Misi (Gümüştepe) Köyü | Bursa'nın Tarih Kokan Köyü

Misi (Gümüştepe) Köyü

Misi Köyü ilk olarak ne zaman kimler tarafından kurulmuştur? Bursa Misi Köyü nerededir? Misi Köyünün geçim kaynakları nelerdir? Köyde nereler gezilir?

Sakin akan Nilüfer Çayının içinden geçtiği, nehir kıyısından yamaçlara doğru kurulu, kavak- çınar- meyve ağaçları ve asmalar ile bezeli, 3000 yıllık bir tarihi ile Misi Köyü sanki zamanda asılı kalmış tadından yenmeyen bir köy gibi bekliyor bizi.

Dere suyunun dinlendirici sesi, doğanın cömert yeşili ile çok huzurlu ve rahatlatıcı bir atmosferi olan Misi Köyünün günümüzdeki ismi Gümüştepe Mahallesidir. Çok küçük ve şirin bir köy olsa da Yeşil Bursa nitelemesinin hakkını veren nadir  turistik noktalardan biri. Parlak ve canlı renkleriyle bir renk cümbüşü oluşturan tarihi evleri Osmanlı ve Rum mimarisinin ahengini sunuyor bizlere.

Birçok kaynak köy için milattan sonrasını işaret etse de, 3000 yıl öncesine uzanan bir tarihi vardır. Bursa şehir statüsüne geçmeden yaşam olan bir bölge Misi antik ismiyle Mysia. Bu bölgeye yerleşenler birçok kaynakta batıdan doğuya ilk göç olarak geçen Mysia Göçü ile gelenlerdir. Normalde Çanakkale ve Balıkesir civarında yaşayan Mysialılar’dan bir grup bu bölgeye yerleşerek tarihteki batıdan doğuya ilk göçlerden birini gerçekleştirmiştir. İsmini de zaten ilk yerleşikleri olan Misyalılar’dan alıyor köy. Bursa şehrini kuran Bitinyalılar gibi Misyalılar da Trak kökenli bir kavimdir.

Ünlü çoğrafyacı seyyah Strabon; Mysia kelimesinin kayın ağacı anlamı taşıdığını söyler. Uludağ’da bol bulunur der isimlerinin burdan geldiğini ifade eder. Milattan önce 4. yüzyıl kaynaklarına baktığımızda Bursa şehrinin iki bölgeden oluştuğunu görüyoruz (Mudanya Gölyazı  ve civarı, Gemlik ve İznik hattı o zaman ayrı ayrı şehir statüsünde). Prusa ad Olympos ki Tophane bölgesinde bulunan surlarla çevrili ilk şehri betimler ve Mysia ad Olympos yani Misi Köyü ve civarı…

Mysialılar yaşam tarzlarıyla da çok farklı bir millet. Canlı bir şey yemezler, bal, süt, bol zeytin ve peynir yerlermiş. En bilindik özellikleri ise paralı asker olmaları. Hatta bu özellikleri ile doğu ile batının ilk savaşı olan Troya Savaşı, Akhalarla ile Troya Kenti arasındaki savaşta Anadolu tarafında yani Troya tarafında paralı asker olarak destek vermişler. Homeros’un İlyada Destanında son 51 gününü anlattığı Troya savaşı bildiğiniz üzere Helena’nın (zamanının en güzel kadını olarak lanse edilir) Paris tarafından Troya’ya kaçırılmasıyla başlar. 10 yıl süren savaş Truva Atı taktiğiyle Akhalar adına zaferle sonuçlanır.

 

Misi’nin uzun yıllar önce önemli bir tarihe tanıklık ettiği, Herodot’un anlatılarında karşımıza çıkmaktadır. Anadolu’ya geçerken Roma egemenliğinde, daha sonra Bizans egemenliğinde varlığını sürdüren Misyalılar, bölgeyi yerleşim yeri olarak belirlemişlerdi. Bunun en önemli nedeni, akarsuların geçiş noktasında bulunmasıydı.

Bugün Nilüfer Çayı olarak bildiğimiz Silvardos (Gümüş Nehir), batıdan Anadolu’ya geçen kervanların yolu üzerinde bulunmakta ve bu nehri geçmek için kullanılan köprülerden biri Misi’de yer almaktaydı. Bu yönüyle Misi pek çok uygarlığa ve Hristiyanlığın yayılmasına ev sahipliği yapmıştır. Bursa şehrinin kurulması, Gölyazı’ya yakınlığı, Mudanya ve özellikle İznik şehrinin öneminin artmasıyla Misi bölgesi M.Ö. 2. yüzyıl civarında popülerliğini kaybediyor.

Bu küçük köyün yerleşim yeri olarak yeniden keşfedilmesi günümüzden neredeyse 1850 yıl öncesine dayanıyor. M.S. 183 yılında Alex isimli bir keşişin, Hristiyanlık dinini yaymak üzere yanında bulunan seksen beş kişi ile birlikte Misi’ye yerleşmesi ile Misi’de tarih yeniden başlamıştır. Köyün fiziki koşullarından dolayı saklanmaya uygun olması, keşişlerin burada uzun yıllar misyonerlik faaliyeti yürütmesini sağlamıştır.

Bölge zamanla Hristiyanlığın merkezlerinden biri haline gelmiş, hatta lokal bir konsül toplanarak üçüncü kez yazılan İncil’in araştırılması ile ilgili çalışmalar yapılmıştır. Konsülün toplandığı Misipoli Manastırı’nda İncil’in bir nüshasının bulunduğuna inanılmaktadır. Ne var ki 1953 yılında yapılan kazılarda manastır, yağmacılar ve define arayanlar tarafından talan edilmiştir.

