hayatına Tirmizi ile devam etmiştir. Mevlana’yı İslami ilimlerden sınamış, gösterdiği başarıdan sonra “Bilgide eşin yok, gerçekten seçkin ersin, fakat hal ilminde yoğrulmalısın” demiştir. 

Bundan sonra yaklaşık 9 yıl boyunca Tirmizi’nin eğitiminden geçmiştir. Artık Tirmizi’nin Kayseri’ye dönme vakti gelmiş, Mevlana üzerindeki vazifesi tamamlanmıştır. Onu istediği gibi yetiştirmiştir. Mevlana onu bırakmak istememiş ama “iki arslan bir sahrada bulunmaz” diyerek onu ikna etmiştir. Benden sonra yanına bir dost gelecek, birbirinizi tamamlayacaksınız diyerek ona ayna olacak zatın (Şems’in) geleceğini haber vermiştir. Bu camekanda; Mevlana ile Tirmzi’nin dergahtaki sohbetleri canlandırılmıştır.

CAMEKAN 2: Şems-i Tebrizi ve Hz. Mevlana Zerkubi’nin Hücresinde:

Şems Konya’ya geldikten sonra Mevlana ile Şems, Zerkubi’nin hücresinde aylarca sohbet etmişlerdir. Zerkubi ile Mevlana’nın büyük oğlu Sultan Veled onların mabed kapısını beklemiş, hizmetlerinde bulunmuşlardır. Bu dönemde Mevlana daha da olgunlaşmıştır. Mevlana; hayatını “Hamdım, Piştim, Yandım” diyerek özetlemiştir.

Onun pişmesi; babası Bahaeddin Veled ve hocası Tirmizi ile; yanması da Şems’in gelişiyle başlamıştır. Bu camekanda; Şems’in Mevlana’ya ayna tutuşu, kalbinin güzelliğini ona göstermeye çalışması ve bununla ilgili ilk günlerdeki sohbet anları canlandırılmıştır.

CAMEKAN 3: Mesnevi’nin Kaleme Alınışı:

Çelebi Hüsamettin Mevlana’nın katibi olup eserlerini kaleme alan kişidir. Mevlana’nın terbiyesiyle yetişmiş olgunlaşmış bir öğrencisidir. Meram Bağları’nda çağlayan derelerin akıntılarını seyredip yürürlerken, Mevlana’nın şiirler okuyup gazeller söylediğinden bahsedilmektedir. Çelebi Hüsamettin bu şiirlerin kaleme alınmasını istemiştir. Sadece onların değil diğer nesillerin de onun bu şiirlerinden faydalanmaları gerektiğini söylemiştir. Mevlana; “eğer sen yazarsan ben de söylerim” demiş ve sarığının kenarından bir parça kağıt çıkartıp Çelebi’ye uzatmıştır.

Mesnevi’nin ilk 18 beyiti ile bu mısraların yazımına başlanmıştır. O günden sonra gece gündüz, bağda, bahçede, yolda o söylemiş Çelebi yazmıştır. Bu şekilde 1258-1259 yıllarında yazılmaya başlanan Mesnevi, 1268 yılında tamamlanmıştır. Tamamlandıktan yaklaşık 5 yıl sonra da Mevlana vefat etmiştir. Yani Mesnevi onun olgunluk döneminde yazılmıştır. Bu camekanda; günümüzde yaklaşık 29 dilde tercümesi yapılan Mesnevi’nin yazılış hikayesi canlandırılmıştır. Şuan Mevlana’nın 5 eseri bulunmaktadır. Bunlar; Divanı Kebir, Mesnevi, Fihi Ma Fih, Mecalisi Seba ve Mektubat’tır.

4- Panorama Bölümü

Bu bölümde; 13. yüzyılda Anadolu Selçukluları’nın yaklaşık iki asır kadar başkenti olan Konya’nın; bilgin, sanatkar, şair ve ediplerin harman olduğu bir şehir anlatılmaktadır. Özellikle Moğol istilasından kaçıp Anadolu’ya sığınan alim, mutasavvıf, sanatkar ve tacirler görselde yerlerini almıştır.

