Antalya'nın Antik Kentleri | Mutlaka Görün | 26 Antik Kent

Antalya'nın Antik Kentleri | Mutlaka Görün | 26 Antik Kent

Antalya'nın görülmesi gereken antik kentleri hangileridir? Antalya'daki antik kentler Antik Çağ'da hangi bölgeler içerisinde yer alıyordu? Antik kentlerin yapıları...

En iyi şehir planlarından birisine sahip olan Perge,

Büyük İskender’in bile fethedemediği Termessos,

Özgürlük uğruna intihar eden insanların kenti Ksanthos (Xanthos),

En iyi korunmuş Roma tiyatrosunun olduğu Aspendos,

En küçük tiyatronun bulunduğu Simena,

Demokrasinin doğduğu kent Patara...

Likya, Pamfilya ve Pisidya, bu üç bölgenin birleştiği ortak nokta ise Antalya.

Antik Çağ’da batısı Likya, doğusu Pamfilya, kuzeyi ise Pisidya ve Alanya’dan itibaren de Kilikya toprakları olan Antalya, antik yerleşimler açısından sadece ülkemizin değil, Dünyanın en zengin şehirlerinden birisidir.

Kimisi Termessos gibi ulaşılması zor dağlarda, kimisi Perge gibi hemen ulaşılabilecek ovada, kimileri ise Phaselis gibi hemen denizin kıyısında kurulmuş. Hepsinin ortak noktaları olduğu kadar kendilerine has hikayeleri, kahramanları da bulunuyor.

Büyük kısmını daha önceden tek tek ayrıntılı bir şekilde kaleme aldığımız Antalya’nın önde gelen antik kentlerini tek bir başlık altında toplamak istedik. İşte Antalya’nın en önde gelen, Antalya’ya gittiğinizde ve fırsatınız olduğunda mutlaka görmelisiniz dediğimiz antik kentleri...

1. Perge Antik Kenti

Antalya’nın bir adım ötesindeki Perge Antik Kenti Türkiye’de mutlaka görülecek yerler listenizde yerini almalı. Mimarisi ve göz alıcı heykelleri ile ünlü olan kent, 2009 senesinde UNESCO Geçici Miras Listesi’ne alınmıştır. Esas listeye alınmayı hakeden Perge, dileriz Antalya’nın 20 yıldan fazladır esas listeye alınmayı bekleyen diğer 8 mirası gibi bir an evvel hakettiği yere ulaşır.

Hitit döneminin “Parha” kentidir Perge. Büyük İskender’e dostça kapılarını açan, Roma döneminde ise dillerden dile dolaşan güzelliğiyle nam salan kenttir. Heykeltraşlarının ünü sınırları aşan ve birbirinden eşsiz heykelleri ile dudak uçuklatacak güzellikte eserler ortaya koyam görkemli şehirdir. M.S. 2. yüzyılda Perge’de kurulan Heykeltraşlık Okulu kentin ihtişamını artırmış, ayrıca Perge’yi diğer Pamphylia kentlerinden farklı kılmıştır.

Hititlerin başkenti Hattuşaş’ta 1986 yılında yapılan kazılarda bulunan tunç levha üzerine Hititçe kazınan çivi yazılı metinler, Perge hakkında müthiş bilgiler ortaya koymuştur. M.Ö. 1235’ten öncesine tarihlenen bu tunç levha aslında bir antlaşma metnidir. Hitit Kralı IV. Tuthalya ile Vasal Kral Kurunta arasında yapılan bu anlaşmada Perge’nin Hitit İmparatorluğu döneminde de önemli bir yere sahip olduğu apaçık ortadadır. Bu metinde Perge’nin ismi Parha olarak geçmektedir. Ve metinde geçen açıklama şudur: “Parha kentinin sahip olduğu bölgeyi Kastarja Nehri sınırlar. Ve eğer Hatti Kralı ona alan çizerse ve Parha kentini silah zoru ile egemenliğine alırsa kent, Tarhuntassa Kralı’na bağlanacaktır.” Burada Perge “Parha”, Kastarja Nehri ise “Kestros Nehri yani günümüzdeki Aksu Çayı”dır. Metinden anlaşıldığı üzere de savaş sonucu imzalanan bu anlaşmada Perge yani Parha iki tarafa da kalmayıp bağımsız bir yerleşim olarak kalmıştır.

2. Side Antik Kenti

Side, yaklaşık 400 metrelik genişliğe sahip yarımada üzerinde kurulu bir antik kenttir. Akdeniz kıyısında yer edinmiş görkemli bir liman kenti Side. Antik dönemde Pamphylia (PamfilyaBölgesi dediğimiz sınırların içerisinde yer alan saygın kent. Kulağa ne kadar naif ve asil geliyor “Side” ismi. Anlamı tam da şehrin şanına yakışır nitelikte: “Nar” demek; yani bereket, yani bolluk demek Side...

Kenti gezerken göreceğiniz her bir kıymetli yapı Luvice “nar” anlamına gelen Side’nin bereketini yansıtıyor adeta. Side, doğusunda yer alan Melas Irmağı yani günümüzdeki ismiyle Manavgat Irmağı yakınında kurulmuş bir kenttir. Pamfilya Bölgesi’ndeki en önemli liman kentlerinden biri olmayı başarmıştı Side. Şehrin içerisindeki yapılar bunun en büyük kanıtıdır zaten.

Miletli Hekataios (Hekataios; Milet kentinde M.Ö. 6. yüzyılda yaşamış tarihçi ve coğrafyacıdır.) anlattığı bir efsanede Side için “Anadolu’nun Boğa ve Dağ Tanrısı olan Taurus’un kızıdır” ifadesini kullanır.

