Myra Antik Kenti hakkında bilinmeyenler? Myra nerede yer alıyordu? Likya Bölgesi’nin ihtişamlı kenti Myra’nın Noel Baba ile alakası neydi? Kentin geçmişi ve göz alıcı yapıları neler?
Akdeniz kıyılarının en çok turist çeken kentlerinden Myra, sahip olduğu tiyatrosu ve kaya mezarları ile kendine hayran bırakıyor. Likya Uygarlığı’nın zengin kenti Myra 2500 yıllık geçmişi, Likya tipi görkemli mezarları, tiyatrosu ve tüm dünyaca tanınan Noel Baba’ya (Aziz Nicholaos) ev sahipliği yapmasıyla meşhur.
Yolunuz Kaş, Kekova, Adrasan ya da Finike taraflarına düşerse Demre’ye mutlaka uğrayıp buraları görün. Sizler için hazırladığımız Myra Kenti yazımızı okuduktan sonra gezinizin daha da anlam bulacağına inanıyoruz. İşte Myra Antik Kenti hakkında herşey...
Myra Antik Kenti’nin Konumu
Myra Antik Kenti, Antalya’nın batıda kalan ilçesi Demre’de yer alır. Teke Yarımadası’nda bulunan kent, Demre merkeze 2 kilometre mesafededir. Finike’ye 30 kilometre, Kaş’a ise 45 km mesafedeki Myra, Kekova’ya (Üçağız Köyü’ne) 20 km uzaklıktadır.
Myra konumu itibariyle Kaş ve Finike arasında yer alır. Dolayısıyla bu bölgede tatil planı yapanların yol güzergahı üzerinde olup ulaşımı kolaydır. Adrasan’da ya da Kaş’ta tatil yapacaksınız Demre’deki Myra Antik Kenti’ni ve Noel Baba Kilisesi’ni de programınıza dahil edin derim.
Demre Hakkında Bilinmesi Gerekenler
Demre Antalya’nın 19 ilçesinden biridir. Antalya merkeze 145 km mesafede yer alır. Kaş ile baraber batıda kalan son iki ilçeden biridir. Demre doğası, tarihi ve kültürü ile Akdeniz kıyıların da en özel yerleşimlerinden biri. Fakat nedense Demre ilçesi diğer Antalya ilçeleri kadar popüler olamıyor. Bunun sebebi belki de yeterli olmayan reklam.
Halbuki ülkemize gelen bir çok yabancı turist Demre’ye uğrar. Çünkü burada Aziz Nikolaos yani Noel Baba’nın mezarı ve kilisesi vardır. Dünyada Santa Claus olarak bilinen Noel Baba’ya atfedilen kilise binlerce yabancı turist için kutsal kabul edilmiştir. Bu kiliseyi gezenler ardından Myra kentini gezer, gösterişli mezarların ve tiyatronun izini sürer. Noel Baba Kilisesi 2000 yılından bu yana UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'ndedir.
Bir adım ötedeki Andriake limanı ise bir zamanların en büyük ve en önemli limanlarından biridir. Myra kentinin limanı olan Andriake, şimdilerin Çayağzı denilen bölgesi ve asırlar boyunca Akdeniz’deki ticaretin bel kemiği olmuştur.
Yine Batık Şehir olarak ün yapan Kekova Adası ve Körfezi, Demre sınırlarındadır. Her yıl binlerce turist Kekova’nın gizemini merak eder, Üçağız ve Kaleköy’de tatil yapar. Bu huzur dolu rotanın keyfini sürer, tertemiz denizin ve koyların hayranı olur.
İşte bu açıdan baktığınız zaman bir çok eşsiz görülecek yer var Demre’de. Demre’nin sahip olduğu turistik rotalar ülkemizin de reklam yüzleri aslında.
Nüfusu yaklaşık 26 bin kişi olan ilçe geçimini % 90 tarımla sağlıyor. Türkiye’de en çok sivri biber üretimi yapılan yerlerdendir Demre. İlçenin turizm potansiyeli çok yüksek ama gereken turistik hizmetler yeterli olmadığı için malesef turizm potansiyelini ön plana çıkaramıyor Demre. Dileriz ilerleyen yıllarda Demre hakettiği ilgiyi görür.
Myra İsmi Nereden Geliyor?