Şehrin İpek Yolu üzerinde bulunması ve güvenli bir şehir olması tacirlerin uğrak noktası olmasına sebep olmuştur. O dönemlerde Selçuklu Sultanları merkez ve civarına, kervanların güvenle dinlenebilmeleri ve konaklayabilmeleri için hanlar-kervansaraylar inşa ettirmişlerdir. Yine bu bölümde boy gösteren tacirler ve bir han örneği bulunmaktadır.

Bu devrin en büyük mutasavvıflarından sayılan Muhyiddîn-i Arabî’nin Konya’ya gelmesi ve Sadreddîn Konevî’nin Konya’da bulunması şehrin tasavvufi açıdan gelişmesini hızlandırmıştır. Bu yüzyılda Konya’da ilmî hayat gibi tasavvufî hayat da, Selçukluların XI. ve XII. yüzyıllardaki faaliyetlerinin bir neticesi olarak oldukça parlamıştır.

Konya, bu devirde içten Baba Resûl, dıştan Moğol saldırılarına maruz kalmışsa da ilmi yönden gelişmesi devam etmiştir. Bunun nedeni; yüzlerce alim ve mutasavvıfın Moğol tehlikesinden kaçıp Konya’ya yerleşmeleridir. İlim ve sanat erbabına saygı ve sevgileriyle bilinen, aynı zamanda kendileri de alim ve şair olan sultan ve beylerin bu devirde Konya’da hüküm sürmeleri de bir diğer etkendir.

Ek olarak o dönemde Konya,  Erken Hristiyanlık Dönemi’nin en önemli merkezlerinden biridir. Hristiyanlığın Anadolu’da ilk yayılmaya başladığı yıllarda Konya’ya göç etmişlerdir. Müslümanlar ve Hristiyanların (Türk-Rum) bir arada kardeşçe yaşadıklarını gösteren 1245’li yılların Konya Panoramasında; bir aziz ve papazın da Konya çarşısında boy göstermesi, Konya’da hoşgörü anlayışının o dönemden bu döneme temel oluşturduğunu ve şimdinin Konya ruhuna da ışık tuttuğunu göstermektedir. Ayrıca çanak çömlek, seramik ve keçe dükkanlarına Konya’nın bedesteninde görsellerde yer verilmiştir. Bu da o dönemde geleneksel el sanatlarımızın kültürümüzü aktarmada büyük önem taşıdığını vurgulamaktadır. Günümüzde Konya’da bu geleneği devam ettiren ustalar ve atölyeleri bulunmaktadır.

*Panorama Bölümü Önemli Detaylar Başlıklar Altında Aşağıda Verilmiştir:

1) Bedestende Sema:

Hz. Mevlana'nın ilk olarak ne zaman ve niçin Semâ ettiğine dair elimizde bir kaynak bulunmamaktadır. O; dergahta, evde, çarşıda ve bazen de ders esnasında cezbeye gelip herhangi bir kurala tabi olmadan içinden geldiği gibi Semâ etmiştir. Hz. Mevlana, Şems ile geçirdiği yıllarda onunla beraberken de birçok kez sema etmiştir. Şems’in de Mevlana’nın sema etmesini desteklediği ile ilgili kaynaklarda detaylı bilgiler yer almaktadır.

Şems-i Tebrizi'nin kaybolmasından sonra (1247) kendisine yoldaş seçtiği Kuyumcu Selâhaddin'in sarraf dükkânının önünden geçerken çekiç darbelerindeki ritimlerden aşka gelip Semâ'ya durduğu da anlatılan hikayeler biridir. 

Hz. Mevlana bir gün Konya sokaklarında dolaşırken; avladığı tilkinin postunu kendi lehçesiyle "dilku, dilku" diye bağırarak satan bir Türkmen'in bu nağmesinden gönlü coşmuş orada Semâ etmeye başlamıştır. Çünkü 'dilku' kelimesi Farsça'da “gönül neredesin?” anlamına gelmektedir. Kelimeyi bu manada anlaması Hz. Mevlana'nın gönlündeki muhabbeti artırmış ve bu muhabbetle kalkıp sema etmiştir.