M.Ö. 7. yüzyılda kurulduğu bilinen Side, 6. yüzyılda Lidya Krallığı’nın egemenliğine girmiştir. Perslerin Anadolu’ya girişi ve Lidya Krallığı’na son verişi ile kent Pers egemenliğine geçmiştir. Ardından M.Ö. 334 yılında Büyük İskender’in kenti ele geçirmesiyle birlikte klasik Anadolu kronolojisine teslim olmuştur. Yavaş yavaş büyüyen kentin yıldızı parlamaya başlamıştır.

3. Aspendos Antik Kenti

Başkenti Side ve kısa bir dönemde de Perge olan Pamfilya’nın neredeyse en önemli şehirlerinden birisi de kuşkusuz Aspendos’tur. Aynı zamanda Aspendos, bölgenin en köklü ve zengin yerleşimlerinden birisidir. Euromedon Çayı (Köprü Çay) yakınında kurulan kentin önemli ulaşım yollarından birisi de bu akarsu olacaktır.

Aspendos’un kuruluşunun M.Ö. 12. yüzyıla kadar gittiği söylenir. Bunun sebebi de o dönemlerde yaşandığı düşünülen ve bütün dünyanın bildiği Troya Savaşı’dır. Bu tarihlerde başlayan Dor göçleri ve Anadolu’ya kavimlerin göçü sonrası uzun süren bir Karanlık Dönem başlayacaktır Anadolu’da (M.Ö. 1200-M.Ö.750). Argosluların Mopsos önderliğinde  Aspendos kentinin bulunduğu yere gelip kenti kurduklarından bahsedilir.

Aspendos’ta yapılan son çalışmalar ve bulunan yazıtlar bunun M.Ö. 7. yüzyılda gerçekleştiğini açığa çıkarıyor. Bu da demek değildir ki bu tarihten önce burada kimseler yoktu. Anadolu’nun birçok yerinde olduğu gibi göçler sonrası bu topraklara Helenler yerleşmeye başladığında buranın yerel bir halkı var idi. Gelen Helenler bu yerel halk ile karıştılar. Şehirde basılan sikkelerde kullanılan isim Hititlerin bu kente verdikleri isim olan Estwediys’tir.

4. Termessos Antik Kenti

Kartal yuvası diye tabir edilen yerler vardır ya işte Termessos da aynen böyle bir yer. 1050 metre yükseklikte, manzarası ve doğasıyla eşsiz ve bir o kadar da ulaşılması güç... Bundan dolayı Büyük İskender’in alamadığı nadir yerlerden birisidir. (Bir diğeri de Sillyon Antik Kenti).

Antalya, 3 önemli antik bölgenin kesişim noktasında bulunan bir şehir ki Pisidya da bunlardan Antalya’nın kuzeyinde Toroslardan Göller Bölgesine kadar olan bölgenin adıdır. Termessos ise neredeyse Pamfilya ile sınır bölgesinde ve Pisidya’da Milyas olarak adlandırılan bölgede bulunmaktadır.

Termessos birçok Anadolu kentinde olduğu gibi yerel köklere sahip bir kenttir. Kendilerini Solymler olarak adlandıran Termessosluların Hititler tarafından Attarimma olarak adlandırılğı da söylenir. Dolayısıyla Hitit dönemine kadar giden bir geçmişe sahip olduğu düşünülse de kent ile ilgili kesin bilgiler M.Ö. 4. yüzyıldan başlar.

Aynı yüzyılda M.Ö. 333 yılında ise her yeri tek tek alan Büyük İskender’in alamadığı Termessos için Tarihçi Arrian’ın şunu söylediği belirtilir: “ Bırak geçeyim. Benim yolum uzun. Bu kartal yuvası önünde askerlerimi kaybetmek istemem.” Büyük İskender’in bunu söylemesine sebep olan Termessos’un bir kartal yuvası gibi yükseklerde ve iyi tahkim edilmiş surlarla çevrili olmasıdır.

5. Sillyon Antik Kenti

Sillyon Antik Kenti, Antalya’nın Serik ilçesinde, Pamfilya Bölgesinde ve ihtişamlı Perge ile Aspendos’un arasında kalmış bir kent. Büyük İskender’in bile alamadığı, kendi parasını basan, bir zamanların görkemli kenti olan Sillyon, antik dönemin yanı sıra Osmanlı’ya kadar birçok uygarlığa ev sahipliğe yapmış bir yerleşimdir.

M.Ö. 8. yüzyıldan Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar yerleşimin kısmen de olsa sürdüğü Sillyon’un her uygarlıktan sizlere göstereceği bir şeyleri mutlaka var. Görkemlidir, ihtişamlıdır ama bunu anlayabilmek için biraz hayal dünyasına dalmanız gerek çünkü kentin fiziki durumu içler acısı diyebiliriz.

Sillyon, Pamfilya’nın adını çok duymadığımız ama önemli kentlerinden birisidir. Bunun sebeplerinden birisi de kent ile ilgili son birkaç yıla kadar neredeyse hiçbir çalışma yapılmamış olmasıdır. Ciddi çalışmalar da olmayınca kent ve yapıları ile alakalı kapsamlı bilgiler maalesef çok fazla yok.  

Sillyon’da bulunan en eski kalıntılar ise M.Ö. 3 bin yılına dayanan Geç Kalkolitik Çağ eserleridir. Tabii yapılan çalışmalar mutlaka Sillyon’un ve Pamfilya’nın tarihine ışık tutacaktır.

