Ksanthos (Xanthos) Antik Kenti, Likya'nın başkenti olan, bağımsızlık uğruna toplu intihar edenlerin şehri olarak bilinir. Ksanthos'un tarihçesi ve göreceğiniz yapılar...
1988 yılında Ksanthos (Xanthos) ve Likya’nın Kutsal Alanı olarak kabul edilen Letoon ile birlikte UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne dahil edilen kent;
Hititlerin Lukka ülkesinin Awarnası,
Likya ülkesinin Arinnası,
Likya’nın en büyük kentlerinden birisi,
Likya Birliği döneminde 3 oy hakkına sahip 6 kentten birisi,
Bağımsızlık uğruna ölüme giden onurlu bir kent...
Yukarıda sayılanlar bile Ksanthos’un neden bu kadar önemli olduğunu fazlasıyla anlatmaya yetiyor aslında. Ksanthos denince herkesin gözünde canlanan dikme anıt mezarlar olsa da şu an kentte bulunandan çok daha fazlasına sahip bir kent.
Ksanthos (Xanthos) Antik Kenti’nin ne kadar önemli olduğunu anlamak için ören yerine ek olarak British Museum’u gezmek görmek gerekir. Charles Fellows, 1838’de bölgede yaptığı gezi sırasında Ksantos’u keşfeder. Ksanthos (Xanthos), Likya ve Anadolu tarihinin en önemli parçaları daha o zamandan yurt dışına götürülmeye başlanılır. Götürülenler arasında en bilinenleri ise Nereidler Anıtı, Harpyler Anıtı ve Aslanlı Mezar’dır.
Ksanthos Antik Kenti Nerede
Ksanthos (Xanthos) Antik Kenti, Antalya-Kaş’ın Kınık Köyünde bulunmaktadır. Hemen Muğla sınırının yakınında bulunan Ksanthos, Letoon Kutsal Alanı’na da 6 km uzaklıkta bulunuyor. İster Kaş tarafından gelin ister Fethiye tabela konusunda oldukça zengin olan yönlendirmeler sayesinde rahatlıkla bulabilirsiniz.
Ksanthos, Kaş’a 45, Fethiye’ye 63 km uzaklıkta bulunuyor. Likya'nın en önemli liman kenti olan Patara Antik Kenti'ne ve Patara Plajı'na ise yaklaşık 13 km uzaklıktadır. Eşen Çayı’nın (Ksanthos Çayı) yakınlarında tepede kurulu olan Ksanthos’u ziyaret ettiğinizde bu kentin ve Likya’nın Kutsal Alanı olan Letoon’u da ziyaret etmeyi unutmayın.
Ksanthos Ören Yeri Giriş Ücreti
2021 yılı itibariyle 14 TL giriş ücreti bulunmaktadır. Ksanthos Ören Yeri, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı olduğundan Müzekart geçerlidir. Dolayısıyla 65 yaş üstü ve 18 yaş altı T.C. vatandaşları için ücretsizdir.
Ksanthos Antik Kenti Tarihi
Ksanthos tarihi genel hatlarıyla Likya ile beraber gitmektedir. Genel olarak Teke Yarımadası olarak nitelendirebileceğimiz Likya’nın Ksanthos Vadisinde bulunan en büyük ve önemli kentlerinden birisidir.
Böylesine önemli bir kent olduğundan birçok Homeros, Heredot ve Strabon gibi antik dönem tarihçisi de Ksanthos’tan bahsetmiştir. Her ne kadar bazı bilgiler günümüz kazılarıyla elde edilen bilgilere ters düşse de yine önemli kaynaklar olarak kabul edilir.
Ksanthos’un ilk olarak ne zaman kurulduğunu söylemek zor. Fakat Ksanthos’un da bulunduğu vadi eski çağlardan beri yerleşimlere ev sahipliği yapan bir coğrafya.
Likya toprakları ile ilgili ilk yazılı bilgilere Konya-Ilgın Yalburt’ta bulunan bir yazıtta ulaşılmıştır. M.Ö. 1240-1220 yıllarında hüküm süren Hitit Kralı IV. Tudhaliya’nın Lukka topraklarına düzenlemiş olduğu seferler hakkında bilgiler içeren yazıt, o dönem Likya kentlerinin isimleri ile alakalı bilgiler de vermektedir. Yazıtta Ksanthos’tan Avarna, Tlos’tan Talawa, Pınara’dan Pinali, Patara’dan Patar olarak bahsedilmektedir.
