İznik, adını verdiği gölün doğu kıyısında, tarih ve kültürle iç içe yaşayan kadim bir kenttir.
Dört farklı medeniyete (Bitinya, Bizans, Anadolu Selçuklu, Osmanlı) başkentlik yapmış bu topraklar, Hristiyanlığın 7 konsilinden ikisine ev sahipliği yapmıştır.
Bugün UNESCO adayı olan İznik, çinileri, gölü, surları ve Ayasofyasıyla Bursa’nın kültürel kalbidir.
İznik, kendisiyle aynı isimle anılan gölün doğu kıyısında kendi halinde ama bulunduğumuz coğrafyanın en önde gelen tarihi kentlerinden birisidir. Bursa’nın ilçesi olan ve biraz sapa kalan İznik mutlaka rotanızı çevirmeniz gereken yerlerden birisidir. Kolay kolay yolunuz düşmez belki ama biraz araştırdığınızda tarih, doğa, kültür anlamında ne kadar zengin bir kent olduğunu hemen fark edersiniz.

İznik’in kalbinde yer alan Ayasofya (Orhan Camii), Bizans’tan Osmanlı’ya uzanan tarihi mirasın en güçlü simgelerinden biridir.
İznik, tarihte 4 devlete (Bitinya, Bizans, Anadolu Selçuklu, Osmanlı) belli dönemlerde başkentlik yapmış, surları büyük ölçüde hala ayakta olan bir kenttir. Hıristiyanlığın 7 konsilinden ilk ve sonuncusunun toplandığı kenttir.
Gölüyle, zeytiniyle, surlarıyla, Ayasofyasıyla, çinisiyle İznik gezilecek görülecek çok fazla yere ve özelliğe sahip. İznik Gezi Rehberi yazımızda tarihiyle, doğasıyla, kültürüyle İznik’te ne var ne yok bir göz atalım. İznik’te gezilecek yerler nelerdir; nerede kalınır; İznik’te nerede, ne yenir; İznik’te neler alınır? Hepsi İznik Gezi Rehberi’nde…
İznik Hakkında

Tepeden bakıldığında İznik, mavi gölü ve çevresindeki yeşil doğasıyla huzur dolu bir tablo oluşturur. Göl ve şehir manzarası...
İznik, Bursa’ya yaklaşık 1 saatlik mesafede İznik Gölü’nün doğu kıyısında bulunan küçük bir ilçedir. Göl kıyısında olduğundan yaz mevsiminde çok daha hareketli olan İznik, zeytin ağaçları ile binlerce yıllık tarihin sarıp sarmaladığı zengin bir yerleşim yeridir diyebiliriz.
Bulunduğu konum itibariyle her ne kadar biraz aralarda kalmış bir yerleşim yeri olsa da, barındırdığı güzellikler İznik’i eşsiz kılmaktadır. Hıristiyanlar için oldukça önemli olduğunu söyleyebilir. Aynı zaman da Osmanlı’nın yanı sıra binlerce yıllık Roma ve Bizans eserleriyle halkın iç içe yaşadığını da belirtmek gerekiyor.
İznik Gölü

İznik Gölü’nün kıyısı, dinginliğiyle ünlüdür. Gün batımına karşı yürüyüş yapmak veya göl kenarında oturup doğayı izlemek, İznik’in en keyifli anlarından biridir.
İznik Gölü, adını hemen doğusunda bulunan yerleşim yeri İznik’ten alır. Ülkemizin en büyük 5. gölü olan İznik Gölü, etrafındaki küçük plajları, doğası, sazlıkları ve balıklarıyla bulunduğu bölgenin önemli kaynaklarından birisidir. İznik Gölü’nün suyu tatlı olup tektonik bir çöküntü gölüdür. Suyunun bir kısmını Karsak Deresi ile Marmara Denizi’ne gönderir.
Yukarıdan bakıldığında doğu-batı ekseninde oval bir şekli olan gölün doğusunda İznik, batısında ise Orhangazi ilçeleri yer alır. Çevresi 95 km olan İznik gölünün derinliği ve yüz ölçümü yaz-kış mevsimerindeki yağış durumuna göre farklılık gösterir.

İznik Gölü, yalnızca manzarasıyla değil, barındırdığı doğal yaşamla da büyüleyicidir.
Ortalama 30 metre civarında bir derinliği olan İznik Gölü’nde tatlı su balıkçılığı da yapılır. Yayın, kerevit, sazan, alabalık, gümüş balığı gölde avlanan balıklardır. Zaten bu balıkları İznik ve göl civarında bulunan restaurantlarda da tadabilirsiniz.
İznik Gölü’nün antik çağdaki adı ise Askania’dır. Doğal güzelliklerinin yanı sıra tarihi anlamda da birçok eseri içerisinde saklayan İznik Gölü, sular çekildikçe bu hazinelerini bizlere tekrar göstermeye başladı. 2014 yılında su altında bulunan bazilika bunlar arasında en dikkat çekenidir.
Bu arada eğer yaz mevsiminde gelecekseniz, fırsat varsa gölde kano yapmanızı da tavsiye ederiz.
İznik Çinisi
İznik, kent olarak UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne girmeye aday ve geçişi listede. İznik kentinden önce bu listeye giren bir değeri var: Çini.

İznik’in ünlü çinileri, ustalarının ellerinde hayat bulur. Bu renkli dükkanlar, hem sanatın hem kültürün izini sürmek isteyen gezginler için adeta küçük bir müze gibidir. Siz de mutlaka kendinize göre bir şeyler bulacaksınız.
14. ve 15. yüzyıllarda altın çağını yaşasa da daha önceki yıllarda da çinicilik İznik’in geleneksel bir değeri. Fakat bahsedilen yüzyıllarla beraber daha farklı bir kimlik kazanarak camilerin, sarayların, medreselerin duvarlarını süslemeye başlamış. Renkler ve motiflerle sosyal, kültürel ve dini hayattan kesitler sunan İznik çinisinde turkuaz, firuze, yeşil gibi renklerin ön plana çıktığı görülür.
Bursa Yeşil Cami, Yeşil Türbe, Süleymaniye Camii, Selimiye Camii bu çinilerin en güzel örneklerinin görülebileceği yapılardır.
İznik’e Nasıl Gidilir?
İznik, Bursa’ya yaklaşık 75 kilometre uzaklıkta, İznik Gölü’nün doğu kıyısında yer alıyor. Ana ulaşım yollarının biraz dışında kaldığı için buraya ulaşmak için rotanızı özellikle bu yöne çevirmek gerekiyor. Ancak ister özel araçla ister toplu taşımayla gelin, yol boyunca sizi harika manzaralar bekliyor.
🔸 Bursa’dan İznik’e Ulaşım
Bursa şehir merkezinden İznik’e araçla yaklaşık 1 saatte ulaşabilirsiniz. En kısa ve en keyifli rota Gemlik – Orhangazi – İznik güzergâhıdır. Bu yol, İznik Gölü’nün güney kıyısını takip ettiği için özellikle gün batımında çok güzel manzaralar sunar.
🔸 İstanbul’dan İznik’e Ulaşım
İstanbul’dan İznik’e ulaşmanın en kolay yolu, Osmangazi Köprüsü üzerinden Orhangazi – İznik yönünü takip etmektir. Yaklaşık 140 kilometre olan bu yolculuk ortalama 2 saat sürer. Gölün kuzeyinden ilerleyen bu rota, hem manzara hem de yol kalitesi açısından idealdir.
🔸 Ankara’dan İznik’e Ulaşım
Ankara yönünden gelenler için en uygun güzergâh Sakarya – Geyve – Pamukova – İznik hattıdır. Yaklaşık 380 kilometrelik yolculuk ortalama 5 saat sürer. Bu rota, Anadolu içlerinden Bursa’ya veya Marmara’ya devam edecek gezginler için de uygundur.
🔸 Toplu Ulaşım
Toplu taşımayı tercih edenler Bursa Otogarı’ndan kalkan İznik minibüslerini veya otobüslerini kullanabilir. Sefer saatleri yaz ve kış tarifesine göre değişmekle birlikte genellikle her yarım saatte bir araç bulunur. Bursa–İznik arası yolculuk ortalama 40–45 dakika sürmektedir.
• Bursa: 75 km
• İstanbul: 141 km
• Ankara: 384 km
• İzmir: 415 km
• Kocaeli: 68 km
• Sakarya: 87 km
• Kütahya: 173 km
İznik, Marmara Bölgesi’nin tam kalbinde yer alır. Bursa, Kocaeli ve Sakarya gibi illere kısa sürede ulaşılabilir olması, onu hafta sonu rotaları için de ideal bir durak haline getiriyor.
İznik Tarihi
İznik’in geçmişine bakıldığında birçok defa el değiştiren, savaşlar ve depremler sonucu yıkılan bir şehirdir. Her şeye rağmen önemini yakın zamana kadar korumuş Bitinya, Bizans (Doğu Roma), Anadolu Selçuklu ve Osmanlı Devletlerine belirli dönemlerde başkentlik yapmış bir kenttir.
M.Ö. 4. yüzyılda İznik kentinin Antigonos adıyla kurulduğu söylense de kentin civarında çok daha eski dönemlerden kalıntıların bulunduğu höyükler bulunmaktadır. Özellikle Homeros meşhur İlyadasında Askanialıların Troyalılara destek verdiğinden bahseder ki bu da Askania (İznik Gölü) civarında yaşayanların olduğunu göstermektedir.

İznik ya da Nikaia olarak bilinen kentin dışında M.Ö. 3000 yıllarına tarihlenen buluntuların ortaya çıktığı höyükler, bu yörede yerleşimlerin çok daha öncelere gittiğini göstermektedir. Çakırca Höyük, Çiçekli Höyük, Karadin Höyük, Üyücek Höyük İznik sınırları içerisinde bulunan ve çalışmaların yapıldığı bilinen höyüklerdir.
🔸 Helikore-Antigonia-Nikaia-İznik
Büyük İskender’in ölümünün ardından genereller arasında ortaya çıkan iktidar mücadelesine sahne olan yerlerden birisi de İznik’tir. Antigonos, M.Ö. 316 yılında günümüzdeki kentin temellerini atar. Kente de Antigonia adı verilir. Ancak Antigonos buraya geldiğinde burada Helikore isminde bir Misya kenti olduğu söylenmektedir.
Antigonos, kuruduğu şehri uzun süre elinde tutamaz. M.Ö. 310 yılında İskender’in ardıllarından birisi olan Lysimakhos kenti ele geçirir. Lysimakhoların adeti üzerine de şehir eşinin adıyla anılmaya başlanır: Nikaia.
Antigonos ve Lysimakhosların ardından Bitinyalıların egemenliğine giren Nikaia, yıldan yıla gelişip oldukça önemli bir kent haline gelir. İlk başkentliğini de Bitinya’da yaşar.