6. Selge Antik Kenti

Selge Antik Kenti Toroslar’ın güney yamaçlarında kurulmuş bir dağ kentidir. Burası Anadolu’nun antik bölgeleri kapsamında Pisidia Bölgesi içerisinde yer almaktadır. Pisidia (Pisidya), Isparta ve Burdur illerinin tamamını ve Antalya’nın kuzey kesimini kapsayan bölgeydi. Toroslar’ın bu sarp ve geçit vermez olduğu noktada Pisidya’nın muazzam kenti Selge kurulmuştu. Pisidya halkının kökeni Luviler olarak bilinmektedir. Selge, Pisidya’nın önde gelen gelişmiş kentlerinden biriydi.

Anadolu’nun en ilginç konumdaki antik kentlerinden biri olan Selge için, Amasyalı coğrafyacımız Strabon Geographika adlı eserinde bilgiler verir. Selge’nin Pisidya bölgesinde olduğunu, Lakedaimonlular tarafından kurulduğunu; bununla beraber daha erken kurucusunun Kalkhas olduğunu yazar.

Selgeliler, Aspendos Antik Kenti’nin ırmak ağzında bulunan limanından ticaret yapıyorlardı. Böylece Aspendoslular ile sağlam ticari ilişkiler kurmuşlardı. Pisidya Bölgesi’nde kendi parasını basan ilk kentti Selge. M.Ö. 5. yüzyıldan M.S. 3. yüzyıla kadar kendi parasını basabilen Selge zenginliğini ve ihtişamını fazlasıyla yansıtıyordu. Strabon Selge’nin kuruluşunu Kalkhas’a bağlamış olsa da aslında yerli Anadolu kentidir Selge. Basılan paralar üzerinde ise kentin adı “Stlegiys / Estlegiys” olarak yazılmıştır. Strabon M.Ö. ikinci bin yılın sonlarına doğru (yani 1100’lü yıllar gibi düşünebiliriz) Selge’nin kurulduğunu belirtir.

7. Lyrbe (Seleukeia) Antik Kenti

Lyrbe, Pamphylia (Pamfilya) Bölgesi’nin göz alıcı dağ kentlerinden biridir. Torosların geçit vermez ve sıradışı coğrafyasında kurulmuş onlarca antik yerleşimden sadece biridir. Ne zengin bir bölge diye düşünmeden edemiyorsunuz Antalya için. Toroslar’ın zirvelerinde yaşama tutunan halkların kurduğu kentler hepsi bir birinden ihtişamlı ve ilginç. Hepsi sıradışı ve göz alıcı. Lakin ortak noktaları ise, hepsinin kronolojisi birbiriyle neredeyse aynı.

Hellenistik Dönem, Roma dönemi, Bizans (Doğu Roma) dönemi ve sonrası. Fakat Selçuklu ya da Osmanlı izleri yok kentin içinde. Seleukeia diye de anılan kentin adının Büyük İskender’in kumandanlarından I. Seleukos Nikator tarafından kurulduğu söylenir. Hatta gemicilerin seyir defteri olarak bilinen ve içeriğinde limanların listelendiği, istikamet ve mesafelerin derlendiği “Stadiasmus Maris Magni” olarak bilinen metinlerde kentin ismi Seleukeia olarak gösterilir.

Lakin bugün ortaya çıkan hakikat bu bahsedilen Seleukeia adlı kentin Lyrbe ile aynı yer olmamasıdır. Hellenistik dönemde (M.Ö. 3. yüzyılda) kurulan bu Seleukeia kenti bir liman şehriydi ve büyük ihtimal Side Antik Kenti’nin batı tarafındaki kıyılarda yer almaktaydı. Üstelik Lyrbe’de kazılarda ortaya çıkarılan buluntular Hellenistik dönemden çok daha öncesine gitmektedir. Klasik Çağ’dan kalma buluntular Lyrbe’nin geçmişini daha geriye götürmektedir. Bu şu demek Lyrbe ve Seleukeia iki ayrı kenttir.

8. Phaselis Antik Kenti

PhaselisAntalya sınırlarında bulunan Akdeniz kıyısında kurulu, yüzlerce yıllık geçmişe sahip bir antik kenttir. İsmi fazla bilinmez, çok ta anılmaz. Lakin son yıllarda özellikle de yüzmeyi tercih edenlerin adresi oldu Phaselis (Faselis).

Akdeniz kıyısında yer alan Phaselis kenti konumu itibariyle büyük önem arz etmekteydi. Phaselis’in kuruluşu ile ilgili efsaneye baktığınızda ise Dor kökenli Lakios adlı bir kolonist tarafından M.Ö. 691-690 yıllarında kurulduğu bilinmektedir.

Kentin konumuna baktığınız zaman son derece önemli bir noktada olduğunu görüyorsunuz. Akdeniz kıyılarında bulunan ve 3 limana sahip olan Phaselis önemli bir liman kentiydi. Amasyalı Coğrafyacımız Strabon “.... önemli, üç limanlı bir kent olan Phaselis’e ve bir göle gelinir....” cümleleri ile bahseder Phaselis’ten. Bu sözlerden anlaşıldığı üzere kentin üç limanı bulunmakta ve küçük bir gölün varlığından da bahsedilmekteydi. Günümüzde bu gölün olduğu yer sazlıktır.

Phaselis; Mısır, Suriye ve Yunanistan arasındaki deniz ticaretinde çok önemli bir güzergahtı. İkisi doğuda biri ise batıda yer alan korunaklı limanları sayesinde denizcilere kötü havalarda sığınma imkanı tanıyordu. Gemiler için bulunmaz bir nimet olan Phaselis sahip olduğu konumun etkisiyle zenginleşerek önemli bir liman kenti olmayı başarmıştı. Nitekim kentte basılan sikkeler üzerinde bulunan gemi ve balık motifleri kentin kuruluşu ve işleyişi hakkında tüyolar vermektedir.