Bundan sonraki süreçte ise Troya Savaşı’na da destek olmak amaçlı asker gönderen Likyalılardan Homeros İlyada’da bahseder. Bellerophontes’in soyundan geldiği düşünülen Likyalı Glaukos ve Sarpedon Troyalılara destek vermek için savaşa giden Likyalıların başındadır. Sarpedon savaşta hayatını kaybeder ve Zeus’un oğlu olarak bahsedilen Sarpedon, Apollon eşliğinde Hypnos (Uyku) ve Thanatos (Ölüm) tanrıları tarafından Ksantos Vadisine getirilir. Sarpedon’un mezarının da Ksanthos’ta olduğu düşünülüyor. Bahsedilen bu efsaneler en azından Ksanthos’un o dönemlerde de var olduğunun göstergesi sayılabilir.
Ksanthos ile ilgili daha net bilgilere ulaşılan dönem M.Ö. 8. yüzyıla tarihlenen buluntulardır ki zaten bu tarih Karanlık Çağ denen dönemin de sonuna denk gelen bir tarih.
Bundan sonraki süreç genel hatlarıyla Batı Anadolu tarihçesiyle uyuşuyor. M.Ö. 546 yılında Persler Anadolu’yu ele geçirmeye başladıklarından sıra Ksanthos’a gelmiştir. Özgürlük için intihar eden insanlar sözünün ortaya çıkmasına sebep olacak olan kuşatmadır. Pers Komutan Harpagos tarafından kuşatılan Ksanthosluların önce ailelerini yakarak öldürdükleri ve ardından kendilerinin savaşarak öldüklerinden bahsedilir. Bu söz Heredot’a dayandırılmaktadır.
Heredot’un sözleriyle bu olayı bir daha hatırlayalım:
“Likyalılara gelince, Harpagos Ordusu Ksanthos Ovasına indiği zaman onlar da karşı koydular. Bitmez tükenmez kuvvetlere karşı az sayı ile dövüştüler. Yiğitlikle nam aldılar ama yenildiler. Kentlerine geri atıldılar, kadınları, çocukları, hazineleri ve köleleri kaleye doldurdular ve alttan yandan ateşe verdiler, öyle ki yangın kaleyi yerle bir etti.Bundan sonra birbirlerine korkunç yeminlerle bağlanarak düşmana saldırdılar ve Ksanthos’ta oturanların tümü de savaşarak ölmüş oldular. Bugün bütün Likya’da kendilerini Ksanthoslu diye tanıtanların, seksen ev dışında, hepsi de yabancıdır. Bu seksen aile o zamanlar ülkenin dışında bulunuyordu; bundan ötürü hayatta kalmışlardır. İşte Harpagos Ksanthos’u böyle aldı...”
Her ne kadar Heredot bu intihar olayından bahsetse de Fahri Işık ve Havva İşkan başkanlığında yapılan çalışmalarda bunu doğrulayacak izlere rastlanmamıştır. Hatta Fahri Işık söylenen tarihlerle ilişkilendirilen yangına ilişkin kül tabakasının çok ince olduğunu ve bu savaştan yaklaşık 70 yıl sonra Atinalı Kimon’un Ksanthos’ta gerçekleştirdiği yıkımın izlerinin bile daha yoğun olduğunu belirtir.
Pers hakimiyeti devam ederken Atinalılarla Persler arasında gerçekleşecek olan Eurymedon Savaşı’nda Ksanthoslular Atinalılara istediği desteği vermezler. M.Ö. 469 yılında Eurymedon Irmağı açıklarında, Aspendos yakınlarında gerçekleşen muharebeyi Atinalı Kimon kazanır ve ardından kendisine destek vermeyen Ksanthoslulardan intikam almak için bütük şehri yakıp yıkar.
Pers hakimiyetine son veren ise Büyük İskender olur. M.Ö. 334 yılında Troas’ta (Biga Yarımadası) Granikos Çayının yakınlarındaki Granikos Savaşı’nı kazandıktan sonra güneye yönelir ve M.Ö. 333’te Ksanthos daha fazla direnemez ve düşer. Büyük İskender’in ölümüyle beraber Ptolemaioslar ve ardından III. Antiochos ile Seleukosların Ksanthos’ta hakimiyet sağlarlar.
M.Ö. 190 Magnesia Savaşı ve 2 sene sonra M.Ö. 188’de imzalanan Apameia Barışı ile kısa bir Rodos hakimiyeti ve ardından Roma’nın da desteği ile M.Ö. 168’de bağımsızlıklarını elde ederler.