İznik Ayasofyası’nın içi, yüzyılların izini taşıyan duvarları ve loş atmosferiyle ziyaretçilerine büyüleyici bir tarih yolculuğu sunar.
Son Bitinya Kralı Nikomedes’in M.Ö. 74’te vasiyetiyle Bitinya dolayısıyla Nikaia’da Roma’nın eline geçmiş olur. Nikaia, Pontus Krallığı ile yaşanan savaşlar ardından Roma’nın Bitinya eyaletinin başkenti olur.
🔸 Roma Dönemi
Roma döneminde İznik altın çağını yaşamaya başlar. Her ne kadar depremler kente ciddi zararlar verse de İmparator Hadrian, Nikaia’yı neredeyse baştan inşa eder. Roma zayıfladıkça yağmalamalar, istilalar artar. Şehir bundan zarar görür ama bu defa Nikaia dini bir özellik kazanmaya başlar. Yeni ortaya çıkmış ve yayılmakta olan Hristiyanlığa karşı mücadelenin merkezidir artık. Diocletianus, Hristiyanlığa karşı Nikaia Fermanı’nı yayınlar. Birden bire paganizmin kalesine dönüşen kent, kısa bir süre sonra Hristiyanlığın kalesine dönüşecektir. 325 yılında Konstantin, I. İznik Konsilini burada toplar. (7 konsil toplanmıştır; bunlardan ilki (325) ve sonuncusu (787) İznik’te gerçekleşmiştir.)
🔸 Bizans (Doğu Roma) Dönemi
Çalkantılı bir dönemin ardından 395 yılında imparatorluk ikiye bölününce; Doğu Roma’nın Opsikion eyaletinin merkezi Nikaia olur.

I. Murad Hamamı’nın altında ortaya çıkarılan Roma yolu, İznik’in antik dönemden Osmanlı’ya uzanan katmanlı tarihinin en etkileyici örneklerinden biridir.
Bundan sonraki süreçte kent sürekli Arap akınlarına uğrayacaktır. İslamiyet’in ortaya çıkışı ile Bizans’a karşı başlatılan seferlerin hedeflerinden birisi de Nikaia olur. Sürekli Bizans’ın elinde kalsa da bu akınlar kente sürekli zarar vermeye başlar. Ayrıvca bu süreçte yaşanan depremler, Bizans’taki taht oyunlarında Nikaia’nın sürekli ele geçirilmesi Nikaia’yı sürekli yıpratır. Ancak her şeye rağmen kent hala ihtişamlı surlarıyla parlamaya devam eder.
🔸 Selçuklular Nikaia’da
1071 Malazgirt Savaşı ile beraber Selçuklula Anadolu’ya girmeye başlayınca öncüler, akıncılar Nikaia’ya kadar gelirler. Süleyman Şah, 1075 yılında kenti ele geçirip başkent ilan eder. Kentin Selçuklu başkentliği çok uzun sürmez. Selçuklu’daki iç çekişmeler ve Bizans’ın kente saldırması 1081’de bu başkentliğin bitmesine sebep olur.
Haçlı Seferleri ile yine sürekli bir savaş meydanına dönen Nikaia için kara günler başlar. Haçlılar, Bizans ve Selçuklular arasında el değiştiren bir kente dönüşür.

🔸 Bizans’ın Yeni Başkenti Nikaea
4. Haçlı Seferi, Bizans için de büyük bir yıkıma sebep olur. Konstantinopolis’e gelen Haçlılar, şehri istila ederler. 1204-1261 yılları arasında bölgede egemen olacak bir Latin İmparatorluğu kurulur. Bu süre zarfında Nikaia’ya gelen Laskarisler ailesinden Theodor Laskaris imparatorluğunu ilan eder ve artık Nikaia Bizans’ın başkenti olur. 4 Bizans İmparatorunun taç giydiği kent başkent Nikaia olur.
1261 yılında Mikail Paleologos, Konstantinopolis’i Haçlılardan geri alınca Nikaia’nın başkentliği de sona ermiş olur.
1331 yılına kadar Bizans’ın elinde kalan Nikaia’daki hakimiyet Orhan Gazi ile değişecektir. Osmanlı’nın kenti fethi ile beraber kısa bir süre Osmanlı’ya başkentlik yapan İznik, bundan sonraki süreçte Osmanlı’nın ilk erken dönem eserlerini yapacağı bir kent olarak hayatına devam eder. Ve en sonunda günümüzdeki sessizliğine bürünür.
İznik Gezilecek Yerler
İznik, dört medeniyetin izlerini taşıyan yapılarıyla tam bir açık hava müzesi gibidir. Surları, kiliseleri, camileri, müzeleri ve gölüyle hem tarih hem doğa tutkunları için görülmeye değer bir rota sunar. Aşağıda İznik’te mutlaka görülmesi gereken yerleri sıraladık. İlk kez gelenler için bu liste eksiksiz bir başlangıç rehberidir.
İznik, dört medeniyetin izlerini taşıyan yapılarıyla adeta bir açık hava müzesi. İşte hem tarih hem doğa tutkunları için İznik’te mutlaka görülmesi gereken en önemli yerler:
-
Ayasofya (Orhan Camii)
-
İznik Müzesi
-
İznik Surları ve Kapıları
-
Lefke Kapı
-
Yenişehir Kapı
-
İstanbul Kapı
-
Göl Kapı
-
-
Senato Sarayı (Su Altı Bazilika)
-
Roma Su Kemeri
-
İznik Çini Fırınları Kazı Alanı
-
Roma Tiyatrosu
-
Kırgızlar Türbesi
-
Mahmut Çelebi Camii
-
II. Murat Hamamı
-
Süleyman Paşa Medresesi
-
Kılıçaslan Caddesi
-
Hacı Özbek Camii
-
Şeyh Kutbuddin Camii
-
İznik Türk İslam Eserleri Müzesi (Nilüfer Hatun İmareti)
-
İznik Yeşil Cami
-
Hagios Tryphonos Kilisesi
-
Çandarlı Halil Paşa Türbesi
-
Çandarlı İbrahim Paşa Türbesi
-
Çandarlı Hayrettin Paşa Türbesi
-
Koimesis Tes Theotokos Kilisesi
-
Yakup Çelebi Camii
-
Böcek Ayazma
-
İznik Sarı Saltuk Türbesi
-
Berber Kaya
-
Abdülvahap Sancaktarı Türbesi
-
I. Murat Hamamı (Büyük Hamam) ve Roma Yolu
-
Obelisk (Gaius Cassius Philis Anıt Mezarı)
-
Sansarak Kanyonu
-
Keramet Kaplıcaları
Yukarıda sıraladığımız yerler, İznik’in tarihini, kültürünü ve doğasını en iyi yansıtan noktalar. Şimdi gelin, İznik’te gezilecek bu yerlerin her birini tarihî özellikleri, mimarileri ve hikayeleriyle birlikte daha yakından tanıyalım.
1. Ayasofya (Orhan Camii)

Ayasofya (Orhan Camii), Bizans’tan Osmanlı’ya uzanan tarihî geçmişiyle İznik’in en dikkat çekici yapılarındandır. Bu tarihi yapının giriş kapısını görüyorsunuz.
İznik’in merkezinde yer alan Ayasofya (Orhan Camii), kentin hem Bizans hem Osmanlı dönemine ait en önemli yapılarından biridir. Günümüzde Türkiye’de ziyaret edilebilen üç Ayasofya’dan biri olan bu tarihi yapı, İznik’te görülmesi gereken en özel yerler arasındadır.
İlk olarak Roma döneminde bazilika planında inşa edilen Ayasofya, 8. yüzyıldan itibaren eklemelerle bugünkü görünümünü almıştır. 787 yılında Hristiyan dünyası için büyük öneme sahip olan 7. Ekümenik Konsil burada toplanmıştır

Ayasofya’nın iç mekanı, sade ama etkileyici bir atmosfer sunar. Tuğla kemerler ve kubbeler, yapının Bizans’tan Osmanlı’ya geçiş dönemini yansıtır. Apsis ve sonradan eklenen mihrap aynı karede.
1331’de İznik’in fethiyle birlikte Orhan Gazi tarafından camiye çevrilmiş, 1935’te müze olmuş, 2011’de yeniden cami olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Uzun yıllar boyunca cami olarak kullanılan yapı, 1935 yılında müzeye çevrilerek koruma altına alınmış ve ziyarete açılmıştır. Ancak 2011 yılında alınan kararla ülkemizde camiye çevrilen ilk Ayasofya olmuştur.

Ayasofya’nın ortasında bulunan omphalion mozaiği, Bizans döneminde kutsal alanın merkezini simgeler. Dört Bizans İmparatoru burada taç giydi.
Günümüzde içeride ibadet edilen bölümün dışında girip ziyaret edilebilecek ayrılmış bir bölüm de var. İçeride apsis bölündeki oturma yerlerini, zemin altında kalan bazı fresklerin yanı sıra omphalion olarak adlandırılan imparatorların taç giyme alanını da görebilirsiniz.
🟠 Ayasofya günümüzde hem ibadet hem de ziyarete açık bir yapıdır. Giriş ücretsizdir. Akşamüstü güneşin vitraylardan süzülüşü, içerideki atmosferi büyüleyici hale getirir. Fotoğraf çekimi için en uygun zaman gün batımı öncesidir.
2. İznik Müzesi

İznik Müzesi’nde yer alan bu Roma lahdi, dönemin mitolojik anlatılarını taş işlemeciliğinin zarafetiyle birleştirir. 2015 yılında bulunan bu lahidin üzerinde Troya Savaşı’ndan sahneler bulunuyor. Fotoğraf: tr.wikipedia.org
İznik’e Yenişehir Kapı yönünden girdiğinizde hemen sağınızda, modern mimarisiyle dikkat çeken beyaz bir yapı göreceksiniz. İşte o, 2023 yılı Ocak ayında ziyarete açılan İznik Müzesi’dir.
Nilüfer Hatun İmareti yıllarca arkeolojik eserlerin sergilendiği müze olarak kullanılıyordu, ancak alan yetersiz kaldığından koleksiyon buraya taşındı. Böylece yeni müze, hem içerik hem düzen açısından İznik’in kültürel belleğini temsil eden çağdaş bir merkez haline geldi.
Müzede, Roma ve Bizans dönemlerine ait heykeller, yazıtlar, seramikler, sikke ve lahitler kronolojik düzende sergileniyor. Özellikle Antigonos Lahdi ve Akhilleus tasvirli lahit dikkat çeken eserler arasında. Ayrıca, İznik’in su altındaki bazilikasından çıkarılan kalıntıların da bir kısmı burada görülebiliyor. Geniş sergi salonlarının yanı sıra, multimedya destekli sunumlarla İznik’in tarihini üç boyutlu olarak deneyimleme imkanı da bulunuyor.
🟠 İznik Müzesi hakkında daha fazla bilgi ve kapsamlı bir rehber arıyorsan:
Yenişehir Kapı’nın hemen yanındaki bu modern müzeyi detaylı şekilde anlattığım, lahitlerden Neolitik buluntulara kadar tüm bölümlerin tek tek açıklandığı “İznik Müzesi (Arkeoloji Müzesi) Rehberi” başlıklı yazımı da mutlaka oku.
İznik’in katmanlı tarihini anlamak için müzeden daha iyi bir başlangıç noktası yok.
3. İznik Surlar

İznik surlarının iç kısmındaki Lefke Kapı koridoru, antik dönemin savunma mimarisini bugüne taşıyor
İznik’e yaklaşmaya başladığınızda sizi ilk karşılayan yapılardan biri, kentin çevresini çepeçevre saran görkemli surlar olur. Hellenistik dönemde inşa edildiği düşünülen bu surlar, İznik’in binlerce yıllık tarihine tanıklık eder.
Yaklaşık 4970 metre uzunluğundaki sur hattı, 12 metre yüksekliğe ve 114 burca sahiptir. Kentin dört yönüne açılan ana kapılar - Lefke, Yenişehir, İstanbul ve Göl Kapı - hem savunma hem de zafer anıtı olarak inşa edilmiştir.