9. Olimpos (Olympos) Antik Kenti

Olimpos (Olympos) Antik Kenti, doğası, tarihi ve kültürüyle ülkemizin yanı sıra Dünyanın en önemli bölgelerinden birisi olan yer olan Likya’nın en önemli kentlerinden birisidir. Antalya’nın Kumluca ilçesinde bulunan bu kent aynı zamanda Likya Yolu’nun da en gözde parkurlarından birisinin de geçtiği yerdedir.

Olympos, bütün kentlerin yanında ayrı bir güzelliğe sahiptir. Olympos ismi o kadar hafızalara kazınmıştır ki bu konulara ilginiz olmasa da mutlaka duymuşsunuzdur. Bunun sebeplerinden birisi de mitolojide Tanrıların evi olarak bilinen dağın da Olympos olarak adlandırılmasıdır. Ülkemizde Bursa’daki Uludağ ve bu yazımızda konu edindiğimiz Olympos Antik Kenti’nin üst taraflarındaki Tahtalı Dağı bu isimle adlandırılır. Mitolojide bahsedilen hangisidir bilemiyoruz ama aynı isimli dağdan Yunanistan’da da olduğunu belirtelim.

Olympos, Işık Ülkesi Likya’nın en önemli liman kentlerinden birisidir. Likya ise Anadolu’nun güneybatısında, Antalya’nın batısında Teke Yarımadası olarak adlandırılan bölgedir. Antik dünyanın en mükemmeli olarak adlandırılan Likya Birliği, demokrasinin en güzel sergilendiği örneklerden birisi olmuştur. Bunu yanı sıra anıt mezarları, ev tipi mezarlarıyla önemli eserler bırakmışlardır.

Olympos ise böylesine önemli ve güzel bir coğrafyada bir nehrin iki yakasına kurulmuş bir liman kenti olarak bazı dönemlerde önemli bir korsan yatağı olduğunu da söylemeliyiz. Zaten bölgenin konumuna ve şekline bakıldığında saklanmak için ne kadar elverişli olduğunu anlamak da zor değil.

10. Rhodiapolis Antik Kenti

Rhodiapolis, Antalya’da diğer önde gelen büyük kentlerin gölgesinde kalmış olsa da önemli Likya kentlerinden birisidir. Etrafında bulunan önemli merkezlerden Kumluca’ya 5 km., Finike’ye 19 km. ve Adrasan’a ise 35 km uzaklıktadır. Sarıcasu mevkiinde bulunan yüksek bir tepe üzerinde eşsiz bir manzaraya sahip. Adının da çağrıştırmasından dolayı Rodoslular tarafından kurulduğu düşünelen Rhodiapolis’in Likçe ismi ise Wedrei’dir.

Rhodiapolis, kendisinden daha meşhur olan birisine de sahip. Antik Çağın en hayırsever kişisi olarak bilinen Opramoas, M.S. 2. yüzyılda yaşamış ve Likya kentlerine yaptığı büyük bağışlarla tanınır. Roma döneminde Likya Birliğinde de önemli görevler verilen Rhodiapolisli hayırsever bölgede yaşanan doğal felaketler sonrası gerçekleşen yıkımlarda Likya kentlerine adeta yeniden can vermiştir.

M.Ö. 7. yüzyıla dayanan bir geçmişe sahip olan kentteen dikkat çeken yapı tiyatro ve hemen önünde sahne binasının arka kısmında kalan Opramoas’ın anıt mezarıdır. Bunların dışında agora, tapınaklar, kilise,sarnıç, konutlar ve nekropol alanı görebileceğiniz diğer yapılardır.

11. Limyra Antik Kenti

Finike’ye oldukça yakın olan (6 km) Limyra, Yuvalılar Mevkiinde bulunuyor. Yol kentin içinden geçiyor aslında. Bir tarafta tiyatroyu görürken diğer tarafta kentin kalan kalıntıları bulunuyor.

Limyra Antik Kenti, Likya’nın altı oy hakkına sahip olan kentlerinden birisi olmasa da en önde gelen kentlerinden birisidir. Özellikle Doğu Likya olarak adlandırılan bölgenin başkenti sayılabilecek bir kent olan Limyra, meşhur kralları Perikle ile Likya’da altın bir çağ yaşadığı söylenebilir.

Likçe’de Zemuri olarak adlandırılan kent, Roma’da döneminde kendi sikkesini de basmıştır. İçerisinde bir antik kentte görebileceğiniz her yapıya sahip olan Limyra’nın en önemli yapılarından birisi ise ünlü kral Kral Perikle’nin anıt mezarıdır. Bu anıt mezarı da Antalya Müzesi’nde görebilirsiniz.

12. Arykanda Antik Kenti

Arykanda, Finike’ye 30 km mesafede Elmalı Yolu üzerinde bulunan Arif Köyü'nde bulunuyor. Fakat Arif Köyüne geldiğinizde küçük alışveriş tezgahlarının bulunduğu yerden sağa doğru keskin bir U dönüşü yapmanız gerekiyor. Tabela var ama gözünüzden kaçabilir.

Likya’nın dağ kentlerinden birisi olarak nitelendirebilceğimiz Arykanda, Likçe’de “yüksek kayalığın yanındaki yer” anlamına gelen Arykawanda olarak adlandırılmıştır. Her ne kadar bir Likya kenti olsa da M.S. 1. yüzyılda Roma döneminde Pamfilya’ya dahil edilmiştir. Bey Dağının yamaçlarında bulunan ve Likya’da Pers dönemine kadar giden bir geçmişe sahip kentte dikkat çekici birçok yapı bulunmaktadır.

1971 yılında başlayan kazılar sonrasında ortaya çıkarılan stadion, tiyatro, hamamlar, tapınaklar, odeon, agora, anıt mezarlar, lahitler gibi birçok önemli yapı ve kalıntıyı görebilirsiniz. Tam düzenlenmiş bir yürüyüş parkuru olmamasından ve kentin dağ yamacında olmasından dolayı gezerken dikkati olmak gerekiyor.