Likya Birliği’nin de kuruluşu kabul edilen bu bağımsızlık dönemi M.Ö. 167 yılı olarak belirtilse de, Mısır kökenli bazı kaynaklar Likya Birliği için M.Ö. 182 yılını işaret eder. Roma egemenliğinin de hissedildiği bu dönemle beraber Ksanthos ve Kutsal Alanı Letoon çok önemli bir rol oynamaya başlar. Dini, siyasi ve askeri bir ittifak olan Likya Birliği, bölgenin gelişmesini ve büyümesini de hızlandırır ve aynı zamanda güven ortamı oluşmasına da vesile olur.
Strabon’da Likya Birliği ve Ksanthos için şu ifadeleri kullanır:
“Oy hakkını paylaşan 23 kent vardır. Hangi kenti uygun gördüklerini seçtikten sonra her kentten temsilciler birleşerek orada genel bir kongrede toplanırlardı. Kentlerinin en büyüklerinin 3, orta büyüklükte olanların 2 ve geriye kalanların da 1 oy hakkı vardı. Keza bunlar aynı oranda yardımlaşmalar ve diğer komünyonlara (Kişisel harcamalarla yapılan kamu hizmeti) ödemeler yaparlardı. Artemidoros, en büyük altısının Ksanthos, Patara, Pınara, Olympos, Myra ve Tlos olduğunu söylüyor. Kongrede onlar önce bir Lykiarkhes ve sonra birliğin diğer memurlarını seçerlerdi ve gene burada genel adalet kurulu oluşturulurdu...”
“...Eski zamanlarda insanların Sirbis olarak adlandırdığı Ksanthos Irmağına gelinir.Bu ırmaktan yukarıya doğru kayıkla 10 stadion çıkılınca Letoon’a ulaşılır ve tapınağın gerisinde 60 stadion ilerleyince Likya’nın en büyük kenti olan Ksanthos’a gelinir...”
M.Ö. 44 yılında ise Julius Caesar’ın öldürülmesinin ardından kendilerine destek arayan Brutus ve Cassius, Likya Bölgesine geldiklerinde destek görmezler. Bu sebeple Ksanthos şehri tamamen yakılıp yıkılır ve savaşa zorlanırlar. Pers istilası sırasında Heredot’un anlattığı toplu intihar olayının benzerinin bu sırada da yaşandığı söylenir. Ancak Roma’ya sadık kalan Likya ve Ksanthos bir süre sonra hak ettiği huzurlu günlere kavuşacaktır.
M.S. 43 yılında Roma İmparatoru Likya’nın özerk durumuna son verip bir eyalet haline getirir. Tabii bu süreç içerisinde başkent artık Patara kentidir.
Bundan sonraki Bizans yani Doğu Roma egemenliği ile beraber Hrisyanlık da yayılmaya başlar ki bir süre sonta büyük Likya kentleri birer piskoposluk merkezine dönüşmeye başlar. Ksanthos (Xanthos) da bunlardan birisidir. Bu andan itibaren başkentlik de Myra’ya geçer. Uzun bir Bizans hakimiyeti ardından Arap akınları ve depremler ile terk edilen Ksanthos’ta 11. yüzyılda yeniden yerleşim ortaya çıkar. Hepimizin bildiği klasik tabir ile 1071 Malazgirt Zaferi Anadolu’ya giren Türk boyları Likya dağlarına yaklaşmaya başlarlar. Kınık boyundan Türklerin Ksanthos’un hemen yanına kurdukları aynı isimle adlandırılan yerleşim, 13. yüzyıldaki yangın sonrası tekrar önemini kaybetmeye başlar.
1207 yılında Anadolu Selçuklu Sultanı’nın Antalya’yı ele geçirmesiyle artık Türk egemenliği ortaya çıkmaya başlar. Ardından beylikler dönemi 1426 ile Osmanlı bölgede hüküm sürmeye başlar.
18. yüzyılda ise Osmanlı isyan çıkaran Rumları Ksanthos’a gönderir ama bir daha Ksanthos gelişmez. Hatta 19. yüzyılda bölgeye gelen seyyahlar kent içerisinde tek tük insanların yaşadığından bahseder.
1838’de ise Charles Fellows, Likya’ya yaptığı gezi sırasında Ksanthos’u tekrar keşfeder. Ksanthos (Xanthos) için de UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne kadar uzanan yeni serüven başlamış olur.
Ksanthos Antik Kenti Yapıları - Gezilecek Yerler
Ksantos (Xanthos) Ören Yeri’ne vardığınızda yolun şehri ikiye ayırdığını fark edeceksiniz. Gişe ve otopark hemen sağda yer alırken ilerisinde şehrin devamı ve çıkışa göre solda ise Ksantos’un simgesel yapıları olan Harpy Anıtı, Yazıtlı Dikme gibi yapıları görebilirsiniz.