Misi, 1316 yılında Osmanlı’nın Bursa’yı fethetmesinden on yıl önce, Bursa çevresinde bulunan yerleşimlerin alınmasıyla, Osmanlı toprağı haline gelmiştir. 1961 yılına kadar Misi adıyla anılan köy, bu tarihten itibaren Gümüştepe adını almıştır.

Tarihte bağcılık, ipekböcekçiliği ve tarım ile dikkat çeken Misi’de gezerken bol bol göreceğiniz asma yaprakları ve üzüm bağları, köyün pekmez ile bilinmesinin habercisi. Misi’de uzun bir geçmişi olan pekmez üretimi; yalnızca bu yörede yetişen misket üzümleri ile gerçekleştiriliyor.

Bursa’nın merkezine 12 kilometre uzaklıkta olan ve ziyaret edenleri tüm doğallığıyla karşılayan Misi Köyü asma yaprağı, misket üzümü, pekmeziyle çok ünlüdür.

Gümüştepe Mahallesi’nin gelir kaynağını yakın bir geçmişe kadar ipek böcekçiliği oluşturmuştur. Bursa’ya önemli ekonomik gelir sağlayan ipekçilik, yerleşim alanlarının da buna göre şekillenmesini sağlamıştır. Buna bağlı olarak Misi evlerinin geniş sundurmaları ipek böcekçiliğine göre inşa edilmiştir. Osmanlı mimarisini yansıtan Misi, 1989 yılında kentsel sit alanı ilan edilmiş olup koruma altına alınmıştır. Bugün de yapılan restorasyonlarla yapılar doğallığını korumaktadır. Ayrıca restore edilen yapıların çeşitli sosyal tesislere dönüştürülmesi hedeflenmektedir.

Köyde bulunan Kavacık Sultan Yatırı ise köyün manevi anlamda öne çıkan yeridir. Bursa’nın fethi öncesi kendisine saldıran 15 Bizans askeri öldürdüğü rivayet edilen baciyan-i rumlardan bir kadın. Bacıyan-ı Rumlar, Dünyanın en eski kadın teşkilatı kabul edilir. Sufi Türkmen hanımlar tarafından kurulmuş Anadolu’nun İslamlaşmasında ve Türkleşmesinde rol almış bir teşkilat. Osmanlı ilk dönem tarihçisi Aşıkpaşazade “Tevarih-i Ali Osman” kitabında 13. yüzyılda Anadolu’da bulunan zümreleri 4 gruba ayırır. Gaziyan-ı Rum (savaşçılar), Ahiyan-ı Rum (zanaatkar ve esnaf), Abdalan-ı Rum (ervişler), Baciyan-ı Rum.

Misi Köyünde yaşamış olan Kavacık Sultan’ın kabrinin, köydeki dağda bir kayanın içinde olduğu rivayet edilmektedir. Bugün bölgede bulunan çeşmeden akan suyun Kavacık Sultan’ın gözyaşları olduğuna inanılır ve ziyaretçiler tarafından dilenen dileklerin gerçek olduğuna dair hikayeler söylenir.

Ziyaretçilerinin ruhunu sınırsız yeşilliğiyle rahatlatan Misi Köyü, piknikçilerin de uğrak yeri haline gelmiştir. Ayrıca meyve ağaçları, kavak ağaçları, çınar ağaçları ve mahallenin içinden geçen Nilüfer Çayı ile eşsizdir.

Misi Köyüne yapacağınız ziyarete; bozulmamış doğasının içinde bir kahvaltı ile başlayın akabinde köyün tarihi dokusunda kaybolun. Çocuk Kütüphanesi, Fotoğraf Müzesi, Edebiyat Müzesi ve Karagöz Evi’ni gördükten sonra Nilüfer Deresi üzerine kurulmuş kafeteryalarda çay ve kahve eşliğinde günü sonlandırın. Tabii köyü gezerken en çok yapacağınız faaliyetin, fotoğraf çekmek olduğunu unutmayın.

 

 

Popüler Yazılar

SÖZLEŞME

Bu internet sitesine girilmesi veya mobil uygulamanın kullanılması sitenin ya da sitedeki bilgilerin ve diğer verilerin programların vs. kullanılması sebebiyle, sözleşmenin ihlali, haksız fiil, ya da başkaca sebeplere binaen, doğabilecek doğrudan ya da dolaylı hiçbir zararlardan REHBERNAME A.Ş. ('REHBERNAME') nun sorumluluğunun olmadığını, tarafımdan internet sitesinde E-Bültene üye olmak için veya başkaca bir sebeple verdiğim kişisel verileri, özellikle de isim, adres, telefon numarası, e-posta adresi, banka bilgisi, yaş ve cinsiyetle ilgili benzeri bilgileri kendi rızam ile paylaştığımı, REHBERNAME A.Ş. ('REHBERNAME') nun nin bu bilgileri kullanmasına muvafakat ettiğimi, bu bilgilerin 3.gerçek ve/veya tüzel kişilerin eline geçmesi ve bu şekilde olumsuz yönde kullanılması halinde ve/veya bu bilgilerin başkaca kişiler ile paylaşılması halinde REHBERNAME A.Ş. ('REHBERNAME') nun sorumluluğunun olmadığını gayri kabili rücu, kabul, beyan ve taahhüt ederim.