Myra isminin nereden geldiğine yönelik bir kaç iddia bulunmaktadır. Genel olarak bilinen anlamı “Yüce Ana Tanrıçanın Yeri.” Myra Antik Kenti kazı başkanı Prof. Dr. Nevzat Çevik, kentin ilk isminin “Muri” olduğunu söyler. Muri ismi zamanla da “Myra” olarak telaffuz edilmiştir.
Likçe yazıtlarda ise “Myrrh” olarak geçer kentin ismi.
Bir diğer rivayete göre de Kıbrıs Kralı Kinyras’ın Myrrha adlı kızının isminden doğar Myra.
Yine başka iddia; Myra ismi burada akan Myros Çayı’ndan gelmektedir. Myros Çayı günümüzdeki Demre Çayı’dır. Kentin isim kökeninin bu çay olduğu düşünülmektedir.
Ayrıca Myra isminin özel bir isim olabileceği de muhtemeldir. Fakat şunu belirtelim ki en parlak dönemi olan Likya Birliği üyeliği döneminde “En Parlak Kent” lakabıyla anılmış, bu ünvanla 6 büyük kentin de üstünde olduğunu hissettirmiştir.
Myra Antik Kenti’nin Tarihçesi
Likya Birliği’nin en önemli kentlerinden biriydi Myra. Amasyalı ünlü coğrafyacı Strabon, “Geographika” adlı eserinde (Antik Anadolu Coğrafyası XII-XIII-XIV, Sayfa 245-247) Myra’nın oy hakkına sahip 23 kentten biri olduğunu söyler.
Bu oy hakkına sahip 23 Likya kentinden en büyüklerinin 3, orta büyüklükte olanların 2, geriye kalanların da 1 oy hakkı olduğunu belirtir. İşte 3 oy hakkına sahip en büyük 6 kent: Xanthos, Patara, Pınara, Olimpos, Tlos ve Myra idi. Myra döneminin en gelişmiş en zengin kentlerinden biriydi.
Ayrıca Strabon Myra kentinin, denizden 20 stadion yukarıda, yüksek bir tepe üzerinde kurulu olduğunu yazar aynı eserde. Peki stadion ne demektir?
Stadion: Yunanlar’ın kullandıkları bir uzunluk ölçü birimidir ve 1 stadion yaklaşık 180-200 metrelik uzunluğa tekabül eder.
Hakikaten bugün Myra’ya vardığınızda o görkemli ev tipi mezarların ve tiyatronun hemen üst tarafındaki tepe yani akropol dikkatinizi çeker. Üzücü olan ise akropolde kayda değer bir yapının ayakta kalmamış olması. İlk başta bu tepeye kurulan kent, büyüdükçe aşağıdaki ovaya yayılarak gelişme göstermiştir.
Myra’nın üç tarafı da dağlarla çevrili. Hemen yanıbaşından ise Demre Çayı (Myra Çayı) geçmektedir. Görünen o ki Demre Çayı’nın asırlar boyu taşıdığı alüvyonlardan Myra da nasibini almıştır. Şehir o yüzden ovaya yayılarak büyümüş, hatta zamanla bir çok yapı bu alüvyonların altında kalmıştır. Bulunan eserler kentin geçmişinin 2500 yıllık olduğunu ortaya koyuyor.
Myra kentinin M.Ö. 5. yüzyıldan itibaren tarih sahnesinde yer aldığı biliniyor. O dönemde kentte basılan sikkelerin üzerinde Ana Tanrıça kabartması (Artemis) vardır. Lakin Myra kentinin aktif bir şekilde tarih sahnesinde rol almaya başlaması Hellenistik Dönem’dir.
Büyük İskender’in 3 kıtaya yayılan imparatorluğu, genç yaştaki büyük başarıları fakat 33 yaşında iken erkenden ölümü üzerine koca imparatorluğu komutanları arasında paylaşılacaktı. İskender ölürken ardında bir varis bırakmadığı için imparatorluğu kendi komutanları arasında bölüşülmüş fakat zamanla da bu komutanların arasında sürtüşmeler ve savaşlar patlak vermiştir.
M.Ö. 3. yüzyıl boyunca işte bu sürtüşmelerin sonucu olarak Myra, Ptolemaioslar’ın hakimiyetinde kalmıştır. M.Ö. 197 senesinde ise Seleukos Kralı III.Antiokhos’un bu bölgeye hükmetmesiyle Myra’nın adı tam olarak tarihte yerini alır. Phaselis, Patara, Myra ve Andriake’nin III.Antiokhos tarafından ele geçirilişinden bahsedilir. Kısa bir süre sonra da önce Rodoslular’ın ardından Roma’nın hakimiyetine geçer bu bölge.