Hz. Mevlana, “Allah'la birlikte olmak” olarak nitelendirdiği semasıyla tüm dünya insanlarının gönüllerine girmeyi başarmıştır. Hz. Mevlana'nın gerek Selçuklu sarayında, gerekse civar kentlerde düzenlenip davet edildiği toplantılarda Semâ meclislerini yönettiği ve katılanlarla birlikte Semâ ettiği özellikle Eflâkî Dede'nin Menâkıbu'l-Arifîn adlı eserinde etraflıca anlatılmaktadır. Sema bir ibadet değildir. Mevlevilik de bir din değildir. Bunu iyi anlamalı ve anlatılırken bu konuda hassasiyet gösterilmelidir. Panoramanın bu detayındaki görselde bu sahne resmedilmiştir.

2) İplikçi (Altun-Aba) Medresesi:

Cami kısmı günümüze ulaşabilmişse de hemen bitişiğinde bulunan medrese bugüne ulaşamamıştır. 1202 yılında yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Sultan Alaeddin Keykubat’ın Hz. Mevlana’nın babasını Konya’ya davet edişi ile aile Konya’ya gelmiş ve Alaeddin Keykubad tarafından medrese Alimlerin Sultanı’na tahsis edilmiştir. Babasının vefatı ile Hz. Mevlana bu sohbet ve vaazları devr almış, bu sebeple medrese uzunca bir süre önemli bir dini merkez olarak kullanılmıştır. Anadolu’nun her bir bucağından onun sohbetlerini dinlemek isteyenlerle medrese dolup taşmıştır. Medrese panoramada yerini almış, medresenin yanı başında Sadreddin Konevi ve diğer alimlerin sohbet etikleri an da resmedilmiştir.

3) Sırçalı Medrese:

Selçuklu Sultanı II. Gıyaaseddin Keyhüsrev zamanında Emir Bedreddîn Muslih tarafından 1242/1243 yılında yaptırılmış bir medresedir. 13. yy.’da adeta medreselerle süslenmiş Konya şehrinin nadide yapılarından biridir. Günümüze ulaşabilmiş bir medresedir. Hanefi mezhebine göre hareket eden fıkıh alimleri ve talebeleri için inşa ettirilmiştir. “Açık Avlulu Medrese” tipinde inşa edilen yapının ana eyvanın sağında ve solundaki kubbeli odalar,  kışlık dershane olarak kullanılmıştır. Yapının bazı bölümleri ve eyvan çinilerle ve âyetlerle süslenmiş, medresenin manevi havasını canlandırmıştır. Panoramanın bu detayındaki görselde bu medrese resmedilmiştir.

4) Konya Kalesi-İç Kale-Alaaddin Tepesi:

Şehrin merkezini oluşturan Alaaddin Tepesi, M.Ö. 2000 yıllarından beri düzenli olarak kullanılmış höyüklerden biridir. Frigler döneminde surlarla çevrilmiş İç Kale’de gelişen Konya (Kavania) bir kale-kent haline gelmiştir. Bu tepede, Bizans döneminde resmi bir askeri bina ve diğer birimler bulunmaktaydı. Bu önemli bina ve kurumlarını korumak için tepeyi, yüksek duvarlarla çevrelemişlerdi. Bir tehlike karşısında gerekirse halk da buraya sığınabiliyordu. Su ve erzak depoları, cephanelik gibi önemli yapıların korunması için inşa edilmişti. Kale, taş ve mermerden yapılmış aslan, gergedan, fil kabartmalarıyla süslenmişti.