İznik’in doğuya açılan kapısı Lefke Kapı, Bizans döneminden günümüze ulaşan en sağlam sur yapılarından biridir.
Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde birçok kez onarılan surların yapımında, Roma tiyatrosundan devşirilen taşların da kullanıldığı tespit edilmiştir. Özellikle 3. yüzyıldaki Got istilasının ardından kapılar surlarla birleştirilmiş, önlerine ikinci bir savunma hattı eklenmiştir.
🔸 Lefke Kapı

Lefke Kapı’da sergilenen antik kabartmalar, Roma dönemine ait mezar stellerinden devşirilmiştir. Bu eserler İznik’in çok katmanlı tarihini gözler önüne serer.
İznik’in doğusunda yer alan Lefke Kapı, Roma döneminden günümüze kadar en iyi korunmuş kapıdır. Şehrin Osmaneli yönüne açılan bu kapı (Lefke, Osmaneli’nin eski adıdır.), görkemli kemeri ve dev taş bloklarıyla adeta geçmişe açılan bir geçittir.
M.S. 2. yüzyılda Roma İmparatoru Hadrianus döneminde onarılan kapı, zafer takı mimarisinin tipik örneklerindendir. Üzerinde Hadrianus ve Plancius’a ait Latince kitabeler, ayrıca kabartma ve devşirme taş süslemeler dikkat çeker. Kapının iki yanında yer alan kulelerde savunma delikleri hala görülebilir.
Bugün kapının önünden geçerken, hemen çevresinde antik döneme ait taş blokların, sur onarımlarında kullanıldığını fark edersiniz. Fotoğraf çekmek için özellikle sabah saatleri idealdir; güneş doğudan kapının kemerine vurarak taşlardaki kabartmaları belirginleştirir.
🔸 Yenişehir Kapı

Yenişehir Kapı, İznik’in güney yönündeki tarihi girişi olarak Bizans ve Osmanlı dönemlerinde aktif kullanılmıştır.
İznik’i Bursa ve Yenişehir yönüne bağlayan bu kapı, kentin en hareketli girişi olarak bilinir. M.S. 1. yüzyılın sonlarında Flaviuslar Dönemi’nde inşa edilmiştir ve başlangıçta bir zafer takı olarak kullanılmıştır.
Dikdörtgen planlı geçit kısmı, iki yanında yer alan kare kulelerle desteklenmiştir. Kapının alınlığında bulunan yazıtlardan, Roma askerlerinin sefer dönüşü bu takın altından geçtiği anlaşılmaktadır. Daha sonraki dönemlerde surlarla birleştirilip savunma kapısı haline getirilmiştir.
Yenişehir Kapı, aynı zamanda Bursa–İznik ticaret yolunun başlangıç noktasıdır. Bugün kapının çevresi düzenlenmiş olup, yaz aylarında gece aydınlatmasıyla ziyaretçiler için büyüleyici bir görüntü sunar.
🔸 İstanbul Kapı

İstanbul Kapı,antik çağdan Osmanlı dönemine kadar kentin ana girişlerinden biri olarak kullanılmış, günümüzde de İznik surlarının en etkileyici kalıntılarından biridir.
Kentin kuzey yönünde yer alan İstanbul Kapı, Roma döneminin anıtsal girişlerinden biridir.
1. yüzyılda yapılan kapı, 3. yüzyılda sur hattına entegre edilmiştir. Yapı stili bakımından Lefke Kapı’ya benzerlik gösterir, ancak burç yüksekliği daha fazladır.
Bizans döneminde kapının iç kısmına çift kanatlı demir kapılar eklenmiş, olası saldırılara karşı tahkim edilmiştir. Orta Çağ’da şehre giren elçilerin ve tüccarların kullandığı ana güzergâhtı.
Kapının üst kısmındaki tonoz kalıntıları, İznik’in askeri mimarisinin gücünü göstermesi bakımından oldukça etkileyicidir. Bugün restorasyon çalışmalarıyla kısmen ayakta kalan yapı, yürüyerek keşfetmek isteyenler için oldukça fotojenik bir duraktır.
🔸 Göl Kapı

Göl Kapı, İznik surlarının batıya, yani göl kıyısına açılan bölümüdür. Yüzyılların yıpranmasına rağmen ayakta kalan bu kalıntılar, kentin tarihi çevresini tamamlar. İznik surlarındaki dört kapıdan en kötü durumda olanı diyebiliriz.
İznik’in batı yönünde, İznik Gölü’ne açılan bu kapıdan günümüze yalnızca temel taşları ulaşmıştır.
Antik kaynaklarda, Göl Kapı’nın Roma döneminde deniz kapısı olarak adlandırıldığı, su taşımacılığında da kullanıldığı belirtilir. Kapının önünden başlayan yol, göl kıyısına kadar uzanır. Bu rota hem tarihi hem de doğayı bir arada sunar. Özellikle akşamüstü saatlerinde güneşin göle batışını izlemek için en güzel noktalardan biridir.
Bölge, son yıllarda yapılan peyzaj çalışmaları sayesinde yürüyüş parkuruna dönüşmüştür. Antik sur kalıntılarıyla birleşen göl manzarası, İznik’in dingin atmosferini hissetmek isteyenler için mükemmel bir duraktır.
4. Senato Sarayı (Su Altındaki Bazilika)
İznik Gölü’nün serin suları altında yatan bu gizemli yapı, yalnızca Türkiye arkeolojisinin değil, dünya tarihinin de en dikkat çekici keşiflerinden biridir.
2014 yılında göl seviyesinin düşmesiyle fark edilen kalıntılar, ilk anda su altına düşmüş bir bazilika olarak tanımlandı. Ancak yapılan incelemeler, buranın sadece bir kilise değil, aynı zamanda Roma döneminden kalma bir tapınağın temelleri üzerine inşa edilmiş çok katmanlı bir kompleks olduğunu ortaya koydu.

İznik Gölü’nün altında yer alan bu bazilika, erken Hristiyanlık dönemine ait en önemli keşiflerden biridir. 2014’te ortaya çıkarılan yapı, Aziz Neophyton’a adanmış kutsal bir kilisedir.
Göl kıyısından yaklaşık 20 metre açıkta ve 2 metre derinlikte bulunan bazilika, İznik kıyısında M.S. 4. yüzyılda inşa edilmiş bir yapıdır. Plan düzeni, sütun dizileri ve apsis yönü, onun erken Hristiyan mimarisinin Anadolu’daki en güzel örneklerinden biri olduğunu gösterir.
Yapının ilk evresinde bir Apollon Tapınağı bulunduğu; Hristiyanlığın resmi din olarak kabul edilmesinin ardından tapınağın üzerine bir bazilika kilisesi inşa edildiği düşünülmektedir.
Bazilikanın içinde yapılan su altı kazılarında, sütun başlıkları, apsis mozaiği parçaları, mermer levhalar ve kitabeler ortaya çıkarılmıştır. Bu kalıntılar, kilisenin Aziz Neophyton adına adandığını gösteriyor.
Neophyton, 15 yaşında Hristiyan inancı uğruna şehit edilen bir gençtir ve burada gömülü olduğuna inanılır. Bu nedenle bazilika, erken Hristiyanlık döneminde hem bir ibadet mekanı hem de bir hac merkezi olarak önem kazanmıştır.

Senato Sarayı olarak bilinen alan, İznik’in antik dönem idari yapılarından biridir. Göl kıyısındaki bu nokta, hem tarih hem doğa manzarasıyla keyifli bir zaman geçirebilirsiniz.
Arkeologlar, yapının aynı zamanda Birinci İznik Konsili’nin (M.S. 325) toplandığı yer olabileceğini öne sürmektedir. Bu teori doğrulanırsa, su altındaki bu bazilika yalnızca dini değil, evrensel bir tarihi dönüm noktasının sahnesi olarak da kayda geçecektir.
🟠 Bazilika, 2014 yılında Archaeology Magazine tarafından “Dünyanın En Önemli 10 Arkeolojik Keşfi” arasında gösterilmiştir. Bugün yürütülen çalışmalar, hem yapının tam planını ortaya çıkarmayı hem de göl ekosistemine zarar vermeden koruma altına almayı hedefliyor. Su altı fotoğraflarında mozaik taban, apsis sütunları ve kilisenin üç nefli planı net biçimde görülmektedir.
Bazilikanın göl sularının altına nasıl geçtiği konusu hala tartışmalıdır. Bazı araştırmacılar bu batışı M.S. 740 İznik Depremi ile ilişkilendirirken, bazıları ise zamanla göl seviyesinin yükselmesiyle yapının doğal biçimde su altında kaldığını savunur.
Her iki durumda da bazilika, İznik’in binlerce yıllık jeolojik ve kültürel değişimini yansıtan eşsiz bir zaman kapsülüdür.
Günümüzde İznik Belediyesi ve Kültür ve Turizm Bakanlığı iş birliğiyle yürütülen projeyle, su altı bazilikanın cam izleme platformu ve dalgıç rotasıyla ziyarete açılması planlanıyor.
Ziyaretçiler, su altına dalmadan da bu tarihi yapıyı özel cam platformlardan izleyebilecek.
🟠 Gölün kıyısına yaklaştığınızda, suyun yüzeyine yakın duran sütun kalıntılarını güneşli günlerde çıplak gözle görmek mümkündür. Sabah erken saatlerde veya akşamüstü güneş batarken, suyun durgun olduğu anlarda görünürlük artar. Yanınızda dürbün veya polarize gözlük bulundurmak, detayları fark etmenizi kolaylaştırır. Yaz aylarında gün batımında bu noktadan görülen manzara, İznik’in en etkileyici karelerinden biridir.
5. Roma Su Kemeri

Lefke Kapı’dan dışarı adım attığınızda, hemen sağınızda görkemli kemerlerle uzanan taş bir yapı göze çarpar: İznik Roma Su Kemeri.
İznik’in içme suyu ihtiyacını karşılamak için Roma İmparatoru Hadrianus döneminde, M.S. 2. yüzyılda inşa edilmiştir. Bu devasa yapı, Roma mühendisliğinin Anadolu’daki en zarif örneklerinden biridir. Yaklaşık 1 kilometre uzunluğundaki su kemeri, dağlık bölgeden toplanan kaynak sularını şehre taşımak için yapılmıştı. Suyun doğal eğimle akması için kemerler kademeli olarak yükseltilmiş; en yüksek noktası Lefke Kapı civarında yer alır.
İznik’in iç kesimlerindeki hamamlar, çeşmeler ve imaretlerin suyu, yüzyıllar boyunca bu hat üzerinden gelmiştir. Kemerin inşasında kesme taşlar ve harç karışımı kullanılmış, zaman zaman devşirme taş bloklardan da yararlanılmıştır. Yapının büyük kısmı günümüze ulaşamamış olsa da, Lefke Kapı’ya yakın bölümü hala ayakta ve oldukça etkileyicidir. Sütunlar arasındaki orantı, Roma mimarisinin kusursuz geometri anlayışını gözler önüne serer.
Günümüzde Roma Su Kemeri’nin kalıntıları, İznik’in doğusundaki kırsal alanla şehir merkezi arasında uzanıyor. Ziyaretçiler için belirlenmiş yürüyüş güzergahı, hem tarihi yapıyı yakından inceleme hem de çevredeki doğayı keşfetme imkanı sunuyor. Kemerin göl manzarasıyla birleştiği nokta, özellikle sabah erken saatlerde fotoğrafçılar için büyüleyici bir atmosfer yaratıyor.
6. İznik Çini Fırınları