Roma döneminde adı daha çok duyulan Myra, kendi limanı konumundaki Andriake ile de ticareti iyice ele geçirir. Andriake, Myra’nın bir dış mahallesi ve limanı konumundadır. Hatta Roma döneminde M.Ö. 42 yılında Roma İmparatoru Sezar’ın katillerinden Brutus’un bazı Likya kentlerini ele geçirdikten sonra komutanlarından birini (Lentulus Spinter) Myra’ya gönderdiği, Andriake limanının ağzında gerili olan zincirin Spinter tarafından kırıldığı ve Andriake’nin Romalı Spinter’e teslim olmak zorunda olduğu bilinir.
Fakat şu bir gerçek ki Roma döneminde gerek Myra gerekse Myra’nın limanı Andriake ihtişamlı günler yaşamıştır. Ticaret yoğundur, Roma imparatorları bu limana ayrı bir önem vermektedir. Andriake limanında bazı Roma hükümdarlarının heykelleri dahi dikilidir. Onurlandırma Anıtları’nda Hadrian başta olmak üzere bazı imparatorlara da övgüler yağdırılır. Hadrianus döneminde Andriake’deki mureks harcı kullanılarak yapılan eşsiz yapı Granium (Tahıl ambarı) ve Liman Agorası (Plakoma) inşa edilmiştir. (Andriake hakkındaki yazımızda daha fazlasını okuyabilirsiniz).
Likya Birliği bu dönemde kurulmuş, birlik adına paralar basılmıştır. Birlik Roma döneminde daha da zenginleşir, büyür ve üst düzey bir rafaha ulaşır.
M.S. 4. ve 7. yüzyıllar arası ise Myra’da din Hristiyanlıktır. Bizans döneminde bir çok kilise inşa edilen Myra’dan çok önemli bir isim dünyaya yayılmaktadır: Aziz Nikolaos.
Erken Bizans döneminde (M.S. 4.yy) Myra’da başpiskoposluk yapan Aziz Nikolaos, Likya kentlerinden Patara’da M.S. 270 yılında dünyaya gelmiştir. 343’te ise Myra’da hayatını kaybeden Nikolaos, bu kentte piskoposluk yapmıştır. Bu süreçte Myra, Hristiyanlık açısından kutsal bir kente dönüşmüştür. Hatta Aziz Nikolaos’un ünü sayesinde bu dönem Likya’nın başkenti olmayı başarmıştır Myra.
381 yılında gerçekleştirilen Konstantinapolis Konsili’ne ait resmi belgelerde Myra’nın Patara kentinin önüne geçtiği görülmektedir. Yani Myra 4. yüzyılda hızla önemi artan bir kent haline gelmiş olup II.Theodosius döneminde Likya Bölgesi’nin idari başkenti olduğu resmi olarak kabul görmüştür.
Myra kenti, M.S. 542 yılında yaşanan veba salgınından dolayı büyük darbe almıştır. Bundan sonrası ise sökük gibi gelir. Kent M.S. 7. yüzyıldan itibaren yaşanan bir takım doğal felaketlerden dolayı önemini kaybetmeye başlamıştır. Özellikle de alüvyonların etkisiyle şehir dolmaya başlamış, depremlerle zarar görmüştür. Üstüne üstlük Arap akınları da durmamış ve şehir ahalisinin huzurunu kaçırmıştır. Tüm bu sebeplerden Myra kenti yavaş yavaş terk edilmiştir.
11. yüzyılda Bizans İmparatoru I.Aleksios döneminde Selçuklular’ın ele geçirdiği Myra, o dönemde Aziz Nikolaos’un kemiklerinin Bari’ye kaçırılmasıyla gündeme gelmiştir. (Her ne kadar bu olay hala tartışmalı olsa da Aziz’in kemiklerinin Bari’de olduğuna inanılıyor)
Myra ve limanı Andriake’nin sonunu getiren Myros (Demre) Çayı olmuştur. Günümüzde Demre ilçesi bu alüvyonların üzerinde kurulu, üstelik neredeyse 10 metreyi bulur bu katman. Kim bilir kazıldıkça neler çıkacak toprağın altından.