13. Myra Antik Kenti

Akdeniz kıyılarının en çok turist çeken kentlerinden Myra, sahip olduğu tiyatrosu ve kaya mezarları ile kendine hayran bırakıyor. Likya Uygarlığı’nın zengin kenti Myra 2500 yıllık geçmişi, Likya tipi görkemli mezarları, tiyatrosu ve tüm dünyaca tanınan Noel Baba’ya (Aziz Nicholaos) ev sahipliği yapmasıyla meşhur.

Demre Antalya’nın 19 ilçesinden biridir. Antalya merkeze 145 km mesafede yer alır. Kaş ile baraber batıda kalan son iki ilçeden biridir. Demre doğası, tarihi ve kültürü ile Akdeniz kıyıların da en özel yerleşimlerinden biri. Fakat nedense Demre ilçesi diğer Antalya ilçeleri kadar popüler olamıyor. Bunun sebebi belki de yeterli olmayan reklam.

Halbuki ülkemize gelen bir çok yabancı turist Demre’ye uğrar. Çünkü burada Aziz Nikolaos yani Noel Baba’nın mezarı ve kilisesi vardır. Dünyada Santa Claus olarak bilinen Noel Baba’ya atfedilen kilise binlerce yabancı turist için kutsal kabul edilmiştir. Bu kiliseyi gezenler ardından Myra kentini gezer, gösterişli mezarların ve tiyatronun izini sürer. Noel Baba Kilisesi 2000 yılından bu yana UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'ndedir.

Myra isminin nereden geldiğine yönelik bir kaç iddia bulunmaktadır. Genel olarak bilinen anlamı “Yüce Ana Tanrıçanın Yeri”. Myra Antik Kenti kazı başkanı Prof. Dr. Nevzat Çevik, kentin ilk isminin “Muri” olduğunu söyler. Muri ismi zamanla da “Myra” olarak telaffuz edilmiştir. Likçe yazıtlarda ise “Myrrh” olarak geçer kentin ismi.

14. Andriake Antik Kenti

Andriake kenti, kendisi gibi birkaç küçük kent ile birlikte adı daha az duyulan yerleşimlerdendi. Çünkü Andriake her ne kadar bir yerleşim olsa da, daha çok Myra Antik Kenti’nin limanı olarak yaşamına devam etmekteydi.

Myra gibi güçlü ve zengin bir kentin hemen bir adım ötesindeki limanı ise Andriake idi. Bölgede ticaretin yoğun şekilde aktığı liman kentinde sayısız tarihi yapı dönemin hareketliliğine ışık tutuyor. Şehri gezerken göreceğiniz hamam, agora, liman yazıtları, sarnıç ve bir zamanların granarium yapısı (tahıl ambarı) şimdilerin ise müzesi göz kamaştırıyor. Sizi bir gemiye bindirip tarih öncesi ticaretin işlek olduğu döneme götürüyor sanki.

Tarih sahnesinde ilk kez M.Ö. 197 senesinde ortaya çıkmıştır AndriakeSeleukos Kralı III. Antiokhos’un, Ptolemaioslar’dan kenti almasıyla adı ön plana çıkmıştır.

Kazılarda bulunan ve M.S. 60-63 yılları arasına tarihlenen gümrük yasası, İmparator Nero dönemine ait olup o dönemde bile Andriake Limanı’nın önemine ve potansiyeline işaret etmektedir. Likya’nın ekenomisine ve idari yapısına da değinilen  bu yazıtı, müzeyi gezerken mutlaka göreceksiniz.

Andriake, ayrı bir kent olmaktan ziyade Myra kentinin dışındaki bir yerleşim ve liman olarak yapılaşma göstermiştir. En parlak dönemini ise İmparator Hadrian döneminde yaşamıştır. Roma tarihinde, “Beş İyi İmparatorlar ya da Evlatlık İmparatorlar” olarak bilinen sürecin en iyilerinden olan Hadrian döneminde zengin ve ihtişamlı bir limandır AndriakeGranarium (Tahıl Ambarı yani şimdiki müzenin olduğu yer), ticari agora ve bir kaç yapı Hadrian döneminde inşa edilmiştir.

15. Simena Antik Kenti (Kaleköy)

Üçağız Köyü’nden buraya karadan ulaşım sağlayabilirsiniz. Fakat tavsiyem tekne ile gidin Kaleköy’e ve manzarasının keyfini çıkarın. Üçağız’ın doğu istikametinde kalan Kaleköy ağzınızı açık bırakacak kadar güzel. Tekne ile karşısına geldiğiniz an yamaçtan aşağı kurulu tarihle iç içe geçmiş muhteşem bir görsel karşılar sizi. Yağlı boya tablosunu andıran Kaleköy, Kekova bölgesinin en kıymetlilerinden.

Burada ilk dikkatinizi çekecek olan şey tepedeki kale oluyor elbet. Antik dönemin Simena Kenti burası şimdilerin Kaleköy’ü. Simena Antik Kenti’nden günümüze ulaşan kalıntılar müthiş bir gizem katıyor buraya. Dikkatinizi çekecek ikinci şey ise suyun içindeki lahit oluyor. Kekova’nın reklam yüzü olan bu lahit yaşanan depremin sonucu olarak deniz suyunun içinde kalmış.

Akropolde yol alırken karşınıza çıkacak olan antik tiyatro ise yüz gülümseten cinsten. 300 kişilik bu antik tiyatro 7 oturma sırasına sahip. Buradaki doğal ana kayaya oyularak inşa edilmiştir.