İznik Çini Fırınları kazı alanı, 14. ve 17. yüzyıllar arasında Osmanlı çiniciliğinin kalbinin attığı yerdir. Burada gün yüzüne çıkan fırın kalıntıları, İznik’in dünya çapında ün kazandığı sanat geleneğinin izlerini taşır.
İznik, yalnızca bir tarih şehri değil; aynı zamanda dünyanın en ünlü seramik merkezlerinden biridir. 14. ve 17. yüzyıllar arasında Osmanlı sanatının en parlak döneminde, İznik’te üretilen çiniler, Topkapı Sarayı’ndan Süleymaniye Camii’ne kadar sayısız mimariyi süsledi. Bu eşsiz sanatın doğduğu yer ise bugün “İznik Çini Fırınları Kazı Alanı” olarak bilinen bölgedir.
Ayasofya-Orhan Camii’nin hemen arkasında yer alan bu arkeolojik alan, 1963 yılında başlayan kazılarla gün yüzüne çıkarılmıştır. Burada Osmanlı dönemine ait dokuz adet çini fırını, sayısız sırlı seramik parçası, renk deneme tabakları ve ustalara ait atölye kalıntıları bulunmuştur. Kazılar ilerledikçe yalnızca Osmanlı değil, Roma ve Bizans dönemlerinden kalma seramik üretim izlerine de rastlanmıştır. Bu da İznik’in binlerce yıldır kesintisiz bir seramik merkezi olduğunu göstermektedir.
Bugün kazı alanı, açık hava müzesi formatında ziyaret edilebilmektedir. Ziyaretçiler, fırın kalıntılarının etrafında yürüyerek İznik’in sanat üretim sürecini adım adım görebilir. Alanda ayrıca bilgi panoları, maketler ve kazı buluntularının replikaları da yer alıyor. Çini ustalarının ateşle, renklerle ve sabırla şekillendirdiği o büyülü dünyanın atmosferi burada hala hissedilebilir.
🟠 15. yüzyılın ortalarından itibaren İznik çinileri, Osmanlı saray atölyeleriyle eşdeğer kalitede üretilmeye başlanmış; özellikle mercan kırmızısı, turkuaz ve kobalt mavisi tonlarıyla tüm dünyada tanınmıştır. 2016 yılında “Geleneksel Çini Ustalığı” UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’ne alınarak bu geleneğin önemi tescillenmiştir.
7. Roma Tiyatrosu
İznik’in güneybatısında, Göl Kapı yönüne doğru ilerlediğinizde karşınıza çıkacak bu görkemli yapı, Roma döneminden günümüze ulaşan en anıtsal kalıntılardan biridir.
Tiyatro, Bitinya Valisi Plinius Secundus tarafından, Roma İmparatoru Traianus döneminde (M.S. 111–112) inşa ettirilmiştir. Yaklaşık 15.000 kişilik oturma kapasitesiyle İznik’in (antik adıyla Nikaia) Roma dönemindeki önemini gözler önüne serer.

İznik Roma Tiyatrosu, M.S. 2. yüzyılda inşa edilmiştir. Yaklaşık 15.000 kişilik kapasitesiyle dönemin kültürel ve sanatsal yaşamının en görkemli yapılarından biridir.
Tiyatro, Roma kent planlamasının klasik örneklerinden biri olup, hem politik gösterilere hem de tiyatral sahnelere ev sahipliği yapmıştır. Yarım daire biçimli cavea (seyirci basamakları), orchestra (sahne önü alanı) ve sahne binası (scaenae frons) bölümleri hala ayırt edilebilmektedir. Kazılarda ortaya çıkarılan mermer heykel parçaları, sütun kaideleri ve kabartmalar, tiyatronun sadece bir eğlence alanı değil, aynı zamanda sanat ve kültür merkezi olduğunu kanıtlamaktadır.
Günümüzde tiyatronun büyük kısmı hala toprak altındadır; ancak yapılan arkeolojik kazılarla sahne ve oturma bölümleri belirginleşmeye başlamıştır.
Alan, zaman zaman ziyaretçilere açık hale getiriliyor ve yürüyüş yollarıyla çevresi güvenli biçimde gezilebiliyor.
Tiyatro, göl manzarasına hakim konumu ve devasa taş bloklarıyla İznik’in antik dönem ihtişamını hissetmek için en iyi noktalardan biridir.
🟠 M.S. 358 yılındaki büyük depremde ciddi zarar gören tiyatro, daha sonraki dönemlerde hem malzeme kaynağı hem de dini yapılar için taş ocağı olarak kullanılmıştır. Roma taşlarının bir kısmı, İznik surlarının onarımında devşirme malzeme olarak yeniden değerlendirilmiştir. 8. yüzyıldan sonra ise tiyatro alanı, Bizans döneminde mezarlık, daha sonraları çini fırınları ve atölye alanı olarak kullanılmıştır.
8. Kırgızlar Türbesi

İznik’in Yenişehir yönünden girişinde, merkeze gelmeden hemen sol tarafta görebileceğiniz bu türbe, kentin İslamlaşma sürecinin en eski izlerinden biridir. Türbenin tarihi Orhan Gazi Dönemi’ne, yani 1331 yılına uzanır. Adını, İznik’in fethine katılıp burada şehit düşen Kırgız Türklerinden alır. Bu sebeple yapı halk arasında Yedi Kardeşler Türbesi olarak da anılır.
Türbe, Osmanlı’nın ilk dönemlerine ait mimari çizgileri taşır. Kesme taş ve tuğla karışımıyla inşa edilmiş yapı, sade ama etkileyici bir cepheye sahiptir. Dış cephede yer alan ikili pencere düzeni ve tuğla kemerler, 14. yüzyıl erken Osmanlı mimarisinin karakteristik özelliklerini yansıtır. Türbenin içinde, İznik’in fethinde şehit düştüğü kabul edilen yedi askere ait sandukalar yer alır.
Bugün türbe, İznik’in manevi duraklarından biri olarak ziyaret ediliyor. Etrafında küçük bir hazire (mezarlık alanı) bulunur ve özellikle bayram dönemlerinde yöre halkı burada dualar eder.
Restorasyon sonrası hem iç hem dış bölümü bakımlı hale getirilmiştir. Yapının çevresinde yeşil alanlar ve oturma bölümleri bulunur; sessiz atmosferiyle kısa bir mola yeri olarak da değerlendirilebilir.
9. Mahmut Çelebi Camii

15. yüzyıl başlarında inşa edilen Mahmut Çelebi Camii, erken Osmanlı mimarisinin sade ama zarif örneklerinden biridir. Restorasyon sonrası İznik’in merkezinde yeniden ibadete açılmıştır.
İznik’in merkezine, Yenişehir Kapı yönünden giriş yaptığınızda karşınıza çıkan küçük ama tarihi bir yapıdır. Cami, 1442 yılında Çandarlı ailesinin torunlarından Mahmut Çelebi tarafından yaptırılmıştır. Bu aile, Osmanlı’nın ilk dönemlerinde devletin idari ve askeri yapılanmasında önemli roller üstlenmiş, dolayısıyla İznik’te bıraktıkları eserler kentin erken Osmanlı kimliğini şekillendirmiştir.
Mahmut Çelebi Camii, tek kubbeli plan düzenine sahip küçük ölçekli bir yapıdır. Kesme taş ve tuğla örgü tekniğiyle inşa edilmiş olan caminin mimari sadeliği, döneminin diğer dini yapılarından hemen ayırt edilebilir. İç mekan sade ama zarif bir orantıya sahiptir; mihrabı mermerden, kubbesi pandantif geçişli bir sistemle taşınmıştır. Giriş kapısının üzerindeki taş işçiliğinde erken Osmanlı sanatının izlerini görebilirsiniz. Caminin bulunduğu alan, İznik’in tarihî merkezi sayılır.
Ayasofya-Orhan Camii’ne oldukça yakındır ve bu sayede gezi rotanızda kolayca yer alabilir. Bugün hala ibadete açık olan cami, çevresindeki çini dükkanları ve sokak atmosferiyle İznik’in dingin ruhunu yansıtır.
🟠 Mahmut Çelebi Camii, İznik’te inşa edilen erken dönem tek kubbeli Osmanlı camilerinin tipik bir örneğidir. Bu tür yapılar, sonraki yüzyıllarda gelişecek olan çok kubbeli büyük cami mimarisinin öncüsü olarak kabul edilir. Yapı aynı zamanda Çandarlı ailesinin İznik’teki izlerinin sürdüğünü gösteren ender örneklerdendir.
10. II. Murat Hamamı

İznik’in merkezinde, Çini Fırınları Kazı Alanı’na oldukça yakın bir konumda yer alan II. Murat Hamamı, 15. yüzyıl Osmanlı mimarisinin sade ama zarif örneklerinden biridir. Yapı, Sultan II. Murat Dönemi’nde (1421–1451) inşa edilmiş olup, dönemin halk hamamı işleviyle tasarlanmıştır. Günümüzde halk arasında Çifte Hamam adıyla da bilinir; çünkü hem erkekler hem de kadınlar bölümü olmak üzere iki ayrı kısımdan oluşur.
Klasik Osmanlı hamam mimarisine uygun biçimde; soyunmalık (soğukluk), ılıklık ve sıcaklık bölümleri planlanmıştır. Duvar örgüsünde kesme taş ve tuğla kullanılmış, kubbelerde ise sırlı tuğla süslemelerine yer verilmiştir.
Isıtma sistemi, Roma hamamlarındaki hypocaust (alttan ısıtma) geleneğini sürdürür. Hamamın bulunduğu çevrede yapılan kazılarda, Roma dönemine ait kalıntılar ve su yolları da tespit edilmiştir. Bu durum, yapının muhtemelen antik dönemin termal geleneğinin devamı üzerine inşa edildiğini düşündürür.
II. Murat Hamamı, bu yönüyle sadece Osmanlı dönemi mimarisini değil, İznik’in binlerce yıllık su kültürünü de temsil eder.
11. Süleyman Paşa Medresesi

Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa tarafından 1330’larda yaptırılan bu medrese, Osmanlı’nın ilk eğitim kurumlarından biridir.
İznik’in merkezinde, Ayasofya-Orhan Camii’nin hemen yakınında yer alan Süleyman Paşa Medresesi, Osmanlı Devleti’nin kurumsal eğitim tarihindeki ilk büyük adımlardan biridir.
Yapı, 14. yüzyılda Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa tarafından inşa ettirilmiştir ve bu özelliğiyle ilk Osmanlı medresesi olarak kabul edilir. Medrese, klasik Osmanlı medrese planının öncüsü sayılan bir mimariye sahiptir. Ortada açık bir avlu, çevresinde sıralı 12 hücre (derslik ve talebe odaları) ve güney tarafında bir dershane kubbesi yer alır. Kesme taş ve tuğla malzemelerin birlikte kullanıldığı yapıda, sade ama dengeli bir estetik göze çarpar. Zaman içinde çeşitli onarımlar geçiren yapı, bir dönem yurt ve çini atölyesi olarak da kullanılmıştır.
Günümüzde ise restorasyon sonrası, çini ve el sanatları atölyeleri olarak işlev görmektedir. Ziyaretçiler hem yapının tarihi atmosferini hissedebilir hem de içeride devam eden sanat faaliyetlerini izleyebilir.
Avludaki sessiz atmosfer, İznik’in taşlar arasında yankılanan tarihini hissettirir.
🟠 Süleyman Paşa Medresesi, Osmanlı eğitim sisteminin temellerini atan kurumlardan biridir. Medresede dönemin ünlü alimleri ders vermiş; burada yetişen öğrenciler daha sonra Bursa, Edirne ve İstanbul’daki büyük medreselerde görev almıştır. Osmanlı’nın bilim, felsefe ve hukuk alanındaki gelişiminde İznik’teki bu kurumun önemli bir yeri vardır.
12. Kılıçaslan Caddesi
İznik’in ana omurgası sayılan Kılıçaslan Caddesi, kentin doğu kapısı Lefke Kapı’dan başlayarak, tam merkezdeki Ayasofya-Orhan Camii’ne kadar uzanır.
Bugün modern bir çarşı gibi görünse de, bu yolun temeli Roma dönemine ait antik bir taş döşeli caddeye dayanır. Yüzyıllar boyunca İznik’in ticaret, kültür ve sosyal yaşam ekseni bu rota üzerinde şekillenmiştir.
Cadde üzerinde yürürken bir yanda Osmanlı dönemi çarşı dokusunu, diğer yanda Bizans taş kalıntılarını aynı anda görebilirsiniz. Küçük çini atölyeleri, kahveler, el işi dükkanları ve hediyelik eşyalarla dolu sokak, günün her saatinde canlıdır. Bu yönüyle Kılıçaslan Caddesi, İznik’in geçmişle bugün arasındaki köprüsüdür.
Cadde üzerinde gezerken Hacı Özbek Camii, Yeşil Cami, Süleyman Paşa Medresesi gibi İznik’in en önemli yapılarıyla karşılaşırsınız. Her köşesinde çini ustalarının dükkanları yer alır; burada İznik’in meşhur mavi-turkuaz çinilerinden el yapımı örnekleri satın alabilirsiniz. Günün belirli saatlerinde geleneksel sanat atölyelerinde çalışmaları izleme imkanı da bulabilirsiniz.
🟠 Kılıçaslan Caddesi, Roma döneminden beri kullanılan antik bir yolun üzerine inşa edilmiştir. İznik’in Cardo Maximusu, yani kuzey-güney ekseninde uzanan ana caddesidir. Bu nedenle, cadde boyunca yer alan camiler, hanlar ve dükkânlar tarih boyunca kentin kalbi olmuştur.
13. Hacı Özbek Camii