Demre yani Myra; bir zamanların ihtişamlı yaşamının aksine sakin sakin nefes almaya devam etmektedir.
Myra Antik Kenti’nde Göreceğiniz Yapılar
Şehre gezmeye geldiğinizde tiyatronun üst tarafındaki tepeye başınızı çevirirsiniz, burası akropoldür. Fakat malesef akropolde kalan pek bir şey yoktur. Bazı kısımlarda göreceğiniz sur duvarları ise Myra gibi zengin bir kentin savunma sistemlerinden hayatta kalan duvarlar. Tiyatroya yakın konumdaki hamam da görülebilecek nadir yapılardan biridir. Myra’da görülebilecek en iyi iki yapı, tiyatro ve mezarlar. İşte Myra gezilecek yerler...
1. Myra Kaya Mezarları
Myra denince akla direk görkemli kaya mezarları ve tiyatro gelir. Çünkü hayatta kalan neredeyse başka sağlam yapı yok denecek kadar az.
Myra’da iki nekropol yer almakta idi. Tiyatronun batısında göreceğiniz Deniz Nekropolü (Batı Nekropolü), doğusunda ise Nehir Nekropolü (Doğu Nekropolü) vardı. Tiyatronun hemen batısında kalan sizin göreceğiniz Deniz Nekropolisi hakikaten göz alıcı. Likya bölgesi’nin en gösterişli ve en çarpıcı kaya mezarları bunlar.
Uzaktan baktığınızda tipik bir ev ya da tapınak mimarisini andırır bu mezarlar. Yaklaştıkça ise görkemi daha da artar. Klasik evi andıran mezarların bazılarının üzerlerinde kabartmalar var. Ölen kişinin hayatıyla ilgili yapılan kabartmalar da malesef zaman içinde soyguncuların yaptığı kaçak kazılarda zarar görmüştür.
Ana kayaya oyulan mezarların üst kısımları çatı şeklinde adeta. Likyalılar ölümden sonraki hayata inanıyorlardı. Ölüm bitiş değildi onlara göre, sadece mekan değiştirmekti. O yüzden mezarlarını ev tipinde inşa etmişler ve ölen kişinin öbür dünyada kullanabilmesi için de bir çok eşya bırakmışlardı mezarlara. Bunlara “Ölü Hediyesi” diyoruz.
Ölü hediyeleri ölen kişinin cinsiyetine ve sıfatına göre de farklılık gösterebiliyordu. Bir savaşçı, bir kahraman ya da bir asker... Bir kadın, bir rahibe ya da küçük bir kız çocuğu... Ölü hediyeleri bu kişisel farklılıklarla değişiklik gösterebiliyordu.
Mezarların şekli ve nitelikleri mezarda yatan kişinin statüsünü gösteriyordu. Alınlıklardaki kabartmalar da kişinin hayatından sahneler sergileyebiliyordu.
Buradaki mezarlarda bir çok yazıt ele geçmiştir. Likçe ve Yunanca olan bu yazıtlar ölen kişilerle ilgili bilgiler vermektedir.
2. Myra Antik Tiyatro
Akropolün eteklerinde inşa edilmiş ayakta kalan nadir yapılardan biridir tiyatro. İyi korunmuş durumdaki tiyatro Myra’nın geçmişte kalan zengin ve ihtişamlı günlerinin en iyi şahiti aslında. İki katlı yapılan sahne binasının çoğunluğu ayaktadır.
Roma dönemi yapısı olan tiyatro yaklaşık 10 bin kişiliktir. Likya Bölgesi’nin en iyi korunmuş, en büyük ve en görkemli tiyatrolarından biri olmayı başarmıştır.
Tiyatro maskeleri ve çeşitli mitolojik hikayelerin kabartmaları dikkat çekicidir. Myra’da sık sık göreceğiniz maske kabartmaları o dönemin tiyatro oyunları hakkında da bilgiler vermektedir.
Antik dönemde tiyatro oyunlarında kullanılan maskeler oyuncuların olmazsa olmaz aksesuarları idi. Trajedi, komedi, drama ve dahasında oyunun türüne göre takılan maskeler aktörlerin bir nevi kendi yüzleriydi. Yuvarlak gözler, açık ağızlar, sinirli bakışlar; hepsi aktörün sergileyeceği oyunun ön hazırlıklarıydı. Oyuncunun dikkat çekmesini sağlıyordu maskeler. Hepsinin bir anlamı ve görevi vardı aslında.