Görebileceğiniz yapılara değinmeden önce belirtmek isterim ki anıtsal nitelikte olan birçok önemli eser kentin kaşifi olan Charles Fellows tarafından 1840’larda İngiltere’ye götürülmüştür.
Özellikle Ksanthos’ta, ki Likya için de geçerli, dikme anıtsal mezarların nekropol olarak adlandırılan mezarlıklarda değil de şehrin tam merkezinde, yaşamla iç içe oldularını görürsünüz. Bey mezarları olarak da nitelendirebileceğimiz bu anıt dikme mezarlar Likya’ya özgü bir gelenektir.
Ksanthos’un simgesi olan Harpy Anıtı ile başlayalım gezimize...
1. Harpy Anıtı
Harpy Anıtı, dikme mezarların doğduğu yer olan Likya – Ksanthos kentinin simgeleşmiş anıtıdır. Tiyatronun hemen yanında kendisinden daha alçak olan bir başka Likya tipi lahitle yan yanadır. Bu anıt mezarın Likya Beylerinden olan Kybernis’e (Kuprilli) ait olduğu düşünülmektedir. M.Ö. 480 yıllarında inşa edilen anıtın üst mezar odasının olduğu kısmın etrafındaki kabartmalar asıllarının birer replikası olup orjinalleri British Museum’dadır. Bu kabartmalar üzerinde bulunan ve ölülerin ruhlarını gökyüzüne taşıyan ölüm melekleri olarak adlandırılan mitolojik varlıklardan dolayı anıt bu isimle adlandırılır.
Kendi çağlarında mavi ve kırmızı renklerde olan kabartmalarda ana konu olarak mezar sahibine hediyeler sunulurken kenarlarda anıta bu ismin verilmesine sebep olan Harpyler (Siren) ölen kişinin ruhunu sembolize eden çocuk bedeni taşıyorlar.
2. Ksanthos Tiyatrosu
M.Ö. 2. yüzyılda Hellenistik dönemde inşa edilen tiyatro yaklaşık 2 bin kişilik kapasiye sahip. Fakat şu anda gördüğümüz tiyatro Hellenistik dönemdekinin yerine Romalılar tarafından M.S. 2. yüzyılda inşa edilen tiyatrodur. 141 yılında bölgede yaşanan deprem birçok Likya kentine olduğu gibi Ksanthos’a da zarar vermiştir. Zarar gören yapılardan birisi de tiyatrodur. Tiyatronun yeniden inşası için Likyalı Rhodiapolisli Opramoas 30 bin dinar bağışlamıştır.
Tiyatro, Ksanthos’a geldiğinizde hemen yanı başındaki dikme mezarlarla beraber ilk dikkatinizi çekecek yapıdır. Zaten göreceğiniz bu manzara aynı zamanda bu büyük Likya kentinin de simgesidir.
Tiyatronun orkestra alanının kenarlarına yani oturma yerleriyle ayıran bölüme dikkat edecek olursanız yüksek duvarlar olduğunu fark edeceksiniz. Bunun sebebi de Roma ile beraber gladyatör gösterilerinin Ksanthos’ta yapılmış olmasıdır.
3. Akropol
Kentin 2 akropolisi bulunuyor. Birisi hemen tiyatronun arkasında bulunan Likya Akropolü olarak adlandırılan yer. Likya Akropolünde bazı yapı kalıntıları ve Hellenistik dönem sur kalıntılarını görebilirsiniz. Diğeri ise gişenin bulunduğu tafta üst tarafta bulunan Roma Akropolüdür.
4. Agora
Hemen tiyatronun önündeki düzlük alandır. Kentin ticari, sosyal, kültürel merkezidir. Bir tarafında tiyatro bulunurken diğer bir köşesinde ise Likçe yazılmış olan Yazıtlı Dikme bulunur. Aynı zamanda kenarlarda bulunan stoaları yani küçük ticarethaneleri de görebilirsiniz. 141 depreminden sonra tiyatro ile beraber Romalılar bu agorayı da inşa ederler.
5. Yazıtlı Dikme
Sadece Ksanthos’un değil aynı zamanda Likya ve Anadolu tarihine ışık tutan en önemli yazıtlardan birisidir. Likçe olarak yaklaşık 243 satır olan yazıtın 12 satırı Yunanca olup Ksanthos, Likya ve Anadolu tarihine önemli bir şekilde ışık tutar.