1333 yılında inşa edilen Hacı Özbek Camii, Osmanlı döneminden günümüze ulaşan en eski camidir. Kare planlı yapısı ve sade iç süslemeleriyle erken Osmanlı mimarisinin özgün örneklerinden biridir.
İznik merkezinde, Kılıçaslan Caddesi üzerinde yer alan Hacı Özbek Camii, Osmanlı’nın mimari tarihine yön veren ilk yapılardan biridir. 1332–1333 yıllarında Hacı Özbek tarafından yaptırılan bu küçük ama tarihi cami, Orhan Gazi Dönemi’ne aittir ve Osmanlı’nın ilk inşa ettiği cami olarak kabul edilir.
Cami kare planlı, tek kubbeli bir yapıdır. Kesme taş ve tuğla karışımı cephe örgüsüyle dönemin erken Osmanlı mimarisine örnek teşkil eder. Küçük ölçekli olmasına rağmen dengeli oranları, sade iç mekanı ve taş-tuğla geçişli duvarlarıyla görenleri etkiler. Bu tip camiler, sonradan gelişecek olan çok kubbeli külliye mimarisinin öncüleridir.
Caminin iç kısmında süsleme oldukça sade tutulmuştur; mimaride amaç tevazu ve işlevsellik olmuştur. Son cemaat yeri sonradan eklenmiş, minaresi ise muhtemelen 15. yüzyılda inşa edilmiştir. Bugün hala ibadete açık olan cami, İznik’i ziyaret edenlerin ilk Osmanlı mirasıyla buluştuğu nokta olarak öne çıkar.
🟠 Hacı Özbek Camii, Osmanlı Beyliği’nin kuruluşundan sonra inşa edilen ilk bağımsız cami olarak bilinir. Caminin inşa kitabesinde Hacı Özbek bin Muhammed adı geçer. Yapının kubbesi ve taş örgüsü, Selçuklu üslubundan Osmanlı mimarisine geçişin en erken örneğini oluşturur. Bu nedenle yapı, Osmanlı cami mimarisinin başlangıç noktası kabul edilir.
14. Şeyh Kutbuddin Camii

İznik’in Yeşil Cami ile Nilüfer Hatun İmareti arasında yer alan bu küçük ama tarihi yapı, ismiyle anılan Şeyh Kutbuddin İzniki adına 1418 yılında yaptırılmıştır. Kendisi, Osmanlı’nın ilk şeyhülislamı kabul edilen Molla Fenari’nin öğrencisi ve dönemin önemli müderrislerindendir.
Camii ve türbe, manevi anlamda İznik’in derin sessizliğini temsil eder. Yapı, tek kubbeli ve kare planlıdır. Dış cephesinde kesme taş ve tuğla kullanılmış, süslemeler son derece sade tutulmuştur. Cami ile bitişik olarak inşa edilen türbede Şeyh Kutbuddin’in sandukası yer alır. Bu özelliğiyle yapı, hem ibadet mekânı hem de türbe kompleksi kimliğini taşır. Caminin iç mekanı sade olmasına rağmen duvarlardaki sıva altı kalıntıları, dönemin erken dönem süsleme anlayışı hakkında ipuçları verir.
Küçük bahçesinde yer alan hazirede, dönemin bazı müderrislerine ait mezar taşları da bulunmaktadır. Bugün cami, sessiz atmosferiyle hem ziyaret hem de dua noktası olarak hizmet vermektedir.
15. İznik Türk İslam Eserleri Müzesi (Nilüfer Hatun İmareti)

1388 yılında Sultan I. Murad tarafından annesi Nilüfer Hatun adına yaptırılan imaret, Osmanlı sosyal mimarisinin zarif örneklerindendir.
İznik’in doğu kapısı Lefke Kapı yakınlarında yer alan Nilüfer Hatun İmareti, Orhan Gazi’nin eşi ve I. Murat’ın annesi Nilüfer Hatun tarafından 1388 yılında yaptırılmıştır.
Osmanlı’nın ilk imareti (aşevi ve misafirhane) olarak bilinen yapı, dönemin hem sosyal hem mimari yaşamına ışık tutar. Bugün ise İznik Türk İslam Eserleri Müzesi olarak ziyaretçilerini ağırlamaktadır.
İmaret, Ters T planlı bir yapıdır. Bu plan tipi, Osmanlı mimarisinde daha sonra pek çok cami ve külliye için örnek teşkil etmiştir. Kesme taş ve tuğla karışımı duvar dokusu, geniş kemerli giriş bölümü ve yüksek kubbesiyle dikkat çeker. Cumhuriyet döneminde uzun süre İznik Arkeoloji Müzesi olarak kullanılan yapı, 2023’te açılan yeni müzenin faaliyete geçmesiyle birlikte Türk-İslam eserlerine odaklanan bir temaya dönüştürüldü.
Bugün burada, İznik ve çevresinde bulunan İslami dönem eserleri - özellikle çini süslemeler, hat levhaları, minber parçaları ve seramikler - sergilenmektedir.
Yapının içindeki kubbe ve kemerlerdeki renk geçişleri, Osmanlı mimarisinin erken dönem zarafetini yansıtır. İmaretin bahçesi ise sessiz, gölgeli ve huzurlu atmosferiyle ziyaretçilere nefes alma alanı sunar. İç mekanda sergilenen eserler arasında Selçuklu ve Osmanlı dönemi çinileri, ahşap oyma kapılar, sikkeler ve el yazmaları yer alır.
Cumhuriyet döneminde uzun süre İznik Arkeoloji Müzesi olarak kullanılan yapı, 2023’te açılan yeni müzenin faaliyete geçmesiyle birlikte Türk-İslam eserlerine odaklanan bir temaya dönüştürüldü. Bugün burada, İznik ve çevresinde bulunan İslamî dönem eserleri - özellikle çini süslemeler, hat levhaları, minber parçaları ve seramikler - sergilenmektedir.
Yapının içindeki kubbe ve kemerlerdeki renk geçişleri, Osmanlı mimarisinin erken dönem zarafetini yansıtır.
İmaretin bahçesi ise sessiz, gölgeli ve huzurlu atmosferiyle ziyaretçilere nefes alma alanı sunar.
16. İznik Yeşil Cami

1378–1392 yılları arasında Çandarlı Halil Hayreddin Paşa tarafından yaptırılan İznik Yeşil Camii, Osmanlı erken dönem mimarisinin en seçkin eserlerinden biridir. Adını minaresindeki turkuaz ve yeşil çinilerden alan cami, hem zarif mimarisi hem de süslemeleriyle İznik’in simgelerindendir.
İznik merkezinde, Lefke Kapı yakınında yer alan Yeşil Cami, Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa tarafından 1378–1391 yılları arasında yaptırılmıştır. Adını minaresinde yer alan yeşil, turkuaz ve lacivert renkli çinilerden alır. Bu çiniler, yapıya hem zarif bir görünüm kazandırmış hem de camiyi Osmanlı mimarisinde renkli minareli ilk cami unvanına kavuşturmuştur.
Yeşil Cami, mimari olarak tek kubbeli, T planlı yapılardan farklı bir form sergiler. Giriş kısmında geniş bir revaklı son cemaat yeri, iç mekanda ise sade ama etkileyici bir düzen bulunur. Mihrabı tamamen mermerden yapılmıştır ve Osmanlı sanatında mermer mihrap kullanılan ilk örnek olarak bilinir. Minarenin tuğla gövdesine yerleştirilen yeşil ve firuze çiniler, 14. yüzyıl İznik çiniciliğinin en erken örneklerindendir. Bu süslemeler, Selçuklu geleneğinin Osmanlı estetiğiyle birleştiği dönemi temsil eder.
Cami, aynı zamanda Çandarlı ailesinin İznik’te bıraktığı güçlü izlerden biridir; çünkü ailenin diğer üyelerine ait türbeler ve yapılar da cami çevresinde yer alır.Ayrıca caminin içindeki kalem işleri ve taş işçiliği, erken Osmanlı estetiğinin zarif izlerini taşır.
🟠 Yeşil Cami, Osmanlı’nın kuruluş döneminde İznik’in dini ve idari merkez olma özelliğini vurgulayan simgesel bir yapıdır. Caminin mimarı, dönemin ünlü ustalarından Hacı Musa oğlu Ali bin Hüseyin’dir. Yapı, klasik Osmanlı cami mimarisine geçişte önemli bir aşamayı temsil eder. Sadelik, zarafet ve işlevsellik kavramları burada ilk kez bu ölçüde bir araya gelmiştir.
17. Hagios Tryphonos Kilisesi

Bizans dönemine ait Hagios Tryphonos Kilisesi, İznik’in erken Hristiyanlık dönemindeki dini yaşamını temsil eden önemli yapılardan biridir. Günümüze yalnızca temelleri ve duvar kalıntıları ulaşan kilise, dönemin mimari özelliklerini yansıtan sade ama tarihi bir dokuyu korur.
İznik’in İstanbul Kapı yönünde, surların içinde yer alan Hagios Tryphonos Kilisesi, Bizans döneminde 10.–12. yüzyıllar arasında inşa edilmiştir. Adını, Hristiyanlık tarihinde Aziz Tryphon olarak bilinen genç şehitten alır.
Kilise, o dönemde İznik’teki Agalma Manastırı’na bağlı bir yapı olarak kullanılmıştır. Planı haç biçiminde olup, küçük bir kubbeyle örtülüdür.
Zamanla yaşanan depremler, savaşlar ve ihmaller nedeniyle büyük ölçüde yıkılmış; bugün yalnızca duvar temelleri, apsis kalıntıları ve birkaç mozaik parçası ayakta kalmıştır. Yine de bu kalıntılar, Bizans dönemi mozaik sanatının zarafetini ve ikonografik düzenini yansıtır. Bugün kilisenin bulunduğu alan, sessiz ve mütevazı bir arkeolojik kalıntı görünümündedir. Duvar izlerinden ve mozaik kırıklarından, yapının bir zamanlar mozaiklerle bezenmiş renkli bir iç mekana sahip olduğu anlaşılır.
Kilise, Hristiyan hac rotalarında İznik’in önemini vurgulayan kutsal noktalardan biridir.
🟠 Aziz Tryphon, Roma İmparatorluğu döneminde (M.S. 3. yüzyıl) dini inançları uğruna şehit edilmiştir. Bizans döneminde kendisi için yapılan kiliseler, özellikle tarım ve doğa mucizeleriyle ilişkilendirilmiştir. İznik’teki bu kilise, Hristiyanlık tarihinde aziz kültünün Anadolu’daki erken örneklerinden biri kabul edilir.
18. Çandarlı Halil Paşa Türbesi