16. Theimussa Antik Kenti (Üçağız)

Doğal bir liman özelliğine sahip Üçağız Köyü bölgenin merkezi sayılabilecek köy. Karayolu ile geldiğinizde ulaşım sağlayabileceğiniz tek yer çünkü burası. Aracınızla Üçağız’a gelip buradan kalkan teknelerle ancak Kekova Adası’na ve koylara ulaşabiliyorsunuz. Kaleköy’e ise karadan ulaşım mümkün.

Theimussa Antik Kenti’nin geçmişi yaklaşık 2500 yıl geriye gidiyor. 25 asırlık bu antik kentin ayakta kalan bazı yapıları Üçağız köyünün içinde karşınıza çıkıveriyor. Özellikle lahitler ve kaya mezarları dönemin ölü gömme adetleriyle ilgili ipucu veriyor size. Genellikle Hellenistik ve Roma dönemi izleri taşıyan mezarların bakımsız hali gözlerden kaçmıyor.

17. Dolichiste Antik Kenti (Kekova)

Türkiye’nin Akdeniz’deki en büyük adasıdır Kekova Adası. “Batık Şehir Kekova” Özel Çevre Koruma Bölgesi ilan edilmiş durumda. Dolayısıyla yüzmek, dalış yapmak kesinlikle yasak. Adanın üzerinde yaşam kesinlikle yok. Burası artık bir açık hava müzesi niteliğinde.

Tekneyle katılacağınız Kekova turunda adanın sadece kıyısına yaklaşıyor ve yavaş yavaş ilerleyip adada kalan kalıntıları izleyebiliyorsunuz. Bu noktada bi rehber eşliğinde dinleyerek gezmek ve anlamak çok daha anlamlı oluyor.

Kekova Adası yaklaşık 7 kilometre uzunluğunda, 500 metre genişliğinde, 188 metre yüksekliğinde bir ada. Kekova (Dolichiste) tarih boyunca hiç bir zaman karşısında bulunan iki önemli Likya kenti Theimussa ve Simena gibi bir şehir olmamıştır. Kekova, Likya’nın ticaret merkezlerinden biri olarak daha çok bir limandı ve gelen gemicilere barınak olmuştu.

Bugün Batık Şehir diye ünlenen ada bir zamanlar karşı kıyısındaki Simena Antik Kenti’nin bulunduğu ana kara ile birleşikmiş. Fakat malesef tarihte yaşanan depremlerle sular altında kalmıştır.

18. Patara Antik Kenti

Patara Antik Kenti, Likya Bölgesi’nin Akdeniz’e açılan en önemli limanıydı. Üstelik Likya Birliğine’de başkentlik yapmış olan kent Akdeniz’in kıyısında, ihtişamlı yapıları ile asırlar boyu hayat sürmüştür. Akdeniz’deki ticaretin başşehri diyebileceğimiz Patara, Likya denince ilk akla gelen kentlerden biridir. Ayrıca Noel Baba olarak ün yapan Aziz Nikolas (Saint Nicholas)’ın doğduğu kenttir.

Patara Antik Kenti, Anadolu’nun güneybatısında, Pamfilya ve Karya bölgeleri arasında bulunan Likya Bölgesi’nin en önemli kentlerinden biridir. Likya Bölgesi’nin çetin coğrafyası içerisinde çok önemli bir konuma sahip olan Patara, Likyalılar tarafından kurulan bölgenin en önemli liman kenti idi. Likya’nın ana kentleri genellikle yüksek kesimlerde kurulmuştu. Likya kıyılarında ise çok fazla kent olmamakla birlikte, varolan kentler liman özelliği göstererek büyüme kaydetmişti. İşte Patara Antik Kenti, sahip olduğu konum sayesinde asırlar içerisinde büyük gelişmeler göstererek Likya’nın ana limanı olmayı başarmıştı.

Patara’da tespit edilen en erken buluntular Tepecik Akropolisi’nde ele geçmiştir. Patara’daki en erken buluntuların tarihi ise Geç Kalkolitik - Erken Tunç Çağı’na gitmektedir. M.Ö. 13. yüzyıla ait olan Hitit tabletlerinde kentin ismi “Patar” olarak geçmektedir. Hitit Kralı IV. Tuthaliya’nın Lukka seferinin anlatıldığı Yalburt Yazıtı’nda (M.Ö. 1250-1225) Patar ismiyle anılmaktadır. Kentin Likya dilindeki ismi ise “Pttara”dır.

19. Ksanthos Antik Kenti

Ksanthos (Xanthos) Antik Kenti’nin ne kadar önemli olduğunu anlamak için ören yerine ek olarak British Museum’u gezmek görmek gerekir. Charles Fellows, 1838’de bölgede yaptığı gezi sırasında Ksanthos’u keşfeder. Ksanthos (Xanthos), Likya ve Anadolu tarihinin en önemli parçaları daha o zamandan yurt dışına götürülmeye başlanılır. Götürülenler arasında en bilinenleri ise Nereidler Anıtı, Harpyler Anıtı ve Aslanlı Mezar’dır.

Böylesine önemli bir kent olduğundan birçok Homeros, Heredot ve Strabon gibi antik dönem tarihçisi de Ksanthos’tan bahsetmiştir. Her ne kadar bazı bilgiler günümüz kazılarıyla elde edilen bilgilere ters düşse de yine önemli kaynaklar olarak kabul edilir.

Troya Savaşı’na destek olmak amaçlı asker gönderen Likyalılardan, Homeros İlyada’da bahseder. Bellerophontes’in soyundan geldiği düşünülen Likyalı Glaukos ve Sarpedon Troyalılara destek vermek için savaşa giden Likyalıların başındadır. Sarpedon savaşta hayatını kaybeder ve Zeus’un oğlu olarak bahsedilen Sarpedon, Apollon eşliğinde Hypnos (Uyku) ve Thanatos (Ölüm) tanrıları tarafından Ksantos Vadisine getirilir. Sarpedon’un mezarının da Ksanthos’ta olduğu düşünülüyor. Bahsedilen bu efsaneler en azından Ksanthos’un o dönemlerde de var olduğunun göstergesi sayılabilir.