Maskeler çoğu zaman birden fazla karakterin bir tek oyuncu tarafından sergilenmesini de kolaylaştırıyordu. Tek oyuncu farklı maskeler sayesinde farklı bir çok role bürünebiliyordu.
Geniş bir alanda canlandırılan karakterde oyuncunun mimiklerini seçmek seyirci için zor olabilirdi. Maske ile oyuncunun yüz ifadesini yansıtması daha kolay oluyordu elbet.
Maskelerdeki büyük yuvarlak ağızlar ise sesin daha iyi çıkmasını sağlıyor yani bir yerde megafon görevi görüyordu.
Tiyatrolarda ilk dönemlerde kadın oyuncular yer almıyor, kadınların rollerini de erkekler oynuyordu. İşte burada da maskeler devreye giriyor, tiyatronun yine ayrılmaz bir parçası haaline geliyordu.
Oynanan oyunlarda seyirciyi etkisini altına alan ve hipnotik bir özelliği olan maskeleri Myra tiyatrosunda görüyorsunuz.
Myra Üzerine Son Bir Kaç Not
Myra’da ilk kazılar 2009 senesinde başladı ve her yaz devam ediyor. Akdeniz Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Nevzat Çevik tarafından yürütülen kazılarda bir çok düzenleme yapıldı. Gerek Andriake’de gerekse Myra’da yapılan kazılar bu kentin ve limanının kendi çağında ne denli önemli ve zengin olduğunu ortaya koyuyor.
Myra’da Likya’nın baş tanrısı Apollon adına ve ayrıca Artemis adına yapılmış tapınaklar vardır. Bugün alüvyonlar altında kalmış Myra’nın sırları henüz çözülebilmiş değil. Myra için “Pompei” benzetmesi yapılmaktadır. Bugün Demre ilçesinin altının arkeolojik bir kazı alanı olduğunu düşündüğünüzde, metrelerce toprağın altında kalmış olan yapıların gün ışığına çıkma fikri dahi insanı heyecanlandırıyor. Apollon ve Artemis tapınakları da dileriz bir gün açığa çıkacaktır.
Böylesi gizemli ve görkemli Likya tipi mezarlara ev sahipliği yapan, antik tiyatrosu ile baş döndüren Myra mutlaka gezi planınızda yerini almalı. 25 asrı devirmiş bir kentin alüvyonlara teslim olmuş olması, tarihinde sayısız felaket yaşaması, sonunu getirse de; bir zamanların başkentlik yapmış kadim kenti burası.
Limanı Andriake’de Akdeniz’deki ticarete yön vermiş, mallarını getiren tüccarlara kucak açmış, metropol şehir özelliği gösteren, zenginliğini katlanarak artırmış bir kentti Myra...
Tiyatrosunda yüzlerce oyun sergileyip, gelenlere keyif dolu zamanlar geçirtmiş, nekropolündeki ihtişamlı mezarlarıyla ölümden sonraki hayata hazırlıklarını yapmış, burada bile zenginliğinden taviz vermemiş bir kentti Myra...
Hadrianus gibi daha bir çok önemli imparatorların ve hükümdarların ayak bastığı, medeniyetlerin kıskanarak baktığı ve örnek aldığı bir kentti Myra...
Noel Baba karakteri olarak tüm dünyada ün bulan Aziz Nikholaos’un sözünü geçirttiği, Hristiyanlığın zirve yaptığı bir kentti Myra...
Şimdi asırların yorgunluğunu omzundan atmış sessiz sessiz ama yine tüm görkemiyle siz sevgili ziyaretçilerini bekleyen kent Myra...
Likya Uygarlığı'nın antik kentleri 2009 senesinde UNESCO Geçici Miras Listesi'nde yerini almıştır. Likya'nın kadim kenti Myra'dan sonra mutlaka Andriake limanını ve burada kurulan enfes müzeyi gezin. Likya Uygarlıkları Müzesi olarak hizmet veren yapının hikayesini ve özelliklerini öğrenin. Sizi bekleyen büyük gizemler olacak Myra'nın limanı Andriake'de. İyi geziler...
Seyahatleriniz RehberName tadında olsun...