Selçuklular şehri ele geçirdikten sonra başlayan imar ve iskan faaliyetleri sırasında surlar da tamir görmüştür. Sultan I. Alaeddin Keykubad şehri dışarıdan ikinci bir surla daha çevirerek koruma altına almıştır(1221). Yaklaşık 7 km. uzunluğundaki bu surda, çeşitli yönlere açılan kale kapıları da yer almaktaydı. Burçlarla takviye edilmiş bu surlar; insan, hayvan, melek, simurg, ejder, aslan, balık, kuş, kartal, taştan oluşan resim, kabartma ve heykellerle süslüydü. Bunların bir kısmı Bizans Döneminden kalmaydı. Devleti sembolize eden “Çiftbaşlı Kartal” bunlardandı. Günümüze ulaşamamış bu yapının kalıntılarının bir kısmı bugün Taş ve Ahşap Eserlerin yer aldığı İnce Minare Müzesi’ nde sergilenmektedir. Panoramanın bu detayındaki görselde o dönemdeki görünümüyle iç kale ve kısmen dış kale resmedilmiştir.

5) Alaaddin Külliyesi:

Konya’daki Selçuklu Dönemi eserlerinin en büyüğü ve en eskilerinden biri olan Alaaddin Cami, şehrin merkezindeki Alaaddin Tepesi üzerinde yer almaktadır. Anadolu Selçuklu Sultanları; Konya’yı Bizanslılardan alıp başşehir yaptıktan sonra, şehrin ortasında bulunan etrafı bir iç kale ile çevrili bu tepeye, saray ve cami yaptırmışlardır.

Caminin inşasına Selçuklu Sultanı 1. Rükneddin Mesud’un son dönemlerinde başlanmış, 2. Kılıçarslan ve 1. İzzeddin Keykavus dönemlerinde inşası devam etmiş, 1220’de Sultan 1. Alaeddin Keykubad döneminde de tamamlanmıştır.

Cami, Selçuklu dönemi mimari özelliklerini taşımaktadır. Üzeri düz damdan oluşur ve dikdörtgen planlıdır. Caminin ilk mihrabı Selçuklu döneminde yapılmış, turkuaz rengi çini kullanılarak mihrap çevresi ayetlerle süslenmiştir. Osmanlı Sultanı 2. Abdülhamit döneminde buraya mermerden bir mihrap oturtulmuş, mihrabın hemen yukarısında da bir kubbe denemesi yapılmıştır. Caminin minberi abanoz ağacından kündekari sanatı kullanılarak, Ahlatlı Mengüm Berti tarafından yapılmış ve yaklaşık kırk yılda tamamlanmıştır. Sultan mahfili inşa sırasında eklenmiştir.

Caminin taç kapısından girildiğinde Roma ve Bizans dönemine ait mermer sütunlar dikkat çeker. Toplamda 57 mermer sütün caminin yapımında devşirme malzeme olarak kullanılmıştır. Avluda 8 selçuklu sultanının meftun bulunduğu Sultanlar Türbesi mevcuttur. Ayrıca yarım kalmış bir türbe olduğu düşünülen sonradan içerisine mihrap eklenen bir yapı, su sarnıcı ve avlu duvarları yapıyı tamamlar.

Caminin Karatay Medresesi’ne bakan yamacında 2. Kılıçarslan Döneminde tamamlanan Selçuklu Sarayı bulunmaktaydı. Sarayın günümüze sadece bir duvar parçası ulaşabilmiştir. Ayrıca camiye yakın bir noktada zamanında şehrin su ihtiyacını karşılayan bir su deposu bulunmaktadır. Bunun yanı sıra cami; 1. ve 2. Dünya Savaşları’nda İstiklal Harbi’nde ordu için kullanılmış, savaş sonrası onarılarak yeniden ibadete açılmıştır. Panoramanın bu detayındaki görselde o dönemdeki görünümüyle Alaattin Külliyesi resmedilmiştir.

6) Eflatun Mescidi:

Konya’da kiliseden çevrilerek önce mescid, daha sonra saat kulesi olarak kullanılan ve bugün mevcut olmayan yapıdır. Alaaddin Tepesi üzerinde bulunmaktaydı. Kaynaklarda; Amphilokios Kilisesi, Eflâtun Rasathânesi, Saat Kulesi gibi adlarla bahsedilmiştir.