M.Ö. 546 yılında Persler Anadolu’yu ele geçirmeye başladıklarından sıra Ksanthos’a gelmiştir. Özgürlük için intihar eden insanlar sözünün ortaya çıkmasına sebep olacak olan kuşatmadır. Pers Komutan Harpagos tarafından kuşatılan Ksanthosluların önce ailelerini yakarak öldürdükleri ve ardından kendilerinin savaşarak öldüklerinden bahsedilir. Bu söz Heredot’a dayandırılmaktadır.

Heredot’un sözleriyle bu olayı bir daha hatırlayalım:

“Likyalılara gelince, Harpagos Ordusu Ksanthos Ovasına indiği zaman onlar da karşı koydular. Bitmez tükenmez kuvvetlere karşı az sayı ile dövüştüler. Yiğitlikle nam aldılar ama yenildiler. Kentlerine geri atıldılar, kadınları, çocukları, hazineleri ve köleleri kaleye doldurdular ve alttan yandan ateşe verdiler, öyle ki yangın kaleyi yerle bir etti.Bundan sonra birbirlerine korkunç yeminlerle bağlanarak düşmana saldırdılar ve Ksanthos’ta oturanların tümü de savaşarak ölmüş oldular. Bugün bütün Likya’da kendilerini Ksanthoslu diye tanıtanların, seksen ev dışında,  hepsi de yabancıdır. Bu seksen aile o zamanlar ülkenin dışında bulunuyordu; bundan ötürü hayatta kalmışlardır. İşte Harpagos Ksanthos’u böyle aldı...”

20. Letoon Antik Kenti

Letoon Antik Kenti, belki de Letoon Kutsal Alanı demek daha doğru burası için. Letoon, Anadolu’nun Dünyaca ünlü Likya uygarlığının dini merkezi olarak adlandırılan yerdir. Işık ülkesi Likya’nın UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde bulunan kentlerinden birisidir. Letoon, bu listeye 1988 yılında hemen yakınında bulunan komşusu Xanthos ile beraber kabul edilmiştir.

Letoon, Likya bölgesinin kült merkezi olmasının yanı sıra mitolojik hikayeleri, şehre ismini veren tanrıça Leto ve ikiz çocukları Apollon ve Artemis adına yapılan yan yana tapınakları, kutsal suyu ve 3 dilli yazıtı ile Anadolu’nun Likya’nın izlerini günümüze taşıyan önemli bir merkezdir.

Letoon, Ksanthos'un ve Likya’nın dini bir merkezidir. Demokrasinin temeli sayılan ve türünün en mükemmeli olarak adlandırılan Likya Birliği’nde alınan kararların bir örneklerinin de muhafaza edildiği önemli bir merkezdir. Yani Letoon dini bir merkezden çok daha fazlası aslında.

Işık ülkesi Likya’nın batısında bulunan Letoon, bölgenin önemli bir kült merkezi. Önemli ama ne zamandan beri? Kentte yapılan kazılardaki son sonuçlara göre Letoon’un tarihinin eski çağlara kadar uzandığı anlaşıldı. En azından M.Ö. 2 binlerden beri kutsal bir yer görevi gören Letoon, görüldüğü gibi bu özelliğini çok eskilerden alıyor. Kutsal su yani su kültünün Hitit kökenli olduğu da düşünülüyor.

21. Kyaenai Antik Kenti

Demre’den Kaş istikametine giderken Yavu Köyü’nde bulunan Kyaenai Antik Kenti, anayoldan yaklaşık 3 km içeride bulunuyor. Yol biraz bozuk duruma göre yolun belli bir kısmını yürümeniz gerekiyor.

Tam olarak ziyarete açılmış, düzenlenmiş bir ören yeri değil. Ama Likya kenti olan Kyeanai’nin nasıl bir kent olduğunu gezerken anlayabileceksiniz. Kentte tiyatrosunun yanı sıra Likya tipi lahitler mutlaka görmeniz gerekenlerin başında geliyor. Zaten kent için kullanılan tabir de lahitler kentidir.

Likçe Vehinda olarak adlandırıldığı düşünülen kenti tarihi diğer çevre kentleriyle paralel gidiyor. Bu kentte de Rhodiapolis’te olduğu gibi Lason isminde ünlü bir hayırsever var.

22. Antiphellos Antik Kenti

Antiphellos neresi diye soracak olursanız tam da Kaş’ın olduğu yer. Aynı zamanda bu kent üst taraflarda bulunan Phellos kentinin limanıdır. Myra ve Andriake gibi anakent ve liman olarak düşünebilirsiniz. Antiphellos dendiğinde görebileceğiniz en önemli parçaları tiyatrosu, kent içinde birçok yer göreceğiniz lahitler ve kaya mezarlarıdır.

Bir liman kenti olmasından dolayı oldukça zenginleşen kentin en önemli geçim kaynaklarından birisi de süngercilik olmuştur. Ticaretin ise ana geçim kaynağı olduğunu da düşünecek olursak zamanla bir Antiphellos’un liman olmaktan çok daha fazlası olduğunu düşünebiliriz.

23. Syedra Antik Kenti

Alanya’nın güzide antik kentlerinden biri olan Syedra Antik Kenti, Alanya’dan yaklaşık 20 kilometre mesafede, Seki Köyü sınırlarında yer alan kent. Alanya-Gazipaşa karayolunun 20. kilometresinde göreceğiniz tabeladan içeri doğru dönünce muz bahçelerinin arasından kıvrılarak ilerleyip önce asfalt sonra toprak yoldan 10 dakikalık yolculukla Syedra’ya ulaşılıyor.