İznik’in Lefke Kapı yönünde, tarihi surların içinde yer alan Çandarlı Halil Paşa Türbesi, 15. yüzyıl Osmanlı mimarisinin sade ama etkileyici örneklerinden biridir.
Türbe, II. Murat ve Fatih Sultan Mehmet dönemlerinde sadrazamlık yapmış olan Çandarlı Halil Paşa için inşa edilmiştir. Halil Paşa, Osmanlı tarihinde idam edilen ilk sadrazam olarak bilinir ve bu yönüyle de türbesi dramatik bir tarihi değere sahiptir.
Yapı, kare planlı olup tek kubbe ile örtülüdür. Kesme taş ve tuğla işçiliğinin birlikte kullanıldığı cephe düzeni, dönemin tipik İznik mimarisini yansıtır. İçeride Halil Paşa’ya ait sandukanın yanı sıra, ailesinden birkaç kişinin mezarı daha bulunmaktadır.
Türbe, çevrede yer alan diğer Çandarlı ailesi yapılarıyla birlikte bir soy anıt kompleksi oluşturur. Türbenin bulunduğu bölge, İznik’in Osmanlı dönemindeki idari merkezi sayılabilecek bir noktadadır. Bahçesinde küçük bir hazire (mezar alanı) bulunur; etrafı servi ağaçlarıyla çevrilidir.
Türbenin sade ama derin anlam taşıyan mimarisi, Osmanlı’da güç ve kader kavramlarının sembolik bir yansıması gibidir.
🟠 Çandarlı Halil Paşa, Osmanlı’nın erken döneminde hem Orhan Gazi hem de I. Murat dönemlerinde görev yapan güçlü Çandarlı ailesinin bir üyesidir. II. Murat’ın vefatından sonra tahta geçen genç Fatih Sultan Mehmet döneminde Bizans ile olan diplomatik ilişkilerde temkinli tavrı nedeniyle idam edilmiştir (1453). Bu olay, Osmanlı tarihinde sadrazamın padişah tarafından idam edildiği ilk vakadır.
19. Çandarlı İbrahim Paşa Türbesi

İznik’in Lefke Kapı yönünde, Halil Paşa Türbesi’nin yakınında yer alan Çandarlı İbrahim Paşa Türbesi, 15. yüzyıl Osmanlı türbe mimarisinin sade ama zarif örneklerinden biridir.
II. Murat döneminde (1421–1451) sadrazamlık yapmış olan Çandarlı İbrahim Paşa, Osmanlı’nın devlet yapısını kurumsallaştıran önemli isimlerdendir.
Türbe, onun hatırasına oğlu Halil Paşa tarafından yaptırılmıştır. Yapı kare planlı olup kubbe ile örtülüdür. Dış cephesinde kesme taş ve tuğla malzeme dönüşümlü kullanılmış; pencere alınlıklarında ise geometrik tuğla süslemelerle hareket kazandırılmıştır.
Türbenin iç kısmında dört sanduka yer alır. Bunlardan biri İbrahim Paşa’ya, diğerleri ise ailesinin yakın üyelerine aittir. Yapı, zamanla onarım görmüş olsa da özgün karakterini büyük ölçüde korumaktadır.
20. Çandarlı Hayrettin Paşa

İznik’in doğu yönünde, Lefke Kapı’dan çıktıktan sonra sağ tarafta yer alan mezarlık alanında bulunan türbe, Osmanlı devlet yönetiminin ilk büyük ailelerinden Çandarlı soyunun kurucusu olan Çandarlı Hayrettin Paşa’ya aittir. Orhan Gazi ve I. Murat dönemlerinde vezirlik yapan Hayrettin Paşa, Osmanlı’nın erken döneminde askeri, hukuki ve idari sistemin temellerini atan en önemli devlet adamlarından biridir.
Türbe sade mimarisiyle dikkat çeker; kare planlı yapının üzeri kubbe ile örtülüdür. Duvarları kesme taş ve tuğla örgü tekniğiyle yapılmıştır. İçeride Hayrettin Paşa’ya ait sanduka ile birlikte birkaç aile üyesinin mezarı da yer alır.
Etrafı küçük bir hazireyle çevrili türbe, Osmanlı’nın kurumsal hafızasının sessiz bir tanığı gibidir. Türbenin bulunduğu alan, İznik’in doğu yönünde Lefke Kapı’yı geçtikten sonra devam eden eski mezarlık içinde kalır.
Ziyaret sırasında çevredeki Osmanlı dönemi mezar taşlarını da inceleyebilirsiniz; bazılarında Osmanlı hat sanatı ve tuğra motifleri görülmektedir.
🟠 Çandarlı Hayrettin Paşa, Osmanlı’nın ilk kazaskeri ve ilk vezirlerinden biri olarak kabul edilir. Kendisi, Yeniçeri Ocağı’nın kurulmasına öncülük eden ve devletin askeri teşkilatını sistemleştiren kişidir. Bu yönüyle Osmanlı idari yapısında kalıcı bir etki bırakmıştır. Oğlu Ali Paşa ve torunları Halil ile İbrahim Paşalar da uzun yıllar sadrazamlık yaparak bu geleneği sürdürmüştür.
21. Koimesis Tes Theotokos Kilisesi

6. yüzyılda inşa edildiği düşünülen Koimesis Tes Theotokos (Meryem’in Göğe Yükselişi) Kilisesi, Bizans dönemi İznik’inin en önemli ibadethanelerindendi. Bir zamanlar zengin mozaikleriyle ünlü olan yapı, günümüzde yalnızca temel kalıntılarıyla ayakta kalsa da, İznik’in Hristiyanlık tarihindeki kutsal mirasını hatırlatmaya devam ediyor.
İznik’in doğusunda, Lefke Kapı ile Yenişehir Kapı arasında yer alan Koimesis Tes Theotokos Kilisesi, Bizans döneminden günümüze ulaşan en eski ve en önemli dini yapılardan biridir. Adını Yunanca Theotokos’un Uykuya Dalışı anlamına gelen Koimesis Tes Theotokou’dan alır. Bu ifade, Meryem Ana’nın ölümünü değil, Tanrı katına uykuya dalarak yükselmesini temsil eder. Dolayısıyla yapı, Meryem Ana’ya adanmış kutsal bir bazilikadır.
İlk inşa evresinin 8. yüzyıla, yani II. İznik Konsili’nden kısa bir süre sonrasına tarihlendiği düşünülür. Depremler ve savaşlarla büyük yıkım yaşayan yapı, sonraki yüzyıllarda birkaç kez onarılmıştır. Bugün ayakta kalan kısımlar temel duvarları, apsis kalıntıları ve zemin mozaiklerinin bir bölümüdür. Yine de bu mozaiklerdeki renkler ve desenler, Bizans’ın görsel ihtişamının izlerini hala taşır. Kilisenin bulunduğu alan, arkeolojik kazılarla temizlenmiş olup bugün İznik’in Bizans dönemi izlerini takip eden yürüyüş rotalarına dahildir.
Mozaik zeminleri özellikle sabah veya akşam ışığında daha net görünür; mozaiklerin bazı bölümlerinde haç, asma yaprağı ve kuş motifleri seçilebilmektedir.
🟠 Koimesis Tes Theotokos Kilisesi, İznik’teki erken Hristiyan mimarisinin başyapıtı sayılır. 11. yüzyılda meydana gelen büyük depremde ağır hasar görmüş, 13. yüzyılda kısmen onarılmıştır. Yapının 1922 yılına kadar aktif olarak kullanıldığı ve son dönemde Ortodoks hacılar için önemli bir durak olduğu bilinmektedir.
22. Yakup Çelebi Camii

Osmanlı’nın erken dönem eserlerinden biri olan Yakup Çelebi Camii, İznik’in Osmanlı mimarisine geçiş sürecini en iyi yansıtan örneklerden biridir.
İznik’in kuzeyinde, Lefke Kapı yönüne doğru ilerlerken görebileceğiniz Yakup Çelebi Camii, Osmanlı’nın kuruluş dönemine ait sade ama tarihi değeri yüksek bir yapıdır. Aslen I. Murat’ın oğlu Şehzade Yakup Çelebi tarafından yaptırılmış, bir dönem imarethane olarak kullanılmış, daha sonra camiye dönüştürülmüştür. 1963 yılında restorasyonla birlikte bugünkü halini almış; günümüzde hem ibadet hem de ziyaret yeri olarak hizmet vermektedir.
Yapı dikdörtgen planlı olup, kesme taş ve tuğla karışımı duvar örgüsüyle inşa edilmiştir. Üst örtüsü tek kubbeyle sağlanmış, iç mekânda sade sıvalı duvarlar tercih edilmiştir. Avlusunda küçük bir hazire ve birkaç eski mezar taşı bulunur.
Her ne kadar Yakup Çelebi’nin asıl türbesi Bursa’daki Yakup Çelebi Türbesi olsa da, burası onun makam türbesi olarak kabul edilir. Caminin çevresinde İznik’in klasik Osmanlı mahalle dokusu hala kısmen korunmuştur.
Yakup Çelebi Camii, Orhan Gazi Dönemi’nin inanç yapıları arasında önemli bir geçiş örneğidir; zaviye, imarethane ve cami işlevlerinin iç içe geçtiği nadir yapılardandır.
🟠 Şehzade Yakup Çelebi, I. Murat’ın oğlu olup 1389’daki I. Kosova Savaşı sırasında trajik bir şekilde . Bu olay, Osmanlı tarihindeki ilk taht mücadelelerinden biri olarak anılır. Onun adına İznik’te yapılan bu cami, hem hatırasını yaşatmak hem de şehzadelik döneminin bir anıtı olarak inşa edilmiştir. Yapının bulunduğu bölge, erken Osmanlı mimarisinin taş–tuğla geçişli sade üslubunu temsil eder.
23. Böcek Ayazma