Konya ile Sille arasındaki Akmanastır’ın Selçuklu kaynaklarında bir diğer adı da Deyr-i Eflâtun’dur. Konya’daki kiliseye Platon-Eflâtun rivayetinin yakıştırılması, herhalde Selçuklu döneminden daha eskiye Bizans çağına, hatta daha da önceye kadar inmektedir. Osmanlı idaresinin başlarında şehirdeki bu kilise Eflâtun Mescidi adıyla camiye çevrilmiştir. Kayıtlarda, Eflâtun Mescidi’nin XIX. yüzyıl başlarına kadar mescid olarak kullanıldığı bildirilir. Panoramanın bu detayındaki görselde o dönemdeki görünümüyle bu yapı resmedilmiştir.

7) Sultanın Karşılanma Sahnesi:

Alaattin Tepesi’nde bulunan iç kaledeki saraydan atı üzerinde alpleriyle birlikte tahta yeni geçmiş sultanın ilk çıkışı ve Konya halkı tarafından karşılanma anı canlandırılmıştır. 2. İzzeddin Keykavus, babası 2. Gıyaseddin Keyhüsrev’in vefatından sonra tahta geçmiştir. 1245’li yıllar ve sonrası canlandırıldığına göre bu sultan büyük ihtimalle 2. İzzeddin Keykavus olmalıdır. Panoramanın bu detayındaki görselde bu sahne resmedilmiştir.

8) Karatay Medresesi:

Panoramada henüz inşaat halinde olan medrese 1251 yılında tamamlanmıştır. Selçuklu Sultanı 2. İzzeddin Keykavus zamanında Emiri Celaladdin Karatay tarafından yaptırılmıştır. Dönemin astronomi bilimcisi olan Celalettin Karatay aynı zamanda önemli bir devlet adamıydı.

Medresede dini eğitimlerin yanı sıra astronomi bilimi ile ilgili de çalışmalar yapılmıştır. Kapalı avlulu medrese tipinde olan yapı günümüzde çini eserlerin sergilendiği bir müze olarak kullanılmaktadır. Ana portal çevresi hadislerle eyvan çevresi ve kubbe kasnağı da ayetlerle süslenmiş bu medrese; dönemin yüksek eğitim verilen en önemli kurumlarından birisiydi. Panoramanın bu detayındaki görselde bu medrese resmedilmiştir.

9) Güdük Minare ve Hatuniye Mescidi:

Cami tamamiyle günümüze ulaşamasa da, minaresi yapıldığı 1200’lü yıllardan bu güne kadar tek şerefeli haliyle ulaşabilmiştir. Eskiden bir külliye olduğu da belirtilir. Minarenin eskiden üç şerefeli olduğu hakkında bazı rivayetleri vardır. Firuze renkli çinileri mozaik tekniği ile yapılmış minarenin şuan mukarnaslı tek şerefesi vardır. Mukarnasların içinde Mührü Süleyman davut yıldızı figürleri yer almaktadır. Panoramanın bu detayındaki görselde bu minare ve mescid resmedilmiştir.

Popüler Yazılar

SÖZLEŞME

Bu internet sitesine girilmesi veya mobil uygulamanın kullanılması sitenin ya da sitedeki bilgilerin ve diğer verilerin programların vs. kullanılması sebebiyle, sözleşmenin ihlali, haksız fiil, ya da başkaca sebeplere binaen, doğabilecek doğrudan ya da dolaylı hiçbir zararlardan REHBERNAME A.Ş. ('REHBERNAME') nun sorumluluğunun olmadığını, tarafımdan internet sitesinde E-Bültene üye olmak için veya başkaca bir sebeple verdiğim kişisel verileri, özellikle de isim, adres, telefon numarası, e-posta adresi, banka bilgisi, yaş ve cinsiyetle ilgili benzeri bilgileri kendi rızam ile paylaştığımı, REHBERNAME A.Ş. ('REHBERNAME') nun nin bu bilgileri kullanmasına muvafakat ettiğimi, bu bilgilerin 3.gerçek ve/veya tüzel kişilerin eline geçmesi ve bu şekilde olumsuz yönde kullanılması halinde ve/veya bu bilgilerin başkaca kişiler ile paylaşılması halinde REHBERNAME A.Ş. ('REHBERNAME') nun sorumluluğunun olmadığını gayri kabili rücu, kabul, beyan ve taahhüt ederim.