Yüksekçe bir konumda enfes manzaraya sahip Syedra kenti sizi malesef bakımsız hali ile karşılıyor. Halbuki 2700 yıllık geçmişe sahip kent etrafı surlarla çevrelenmiş ve bir çok yapıya sahip zengin Kilikya kentlerinden biriydi.

Geçmişte “Syedron” adıyla anılan kent, Roma imparatorlarından Tiberius döneminde basılan sikkelerde bu isimle karşımıza çıkar. Stratejik konumu itibariyle hem dağ hem kıyı kenti özelliği taşıyan Syedra antik kenti anıtsal kapısı, sütunlu caddesi, hamamı, kilise, bazilika, tiyatro, anıtsal mezar, sarnıç gibi kalıntıları ile dikkat çekmektedir.

24. Selinus Antik Kenti

Deniz kıyısında yüksek bir tepenin üzerinde kurulu Selinus Antik Kenti Gazipaşa limana yakın konumdadır. Tepeye ulaşmak için yaklaşık 650 basamak yürümek gerekiyor. Neredeyse bir saati bulan yürüyüş ile ulaşılan kentin akropolisinden ise manzara muhteşem. Akropolden Koru Plajı-Doğal Havuzlaryat limanı ve Akdeniz görülmektedir.

Selinus Antik Kenti Roma, Bizans, Selçuklu izleri taşır. Fakat Selinus’u farklı ve özel kılan en önemli etkenlerden birisi; Roma İmparatoru Trajan’ın (Traianus) 8 Ağustos 117 senesinde burada ölmüş olmasıdır. Bilinen “en iyi 5 Roma imparatorundan ikincisi” olarak kabul edilen Trajan sefer dönüşü burada aniden ölmüş ve bedeni burada yakıldıktan sonra külleri Roma’ya gönderilmiştir. İşte bu sebepten Selinus Antik Kenti Anadolu coğrafyasındaki kıymetli kentlerden biri kabul edilmiştir Roma devletinin gözünde.

Selinus Antik Kenti'nin kalıntıları sadece tepede yer almıyor, tepenin eteklerinde ve şehrin içinde de bazı kalıntıları görmek mümkün. Ticaretin yoğun yaşandığı bir liman kenti olan Selinus’un göz alıcı su kemerleri de şehrin içinde görülebilmekte.

25. İotape Antik Kenti

Gazipaşa’ya yaklaşık 10 km mesafede bulunan İotape yani Aytap Antik Kenti ve koyu bölgenin gizli cennetlerinden. Burası büyük bir koy değil ama denizi çok güzel (tabi gelenler tarafından daha temiz tutulsa).

Eski Alanya-Gazipaşa sahil yolu üzerinde bulunan Aytap harabeleri malesef fazlasıyla tahrip olsa da, zamanında deniz kıyısında kurulmuş önemli kentlerden biridir Aytap (İotape). Çoğunlukla Roma ve Bizans dönemi eserlerinin görüldüğü kentte yukarı kısımda bir akropol vardır ve surlarla çevrelenmiştir şehir.

Kentin ismi Kommagene Kralı 4. Antiochos’un karısı İotape’den gelmektedir. Halk arasında zamanla Aytap olarak anılan kentin deniz kısmında kalıntılar daha çok.

26. Antiochia ad Cragum

Her yıl binlerce yerli-yabancı turistin uğrak noktası haline gelen Antiochia ad Cragum ve Kral Koyu tarihi ve doğal güzelliği ile Antalya turizmine renk katıyor. Günlük gelen turlar ile yabancı turistlerin de uğrak noktası haline geldi Delik deniz ve hemen yanıbaşındaki antik kent.

Burası Anadolu’nun antik bölgeleri kapsamında Dağlık Kilikya Bölgesi’dir. Antiochia ad Cragum kenti, korsanlarıyla meşhur olan Dağlık Kilikya’nın en başta gelen deniz kıyısı kentlerinden biriydi.

Kent ismini Kommagene Kralı IV.Antiochos’tan alır. Tepelerden aşağıya doğru kurulu olan kentin iyi korunmuş kale surları ise zamanında yapılan savunmanın gücünü apaçık ortaya koyar.

Popüler Yazılar

SÖZLEŞME

Bu internet sitesine girilmesi veya mobil uygulamanın kullanılması sitenin ya da sitedeki bilgilerin ve diğer verilerin programların vs. kullanılması sebebiyle, sözleşmenin ihlali, haksız fiil, ya da başkaca sebeplere binaen, doğabilecek doğrudan ya da dolaylı hiçbir zararlardan REHBERNAME A.Ş. ('REHBERNAME') nun sorumluluğunun olmadığını, tarafımdan internet sitesinde E-Bültene üye olmak için veya başkaca bir sebeple verdiğim kişisel verileri, özellikle de isim, adres, telefon numarası, e-posta adresi, banka bilgisi, yaş ve cinsiyetle ilgili benzeri bilgileri kendi rızam ile paylaştığımı, REHBERNAME A.Ş. ('REHBERNAME') nun nin bu bilgileri kullanmasına muvafakat ettiğimi, bu bilgilerin 3.gerçek ve/veya tüzel kişilerin eline geçmesi ve bu şekilde olumsuz yönde kullanılması halinde ve/veya bu bilgilerin başkaca kişiler ile paylaşılması halinde REHBERNAME A.Ş. ('REHBERNAME') nun sorumluluğunun olmadığını gayri kabili rücu, kabul, beyan ve taahhüt ederim.