Bizans dönemine ait kutsal bir şifa kaynağı olan Böcek Ayazması, halk arasında “şifalı su” olarak bilinir. Efsaneye göre, bu sudan içen veya yıkanan kişiler cilt hastalıklarından kurtulurdu. Günümüzde sade bir yapı halinde olsa da, İznik’in Hristiyanlık dönemine ait ruhani mirasını yaşatan önemli bir kutsal mekandır.
Koimesis Tes Theotokos Kilisesi’nin hemen yakınında yer alan Böcek Ayazma, İznik’teki en eski Bizans dönemine ait kutsal yapılardan biridir. Ayazma, Yunanca kökenli bir kelime olup kutsal su anlamına gelir ve genellikle şifalı olduğuna inanılan su kaynaklarının bulunduğu küçük dini yapılara verilen addır. Böcek Ayazma da bu geleneğin tipik bir örneğidir; 6. yüzyıla tarihlenen yapı, Hristiyanlar için vaftiz ve arınma mekanı olarak kullanılmıştır.
Yapı dışarıdan bakıldığında yuvarlak bir plan gösterir. Dar bir merdivenle aşağıya inilen ayazma bölümünde küçük bir vaftiz havuzu bulunur. Bu havuzun çevresindeki taşlarda görülen işçilik ve mozaik kalıntıları, yapının Bizans mimarisinin erken örneklerinden biri olduğunu gösterir. Ayrıca içeride yer alan İbranice bir yazıt, ayazmanın temelinde daha eski bir kutsal alanın var olabileceğine dair ipuçları verir. Bu da burayı arkeolojik açıdan oldukça önemli kılar. Ayazmanın bulunduğu bölge sessiz, sade ve oldukça etkileyici bir atmosfere sahiptir.
Dar merdivenlerinden aşağı inildiğinde, duvarlarda nemden kaynaklı izler ve zamanla kararmış taşlar, buranın yüzyıllardır süregelen dini önemini hissettirir. Küçük alanına rağmen akustik olarak yankılanan bu yapı, İznik’teki erken dönem Hristiyan yaşamına dair nadir ipuçları sunar.
🟠 Böcek Ayazma’nın 6. yüzyılda Bizans döneminde yapıldığı, ancak içerisinde bulunan yazıtın M.S. 2. yüzyıla ait olduğu tespit edilmiştir. Bu durum, yapının pagan döneminden kalma bir kutsal alanın üzerine inşa edilmiş olabileceğini düşündürür. Ayrıca Böcek Ayazma’nın, Hyakinthos Manastırı kompleksinin bir parçası olduğu da ileri sürülmektedir.
24. İznik Sarı Saltuk Türbesi

İznik’in doğusunda, Lefke Kapı’dan Berber Kaya yönüne giderken yolun hemen sağında karşınıza çıkan bu türbe, Sarı Saltuk olarak bilinen efsanevi Türk dervişine adanmıştır.
Sarı Saltuk, Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşmasında büyük rol oynadığına inanılan bir alperen, yani hem savaşçı hem de veli kimliğiyle tanınır. Özellikle Balkan fetihlerinde manevi öncülük ettiği düşünülen Sarı Saltuk’un ismi, bugün yalnızca Türkiye’de değil, Balkanlar’ın birçok yerinde (özellikle Dobruca, Blagay, Mostar, Ohrid gibi şehirlerde) de saygıyla anılmaktadır.
İznik’teki türbe, halk inanışına göre onun manevi makamı olarak kabul edilir. Gerçek mezarının nerede olduğu kesin olarak bilinmediğinden, Sarı Saltuk’a atfedilen türbeler farklı şehirlerde bulunur. İznik’teki bu türbe ise Anadolu’daki en eski örneklerinden biridir.
Türbe sade taş malzeme ile inşa edilmiş olup, üzeri kubbe ile örtülüdür. İç kısmında sembolik bir sanduka bulunur. Bugün türbe çevresinde sessiz bir atmosfer hakimdir.
Bölge halkı tarafından özellikle kandil gecelerinde ve dini bayramlarda ziyaret edilir. Ziyaretçilerin dua edip adak adadıkları, mum yaktıkları bu alan, İznik’in manevi mirasının önemli bir parçasıdır.
25. Berber Kaya

Helenistik döneme ait kutsal bir anıt mezar olduğu düşünülen Berber Kaya, kayaya oyulmuş dev taş bloklar, hem antik dönemin mühendislik gücünü hem de inanç sistemini yansıtır. Efsanelere göre burası gizemli bir kral mezarı ya da tanrılara adanmış bir sunak alanıdır.
İznik’in doğusunda, Abdülvahap Gazi Tepesi’ne çıkan yolun hemen sağında yer alan Berber Kaya, hem tarihi hem de mistik bir atmosfere sahip doğal bir anıt mezar alanıdır. İlk bakışta sade kaya bloklarından oluşuyor gibi görünse de, dikkatli bakıldığında üzerinde insan eliyle yapılmış oyuklar, basamaklar ve nişler fark edilir. Bu da buranın yalnızca doğal bir oluşum değil, antik bir mezar kompleksi olduğunu ortaya koyar.
Berber Kaya, arkeologlar tarafından Bitinya Krallığı Dönemi’ne (M.Ö. 2. yüzyıl) tarihlenmektedir. Yapının, Bitinya Kralı II. Prusias veya onun ailesinden bir üyeye ait bir kaya mezarı olduğu düşünülür. Zamanla halk arasında bu bölge Berber Kaya olarak anılmaya başlamış; ismin kökeni ise kaya yüzeyindeki oyukların berber usturalarına veya aynalarına benzetilmesine bağlanır. Berber Kaya, günümüzde çok fazla ziyaretçi almasa da arkeoloji meraklıları ve fotoğrafçılar için oldukça etkileyici bir duraktır.
Kayanın çevresi doğal bitki örtüsüyle kaplı olup, tepeye doğru ilerledikçe İznik Gölü’nün muhteşem manzarası da görünür hale gelir. Bölge sessiz, izole ve doğayla iç içe olduğu için tarihi atmosferi hissetmek isteyen gezginler için harika bir keşif noktasıdır.
🟠 M.Ö. 2. yüzyıla tarihlenen bu kaya mezarı, İznik ve çevresindeki Hellenistik dönem mezar mimarisinin önemli örneklerinden biridir. Kayanın doğrudan oyularak şekillendirilmesi, dönemin elit sınıfına ait kişilerin gömü ritüellerine işaret eder. Ayrıca yapının çevresinde bulunan seramik parçaları ve taş işçiliği, burada bir nekropol (mezarlık alanı) bulunduğunu göstermektedir.
26. Abdülvahap Sancaktari Türbesi

İslam ordularının Bizans üzerine yürüyüşü sırasında şehit düştüğüne inanılan Abdülvahap Sancaktarı, İznik’in manevi bekçileri arasında sayılır.
İznik’in doğusunda, Berber Kaya’yı geçtikten sonra göle hakim bir tepeye ulaşırsınız. İşte bu noktada, hem manevi değeri hem de manzarasıyla ziyaretçileri büyüleyen Abdülvahap Sancaktarı Türbesi yer alır.
Türbe, Emevi döneminde Anadolu’ya yapılan seferlere katılan ve burada şehit düştüğü rivayet edilen Abdülvahap adında bir sancaktara adanmıştır. Adı sancaktar olarak anılır çünkü rivayete göre şehit düştüğü sırada elindeki sancağı bırakmamıştır.
Türbe, Osmanlı döneminde yenilenmiş olup taş ve tuğla karışımı mimarisiyle dikkat çeker. Küçük, kubbeli bir yapı olan türbenin çevresinde birkaç eski mezar daha bulunur. Ziyaretçiler, burada dua ederken İznik Gölü’nün büyüleyici manzarasını da izleme fırsatı bulur.
Türbe yalnızca dini bir ziyaret noktası değil, aynı zamanda İznik’in panoramik güzelliğini görebileceğiniz en yüksek noktalardan biridir. Bugün türbenin bulunduğu tepe, İznik’in en yüksek noktalarından biri olarak doğa yürüyüşleri ve meditasyon için de tercih edilmektedir.
Rüzgarın taşıdığı göl kokusu ve uzaktan görülen İznik surları, buraya mistik bir atmosfer kazandırır.
Yaz aylarında türbeye çıkan patika yollar yeşilliklerle çevrilidir; ilkbaharda ise doğanın canlanışı burayı adeta bir seyir terasına dönüştürür.
27. I. Murat Hamamı (Büyük Hamam) ve Roma Yolu

14. yüzyılda Osmanlı Sultanı I. Murad döneminde yapılan Büyük Hamam, günümüzde İznik’in en iyi korunmuş hamamlarından biridir. Yapının alt kısmında yer alan Roma yolu kalıntıları, kentin Bizans öncesi katmanlarını gözler önüne serer. Bu katmanlı yapı, İznik’in hem Osmanlı hem Roma geçmişini bir arada yansıtan eşsiz bir tarihi noktadır.
İznik’in merkezinde, Ayasofya’dan İstanbul Kapı yönüne doğru ilerlediğinizde hemen sağınızda yer alan I. Murat Hamamı, halk arasında Büyük Hamam olarak da bilinir. Çifte hamam planına sahip olan bu yapı, Osmanlı’nın erken dönem mimari özelliklerini taşıyan güzel bir örnektir.
Erkek ve kadın bölümleri birbirinden ayrı düzenlenmiş; soyunmalık, ılıklık ve sıcaklık bölümleri klasik Osmanlı hamam düzenine göre yapılmıştır. Duvarlarında kullanılan tuğla ve kesme taşların dönüşümlü dizilimi, yapıdaki estetik anlayışı yansıtır.
Hamamın erkekler kısmı günümüzde hala kullanılmaktadır, kadınlar kısmı ise restore edilerek sergi salonu haline getirilmiştir. İçeriye girdiğinizde yüksek kubbeleri, duvar nişleri ve sıcak su kanallarını görebilirsiniz.
Burası yalnızca bir hamam değil, Osmanlı’nın İznik’teki ilk şehircilik örneklerinden birini sunan sosyal yaşam mekanıdır. I. Murat Hamamı, hem Roma hem Osmanlı döneminden izler taşıması açısından özel bir konumdadır.
Roma Yolu, sadece bir taş döşemeden ibaret değildir. İznik’in geçmişinde ticaretin, orduların ve kültürlerin geçtiği ana damardır. Göl kıyısından başlayan bu hat, şehir merkezine uzanarak Roma dönemindeki planlı kent dokusunun izlerini bugüne taşır. Hamamın buraya inşa edilmesi, Osmanlı’nın da bu antik düzeni koruyup üzerine kendi yaşam kültürünü eklediğini gösterir.
Bugün restorasyon çalışmalarıyla birlikte çevresi düzenlenmiş, bazı dönemlerde kültürel etkinlikler için de kullanılmaktadır.
🟠 Hamam, I. Murat (1362–1389) döneminde inşa edilmiştir. Yapının altında yapılan arkeolojik kazılarda Roma dönemine ait taş döşeli bir cadde ortaya çıkarılmıştır. Bu antik yol, Roma döneminde İznik’i kuzeyden güneye bağlayan ana arterlerden biriydi. Zamanla üzeri kapatılarak Osmanlı döneminde hamamın temellerine entegre edilmiştir. Bugün hamamın ön kısmında ve çevresinde, bu antik caddenin bazı taş blokları hala görülebilir. Bu durum, İznik’in binlerce yıllık şehir dokusunun Roma’dan Osmanlı’ya kesintisiz bir süreklilik içinde geliştiğini göstermesi bakımından oldukça değerlidir.
28. Obelisk (Gaius Cassius Philis Anıt Mezarı)

İznik’in surlarının hemen dışında, antik İstanbul yolu üzerinde yer alan bu anıt mezar, Roma döneminden günümüze ulaşan en dikkat çekici yapılardan biridir. I. yüzyıla tarihlenen Obelisk, Gaius Cassius Philis adlı bir Roma vatandaşı için yaptırılmıştır.
Yaklaşık 12 metre yüksekliğindeki bu anıt, hem Roma mezar mimarisi hem de sembolik kabartmalarıyla İznik’in antik dönem zenginliğini yansıtır. Anıt, düzgün kesme taşlardan inşa edilmiştir. Gövdesinin bazı bölümlerinde Zafer Tanrıçası Nike’nin kabartmaları, bazı yüzeylerde ise Hristiyanlığın ilk dönemlerine ait haç işaretleri görülür. Bu da yapının, farklı inanç ve dönemlerden izler taşıyan nadir bir Roma kalıntısı olduğunu gösterir. Obelisk’in konumu da dikkat çekicidir.
Roma döneminde İstanbul yönünden gelenlerin kente girmeden önce gördüğü anıt mezar, bir anlamda hem ölümden sonraki şanı hem de kent girişindeki hoş geldin etkisini taşır.
Bugün çevresinde yapılan kazılar, mezarın alt kısmında mezar odaları ve sunu nişleri olduğunu ortaya koymuştur. Güneşin batışında taş yüzeylerdeki kabartmaların belirginleşmesi, fotoğrafçılar için eşsiz kareler sunar.
🟠 Obelisk, 1. yüzyılda yaşamış Gaius Cassius Philiscus adına yaptırılmıştır. Mezar anıtı, Roma döneminde hem kişisel onur anıtı hem de aile mozolesi işlevi görmüştür. Üzerinde yer alan kabartmalar, Roma döneminde İznik’in (Nikaia) ne kadar gelişmiş bir kent olduğunu kanıtlar. Zamanla Hristiyan hacıların bölgeden geçerken haç sembolleri kazıdığı, bu nedenle yapının kutsal yol üzerinde bir durak haline geldiği düşünülmektedir.
29. Sansarak Kanyonu