M.Ö. 429 yılında Peleponnes Savaşı öncesi Atinalılar Ksanthos’a taleplerde bulunmak amacıyla yine gelirler. Bu sefer liderleri Melesandros’tur. Ksanthoslular ise Kherei öncülüğünde karşı gelirler ve savaşı kazanırlar. Melesandros savaşta öldürülür ve Ksanthoslular liderleri ve kahramanları olan Kherei için yaklaşık 11 metre yüksekliğinde bir anıt dikerler. Üzerinde de Kherei’nin başarıları şiirsel bir şekilde anlatılmıştır.
Yazıtın üzerinde ise dört bir yani kabartmalarla süslü bir mezar odası bulunmaktadır. Agoranın hemen köşesinde günümüzde sadece yazıt olan kısmını görebileceğiniz bu anıtsal yapı M.Ö. 390 yılında Erbinna tarafından babası Kherei için yaptırılmıştır.
Bu mezar tipi, yapıldığı yer ve yazıt özellikle Ksanthos ve Likyalıların Anadolulu olduklarının da güzel bir kanıtı olarak kabul edilir. (Prof. Dr. Fahri IŞIK)
6. Ana Cadde
Gişeden tiyatro tarafına değilde diğer yöne yürümeye başladığınızda göreceğiniz yoldur. Oldukça düzenli, geniş gözüken yolun diğer ucunda temellerini görebileceğiniz 2 kemerli bir kapı vardı. Caddenin sağında ve solunda portikoları ,yani kaldırımları da diyebiliriz, görebilirsiniz. Cadde boyunca yanlarda sütunlar, bazı yazıtların ve heykellerin parçalarını da görebilirsiniz.
7. Bazilika
Sütunlu Cadde boyunca devam ettiğinizde kapı kalıntılarını aşıp patikadan sağa aşağıya doğru giderken solunuzda kalan yapıdır. Ettrafı çevrili olduğundan içerisine girme şansınız yok. Zemininde mozaiklerin olduğu bazilika, 5. yüzyılda yani Erken Bizans döneminde inşa edilmiştir. Bulunduğunuz patikadan yapıya baktığınızda eğer otlar çok büyümemiş olursa apsis kısmı ve duvarların kalıntılarını net bir şekilde görebilirsiniz.
8. Vespasianus Takı
Ksanthos’a çıkarken hemen yolun solunda kemer şeklinde göreceğiniz yapıdır. Hemen karşısında da Nereidler Anıtı’nın bize kalan parçaları bulunuyor. M.S. 69-79 yıllarında ismini aldığı Roma İmparatoru tarafından inşa ettirilir.
9. Nereidler Anıtı
Ksanthos Antik Kenti’ne doğru aracınızla çıkarken hemen sağ tarafınızda Nereidler Anıtı’nı değil ama olması gerektiği yeri göreceksiniz. Maalesef buradaki birçok önemli eserde olduğu gibi bu anıt da British Museum’da bulunuyor. Şu an ise yerinde götürülemeyen ya da götürülmeye gerek görülmeyen temel taşları duruyor.
Bir tapınak şeklinde mezar olan Nereidler Anıtı, Ksanthos’un Beyler Dönemi eserlerinden birisidir. M.Ö. 400 yıllarından Erbinna (Arbinas) tarafından yaptırıldığı düşünülen anıt mezarın ise Ksanthos beylerinden Kheriga’ya ait olduğu düşünülmektedir.
Üzerinde bulunan frizde Perslerin Likyayı alması canlandırılmaktadır. Sütunlar arasında bulunan Nereidlerden dolayı bu isimle adlandırılır.
10. Aslanlı Mezar
Likya’da yapılan en eski dikme mezarlardan birisidir. M.Ö. 6. yüzyılda inşa edilen anıtsal yapılardan birisidir. Diğer örneklerinde olduğu gibi Ksanthos Beyler Dönemine ait olan ve yine British Museum’da bulunan aslan kabartmalı anıt mezardır. Üzerindeki aslanlı betimlemelerden dolayı bu isimle adlandırılır. 3 metre yüksekliğinde olan anıt mezar Roma Akropolisi yakınlarında bulunmuştur.
11. Payava Lahdi
M.Ö. 360 yıllarına tarihlenen ve yine British Museum’da bulunan Payava Lahdi, Pers etkisini gösteren ve üzerinde Likçe yazıt olan bir lahittir. Yazıtta lahdi yaptıranın Payava olduğu yazdığından bu isimle adlandırılır. Ksanthos’ta kalan kısmıyla beraber 7 metreye yakın bir yüksekliği vardır.