İznik’in doğa harikalarından Sansarak Kanyonu, kamp, trekking ve fotoğrafçılık tutkunlarının uğrak noktasıdır. Şelaleleri, doğal havuzları ve yemyeşil bitki örtüsüyle her mevsim farklı bir güzellik sunar. Yazın serinlemek, sonbaharda doğanın renklerini keşfetmek için ideal bir rotadır.
İznik merkezine yaklaşık 21 kilometre uzaklıkta bulunan Sansarak Kanyonu, doğayla iç içe vakit geçirmek isteyenler için bölgenin en etkileyici doğal rotalarından biridir. Kanyon, adını aldığı Sansarak Köyü’nden başlar ve içinden küçük bir dere akar. Yaklaşık 3 kilometrelik yürüyüş parkuru, kimi yerlerde kayaların arasından, kimi yerlerde suyun içinden ilerleyen keyifli bir rota sunar.
Yüksek kayalıklar, sık orman örtüsü ve berrak sularıyla kanyon, hem doğa yürüyüşü (trekking) hem de fotoğrafçılık için eşsiz bir alandır. Ancak yolun bazı kısımları kaygan olabileceği için spor ayakkabı veya su geçirmez trekking ayakkabısı tercih edilmesi önerilir. Kanyonun girişinde kamp yapılabilecek alanlar da bulunur.
Doğayla baş başa kalmak isteyenler için bu bölge, kuş sesleri ve suyun şırıltısı eşliğinde tam bir huzur noktasıdır. Ancak kanyon içinde tesis veya market bulunmadığından, yiyecek, su ve ekipman hazırlığınızı önceden yapmanız gerekir.
30. Keramet Kaplıcaları

Fotoğraf: www.gotobursa.com.tr/tr/mekan/keramet-kaplicasi-410/
İznik Gölü’nün kuzeyinde, Keramet Köyü sınırlarında yer alan Keramet Kaplıcaları, doğanın içinde sıcak suyun şifasını sunan sakin bir kaçış noktasıdır. İznik merkeze yaklaşık 26 kilometre, Orhangazi’ye ise 16 kilometre uzaklıktadır.
Burası, Marmara Bölgesi’nde doğal açık hava kaplıcası olarak bilinen nadir yerlerden biridir. Yer altından çıkan suyun sıcaklığı 34–36°C civarındadır ve içeriğindeki minerallerin romatizma, kas ve eklem ağrıları, cilt rahatsızlıkları gibi sorunlara iyi geldiği söylenir.
Kaplıca suyu doğrudan küçük bir gölete akar; bu göletin çevresinde hem yerel halkın hem de kampçıların sıkça kullandığı alanlar bulunur. Keramet Kaplıcaları’nın en güzel yanı, doğal ortamın bozulmamış olmasıdır. Kaplıca çevresinde birkaç küçük işletme bulunsa da hala doğal termal gölet atmosferi korunmaktadır.
Buraya gelirken yanınıza mutlaka havlu, terlik, yedek kıyafet alın; ayrıca yaz aylarında bile akşamları serin olabildiğini unutmayın.
Kaplıcanın etrafındaki zeytin ağaçları, suyun buğusuyla birleşince ortaya masalsı bir manzara çıkar.
İznik gezinizin sonunda doğayla baş başa kalmak ve yorgunluğunuzu atmak için ideal bir duraktır.
İznik’te Ne, Nerede Yenir?
Seyahatlerin en önemli parçalarından birisi de gidilen yerlerdeki lezzetlerdir. Ancak İznik’te öyle çok da farklı bir lezzet bulma şansınız yok. Ama İznik’in göl kıyısında olması göl balıkları tadabileceğiniz anlamına geliyor. Özellikle isterseniz yayın, sazan gibi tatlı su balıklarını tadabilirsiniz. Göl balığı benlik değil derseniz köfte vb. aperatif yiyecekleri atıştırabilirsiniz. Tabii göl manzaralı bir mekan sıradan bir yemeği bile bir nebze de olsa farklı hale getirecektir. Bu arada bulunduğu coğrafta bir zeytin memleketinin tam ortası. İznik’in zeytin ve zeytinyağından tadabilirsiniz. Son olarak şunu söyleyelim. İznik’e gelmişken buraya özgü bir şey olsun derseniz, yayın tava ya da yayın şişi deneyebilirsiniz. Benim tercihim yayın şiş…

İznik Gölü’nün bereketli sularında yetişen yayın balığı, bölgenin en sevilen lezzetlerinden biridir. Izgarada pişirilen yayın şiş, dışı çıtır içi yumuşak dokusuyla damaklarda iz bırakır. Göl kıyısındaki restoranlarda taze otlar ve yoğurtlu sos eşliğinde mutlaka tadılmalıdır.
Ne Yenir?
►Balık çorbası
►Yayın Tava
►Yayın Şiş
►Köfte
►Zeytin
Nerede yenir?
►İznik Askania Restaurant
►Çamlık Restaurant
►Nihat’ın Yeri
►Beyaz Ev Özel Cafe Restaurant
►Köfteci Yusuf

İznik’te Nerede Kalınır?
İznik, göl kıyısında yer aldığı için özellikle yaz aylarında oldukça hareketlidir. Burayı tercih sebebiniz ister İznik Gölü’nde yüzmek, ister tarihi yerleri gezmek olsun; her zevke uygun konaklama seçeneğini kolayca bulabilirsiniz.
Şehirde büyük tatil köyleri veya ultra lüks oteller yok, ama buna gerek de yok. Çünkü İznik’te doğayla iç içe, samimi ve kaliteli hizmet sunan birçok butik otel ve pansiyon bulunuyor. İster göl manzaralı bir otelde kalın, ister zeytinliklerin arasında huzurlu bir konaklama deneyimi yaşayın; tercih tamamen size kalmış.
Eleia Hotel İznik
İznik Gölü’nün huzur veren manzarasına karşı konumlanan Eleia Hotel İznik, modern dekorasyonu, sakin atmosferi ve kaliteli hizmetiyle öne çıkıyor. Göl kenarında güne başlamak, gün batımını terasta izlemek isteyen gezginler için keyifli bir alternatif.
Trip.com’da görüntüle →
İznik Çandarlı Çiftliği & Spa
Doğanın kalbinde, zeytin ağaçlarının arasında yer alan Çandarlı Çiftliği & Spa, hem huzurlu hem de keyifli bir konaklama deneyimi sunuyor. Göl manzaralı odaları ve spa olanaklarıyla İznik’te sakinlik arayanlar için ideal.
Trip.com’da görüntüle →İznik’te Yapmadan Dönme
►Ayasofya’yı, kapıları, surları görmeden,
►İznik çinilerinin yapımını izleyip satın almadan,
►Göl kıyısında yayın şiş yemeden,
►Yaz mevsiminde geldiyseniz gölde kano yapmadan,
►Gün batımını İznik Gölü kıyısında izlemeden DÖNMEYİN…
İznik Hakkında Sık Sorulan Sorular
İznik nereye bağlıdır ve hangi bölgede yer alır?
İznik, Bursa iline bağlı bir ilçedir ve Türkiye'nin Marmara Bölgesi'nde yer alır. İznik Gölü’nün doğu kıyısında, Gemlik ve Orhangazi ilçelerinin yakınında bulunur.
İznik’e nasıl gidilir?
İznik’e Bursa üzerinden özel araçla yaklaşık 1 saatte ulaşabilirsiniz. İstanbul yönünden Osmangazi Köprüsü’nü kullanarak Orhangazi–İznik rotasıyla 2 saatte ulaşmak mümkündür. Ankara yönünden gelenler ise Sakarya–Pamukova hattını tercih edebilirler.
İznik Gölü’nde yüzmek serbest mi?
Evet, İznik Gölü’nde yaz aylarında belirlenen plaj alanlarında yüzmek mümkündür. Göl tatlı su özelliği taşıdığı için denize göre daha sakin ve serindir. Ancak güvenlik açısından belediyenin izin verdiği bölgelerde yüzmek önerilir.
İznik neyle ünlüdür?
İznik; çinileri, tarihi surları, Ayasofya-Orhan Camii, gölü ve UNESCO adayı kültürel mirasıyla ünlüdür. Özellikle İznik çinileri 16. yüzyıldan beri Osmanlı sanatının sembolüdür.
İznik’te nerede konaklanır?
İznik Gölü kıyısında yer alan butik oteller ve pansiyonlar en popüler konaklama seçenekleridir. Seyir Butik Otel, Limnades Hotel ve Zeytin Bahçesi Hotel öne çıkan tesisler arasındadır.
İznik’te ne yenir?
İznik mutfağı göl balıklarıyla ünlüdür. Özellikle yayın şiş, yayın tava ve balık çorbası mutlaka denenmelidir. Ayrıca yöredeki zeytin ve zeytinyağları da oldukça lezzetlidir.
İznik çinileri nereden alınır?
İznik merkezindeki Kılıçaslan Caddesi boyunca yer alan atölye ve çini dükkanlarından orijinal İznik çinilerini bulabilirsiniz. Süleyman Paşa Medresesi çevresi de el yapımı çini satış noktalarıyla bilinir.
İznik’te görülmesi gereken yerler nelerdir?
Ayasofya-Orhan Camii, İznik Surları, Lefke Kapı, İznik Müzesi, Roma Tiyatrosu, Su Altı Bazilika ve Keramet Kaplıcaları, İznik’in mutlaka görülmesi gereken yerlerindendir.
İznik Gölü’nde kano veya tekne turu yapılabilir mi?
Evet, özellikle yaz mevsiminde İznik Belediyesi tarafından organize edilen göl aktiviteleri arasında kano, kürek ve tekne turları da bulunur. Gölün doğu kıyısı bu etkinlikler için uygundur.
İznik’e gitmek için en uygun mevsim hangisidir?
İznik dört mevsim gezilebilir ancak ilkbahar ve sonbahar ayları (Nisan–Haziran, Eylül–Ekim) hem hava sıcaklığı hem doğa manzaraları açısından en uygun dönemlerdir.
İznik’te kamp yapılır mı?
Evet, İznik Gölü çevresinde çadır ve karavan kampı yapılabilecek birçok alan bulunur. Özellikle Sansarak Köyü, Keramet Kaplıcaları çevresi ve gölün batı kıyısı kampçılar tarafından tercih edilir.
İznik günübirlik geziler için uygun mu?
Kesinlikle. Bursa, Kocaeli veya İstanbul’dan sabah erken çıkıldığında İznik günübirlik geziler için mükemmel bir rota sunar. Tarihi merkez, göl kenarı yürüyüşü ve çini atölyeleriyle dolu dolu bir gün geçirmek mümkündür.
Seyahatleriniz RehberName Tadında Olsun...
